T24- Sedat Ergin, Avrupa Birliği'nin hazırladığı 2010 İlerleme Raporu'nun ifade özgürlüğü bölümünde "özgür ve açık tartışmanın genişlediğini" fakat Ergenekon davası üzerine yazan gazeteciler ve Kürtçe yayınlar üzerindeki baskıların artışına dikakt çekildiğini yazdı. Ergin'in bu durumun Türkiye için "basın özgürlüğü sorunlu ülke" imajını kuvvetlendirdiğini söylediği Hürriyet gazetesinde yayımlanan (11 Kasım 2010) yazısı şöyle:
AB İlerleme raporu 2
İfade özgürlüğü hem genişliyor, hem daralıyor
Avrupa Birliği bir ülkede ifade özgürlüğünün durumuyla ilgili rapor hazırlarken taban tabana zıt iki gözlemi aynı anda yaparsa ve her iki gözlem de önemli ölçüde doğruluk taşırsa bu çelişki nasıl değerlendirilmelidir?
Soruyu şöyle de formüle edebiliriz: Bir ülkede ifade özgürlüğü ve tartışma alanı genişlerken, aynı zamanda, basın özgürlüğünün alanı daralıyor ve gazeteciler kendi kendilerini kısıtlıyorsa, ortaya çıkan durum nasıl izah edilebilir?
AB’nin Türkiye hakkında hazırladığı 2010 İlerleme Raporu’nun ifade özgürlüğüne ilişkin bölümündeki temel paradoks işte bu sorularda yatıyor.
OLUMLU BAŞLIYOR ANCAK...
İlerleme Raporu, “ifade özgürlüğü” bölümünde, önce olumlu yönelişi vurguluyor, “özgür ve açık tartışmanın genişlediği” saptamasını yapıyor. Buna göre, “Medya ve toplumda Kürt meselesi, azınlık hakları, Ermeni meselesi ve ordunun rolü gibi hassas addedilen konulardaki tartışmalar giderek daha geniş bir ölçekte daha açık ve serbest hale gelerek sürmektedir.”
Rapor, hemen ardından Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinin değiştirilmesinden sonra açılan davaların sayısında azalma olduğunu da olumlu bir gelişme olarak not ediyor.
Gelgelelim bundan sonraki paragraflarda yalnızca eleştirel saptamalara yer veriliyor.
AB Komisyonu’na göre, ifade özgürlüğü alanındaki temel sorunlardan biri, TCK, Basın Yasası ve Terörle Mücadele Yasası’nın bazı maddelerinin ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için kullanılıyor olmasıdır.
Açık bir “kaygı konusu” olarak vurgulanan husus, Ergenekon davası üzerine yazan gazeteciler hakkında TCK’nın 284 ve 285’inci maddeleri çerçevesinde açılan davalardır. Raporda, bu davaların “otosansüre” yol açabileceği de belirtiliyor.
Raporun başka bölümlerinde Kürtçe TV yayınlarının başlamasından olumlu bir gelişme olarak söz edilmekle birlikte, “ifade özgürlüğü” bölümünde Kürtçe sorununu işleyen ya da Kürtçe basılan yayınlar üzerindeki baskıların arttığı da yine bir olumsuzluk olarak kayda geçiriliyor.
Keza, RTÜK Yasası hükümleri ve kurulun yayıncılara uyguladığı yaptırımların da “kaygı yarattığı” belirtiliyor. AB’nin “kaygılarını” dile getirdiği bir başka alan, internet sitelerine getirilen yaygın ve uzun süreli yasaklar.
MEDYA ÜZERİNDE HAKSIZ BASKILAR
İnternete yasaklarından sonra şöyle devam ediyor rapor:
“Basın özgürlüğü ile ilgili olarak, basına yönelik siyasi saldırılarla ilgili endişeler devam etmektedir. Hükümeti eleştiren Doğan Medya Grubu’na 2009 yılında verilen vergi cezasıyla ilgili dava sürmektedir. Basın, bu davanın başlamasının ardından haber yaparken kendi kendini kısıtlamaktadır.”
Komisyon, böylelikle bugün faizleriyle birlikte 5 milyara yaklaşan vergi cezalarını “siyasi saldırı” olarak gördüğünü kayda geçirmiş oluyor.
Daha sonra siyasilerin ve askeri makamlar da dahil olmak üzere üst düzeyle yetkililerin gazeteciler hakkında dava açtıkları anlatılıyor.
Bir sonraki paragrafta ise “basın özgürlüğünün uygulamada zayıflamakta olduğu” saptaması yapılıyor. AB Komisyonu bunu iki nedene dayandırıyor: Birincisi açılan davaların sayısındaki artış, ikincisi ise “medya üzerindeki yersiz baskı”dır.
Bu yazıda AB Genel Sekreterliği’nin resmi sitesinde yer alan raporun Türkçe çevirisinden yararlandım. “Yersiz baskı”, İngilizce “undue pressure” kavramının karşılığı olarak kullanılıyor... Bunu aynı zamanda “aşırı ve haksız baskı” şeklinde de çevirebilirsiniz. Burada kastedilen konu, önemli ölçüde yine Doğan Grubu’na kesilen vergi cezalarıdır.
TÜRKİYE İÇİN CİDDİ BİR İMAJ SORUNU
Rapor, şu sonuca varıyor: “Türkiye’deki hukuk sistemi ifade özgürlüğünü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM’nin içtihadına uygun bir şekilde yeterli derecede güvence altına almamaktadır.”
AB raporundaki saptamaların dünyada Türkiye hakkında şekillenmekte olan “basın özgürlüğü sorunlu ülke” görüntüsünü daha da kuvvetlendireceğini söyleyebiliriz. Nitekim, ABD’nin The Wall Street Journal ve The New York Times gibi prestijli gazetelerinin, AB raporunu basın özgürlüğü alanındaki sorunlar açısından görmeyi tercih etmeleri anlamlıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti’nin artık bu imaj sorunuyla yaşamayı öğrenmesi gerekiyor.
NOT: Dünkü yazımın sonunda AB İlerleme Raporu’nu milletvekili dokunulmazlığını daha çok yolsuzluklar açısından değerlendirdiği, bunun bir gerileme olduğu şeklinde bir tespit yapmıştım. Dün raporu bir kez daha okurken, “Milletvekili dokunulmazlıklarının kapsamı kaygı yaratmaya devam etmektedir” şeklinde daha genel bir ifadenin de yer aldığını fark ettim. Komisyon, ayrıca BDP’li milletvekillerinin durumunu da hatırlatarak, dokunulmazlıkların “şiddet içermeyen düşüncelerin ifadesini yeterince korumadığını” eleştirel bir şekilde kayda geçiriyor.