Gündem

"İhraç edilmeyen yaverler ve emir subayları, itirafçı olmaya ikna ediliyor"

Saygı Öztürk: İtirafçı olmayı kabul etmeyenlerin sorgusu da uzun sürecek

29 Temmuz 2016 14:34

Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, olağanüstü hâl uygulamasının ikinci Kanun Hükmünde Kararname'si (KHK) ile Gülen cemaati ile bağlantılı ve milli güvenliğe tehdit oluşturdukları suçlamasıyla 1684 askerin ihraç edilmesiyle ilgili olarak "Cumhurbaşkanı'nın başyaveri ve yaverleri, Genelkurmay Başkanı, iki kuvvet komutanı ve Jandarma Genel Komutanı'nın kaçırılmasında rol oynadığı belirtilen emir subaylarının, özel kalem müdürlerinin atılmaması dikkat çekti.
Bunlar “itirafçı” olmaya ikna ediliyor. Böylece emirleri nereden aldıkları, bunların yerine getirilmesi için kimlerin “ara görev” yaptıkları ve yapılanmanın Cumhurbaşkanlığı ve Silahlı Kuvvetler'deki boyutu ortaya çıkarılmak isteniyor" dedi.

Öztürk, "İtirafçı olmayı kabul etmeyenlerin sorgusu da uzun sürecek. Ya da sorgular bittikten sonra bunların TSK'dan atılması gerçekleştirilecek" ifadesini kullandı.

Saygı Öztürk'ün, "Onlar itirafçı olmaya ikna ediliyor" başlığıyla yayımlanan (29 Temmuz 2016) yazısı şöyle:

Darbe girişimi gecesi öyküleri”ni dinledikçe, bazı komutanların haksız bir biçimde tutuklandığını da düşünüyorsunuz. Askerlerle konuştuğumuz zaman verilen emri “sorgulama” olanağının olmadığını öğreniyoruz. Söz gelimi tabur komutanı ya da yardımcısı bir emir veriyorsa, bu emri daha üst makamlarından gelip gelmediğini araştıramazsınız.
Askeri birliklerin, lojmanların giriş-çıkış kapıları belediyelerin çöp kamyonlarıyla, ağır iş makineleriyle kapatılmıştı. O kuşatma hâlâ devam ediyor ve ne zaman kaldırılacağı da belli değil. Lojmanlardan giren-çıkanlar gözetleniyor, araçlarına bakılıyor. Sanki orada “düşman askeri” bulunuyormuş gibi bir hava estiriliyor.

Ne yaptıklarını biliyor musunuz?

Darbe girişiminden sonra Güneydoğu'da da asker kışlasına adeta hapsedildi. Dahası, bölücü örgüt militanları askerin birlik dışına çıkmamasını fırsat bilip mayınları, el yapımı patlayıcıları döşemeye devam ediyor. Farkında mısınız bilmem, her gün şehit haberleri geliyor ama bunlar duyulmuyor bile… Güneydoğu'daki durumu o yöreden gelen bir sesten aktarayım:

“Güneydoğu'da işler yolunda gitmiyor. Asker, Doğu ve Güneydoğu'da kışlasından çıkmalı. Terörle, teröristle mücadele derhal başlatılmalı. Bölücü terör örgütü her tarafa mayınlar, patlayıcılar tuzaklıyor. Müdahalede biraz daha geç kalınırsa olay sözde ‘çözüm süreci'nden önceki durumdan daha da kötü olur. Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra atanacak darbeci olmayan komutanlarımıza, peygamber ocağı ordumuza sahip çıkmalı ve onların moral değerlerini yükseltmeliyiz.”
Güneydoğu'da askerin dışarıya çıkmamasını fırsat bilen teröristler, can almaya da devam ediyor. Halk üzerinde tehditlerini artırıyor, “Bize tabi olun, bizimle olun” deniliyor. Gelişmeleri gören yöre halkı ne yapsın peki?

Hepsinin 'darbeci' olduğuna inanmayın

Gelen emirlerin sorgulanamayacağını belirtmiştim. 15 Temmuz akşamına, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı'na gidelim. O gün askerlere “Gece saat 24.00 civarında gece eğitimi tatbikatı” yapılacağı söyleniyor. Ancak darbe girişimi erkene alınıyor. Bu kez askerlere “Tatbikat saat 20.00'a alındı” deniliyor.

Askerler evlerinden çıkıyor. 5 numaralı nizamiyede polislerin çelik yelek giydiğini gören asker eşi, eşinin telefonuna mesaj geçiyor “Bir şey mi var?” diye soruyor. Eşi, “IŞİD terör örgütü TRT'ye saldırmış. Yaralılar var. 100 civarında askerle TRT bölgesini korumak için gidiyoruz” diyor. Ancak oraya gittiklerinde işin rengini öğreniyorlar. Muhafız Alay Komutanı Kurmay Albay Muhsin Kutsi Barış, nöbetçi olmamasına rağmen nöbet değiştirip gelen Tören Komutanı Binbaşı Haydar Aktaş'ın, Özel Kuvvetler'den gelenleri içeriye aldıkları, botanik bahçesine mühimmat yığılmasına seyirci kaldıkları konuşuluyor. İki komutan da görevlerinden atıldı.
Dün, Muhafız Alay Komutanlığı'nda, gözaltındaki bütün komutanların evleri arandı. Bazı asker eş ve çocuklarının da, “Sizin yüzünüzden bunlar başımıza geldi” deyip olaya katılan komutanların evlerine saldırdıklarını öğreniyorum.

Yaver ve emir subayları niçin yok?

Bin 684 general, subay ve astsubay darbeye katıldıkları gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilmesine rağmen Cumhurbaşkanı'nın başyaveri ve yaverleri, Genelkurmay Başkanı, iki kuvvet komutanı ve Jandarma Genel Komutanı'nın kaçırılmasında rol oynadığı belirtilen emir subaylarının, özel kalem müdürlerinin atılmaması dikkat çekti.

Bunlar “itirafçı” olmaya ikna ediliyor. Böylece emirleri nereden aldıkları, bunların yerine getirilmesi için kimlerin “ara görev” yaptıkları ve yapılanmanın Cumhurbaşkanlığı ve Silahlı Kuvvetler'deki boyutu ortaya çıkarılmak isteniyor. İtirafçı olmayı kabul etmeyenlerin sorgusu da uzun sürecek. Ya da sorgular bittikten sonra bunların TSK'dan atılması gerçekleştirilecek.

Askeri hapsedenler bilsin ki...

Askeri birliklerin giriş-çıkışlarını ağır iş makineleriyle kapatanlar, TSK'nın milletin gözünde tam bir “terör örgütü” gibi gösterilmesine neden oluyor. Bunun, devlet yöneticilerinin emirleriyle yapılması ise daha da acı olanı…
İster istemez halkın önemli bir bölümü askeri personele saygı-sevgi duymayacak. Askeri personelin aileleri yönünden bakarsak onlar da yapılanlara ömür boyu tepkili olacaktır. Bu itibarsızlaştırmaya bir an önce son verilmeli. Darbe girişiminin suçluları hakkında yasal işlem başlatıldığına göre artık “askeri birliklerin belediyeler tarafından kuşatılması”na son verilmelidir.
Bu görüntüler, hem rütbeli, rütbesiz asker ailelerini “Ne olacak?” korkusuna itiyor, hem de devlete karşı başkaldırı tehlikesinin hâlâ geçmediği biçiminde yorumlanıyor. Bu gidiş daha ne zamana kadar devam edecek?