Politika

İdiz: Tek kişilik hücrede kaldım

Nurseli İdiz, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü'nün bodrum katındaki hücresinde yaşadık

23 Eylül 2008 03:00

Nurseli İdiz, geçtiğimiz perşembe günü aralarında 'Sisi' lakaplı menajer Seyhan Soylu'nun da bulunduğu 16 kişiyle birlikte Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Savcılık soruşturmasının ardından pazar günü serbest bırakılan İdiz, Seyhan Soylu’nun yürüttüğü "Cumhuriyet Kadınları" adlı belgesel projesinin koordinatörlüğünü yapıyordu.

"Yemeği ellerimle yedim, suyu tuvalet musluğundan içtim. Paranoyak oldum ve bir daha cep telefonu kullanmayacağım" diyen İdiz gözaltı boyunca yaşadıklarını ve tek kişilik hücresini Milliyet gazetesine anlattı.

- Sabahın erken saatinde kapınız çalınınca ve bir de "polis" denilince ne hissettiniz?

Erken kalkıcaktım o gün. Osman Müftüoğlu'nun "Yaşasın Hayat Kliniği"ne gidip diyet listesi alıcaktım. Kan tahlili yapılıcaktı. Osman Müftüoğlu'na gideceğime Terörle Mücadele'ye gittim. 06.30'da kalkmıştım 'biraz daha yatayım' dedim. Kapı çalındı, 'polis' dediler. Kapıyı açtım, 'Terörle Mücadele'den Organize Suçlar'dan' dediler. 15 - 20 kişi kameralarla içeriye girdi ve ben gecelikliydim. Beni gözaltına almaya gelenlerin arasında çok güzel kadın polisler vardı. 06.30'da annem bu kadar güzel kızları karşısında görünce, 'siz de polis misiniz' dedi. 'Hayır anne, mankenlermiş de beni ziyarete gelmişler sabah sabah' dedim. Kadın polisler çok güzel ve iyi okumuşlar. Çok medeni bir imaj yaratıyorlar.

- Nasıl davrandılar size?

Çok iyi davrandılar, çok kaliteli insanlardı. 12 Eylül'leri 12 Mart'ları yaşamış bir insan olarak elbette kafamda farklı bir polis imajı vardı. Aranma 4 - 5 saat sürdü çünkü 21 koli, 4 - 5 bin kitap arandı. Kitapların haricinde tiyatro tekstlerinden, arkeoloji ve sanat tarihi okurken hazırladığım üniversite tezlerine, eşimin bestelerinden, kayınpederimin dışişlerindeyken aldığı notlara kadar herşeye baktılar. Giderken de sandıktaki hazırladığım "Prizma" programının bantlarını, CD'leri, filmleri, kızım Elif'in mezuniyet ve doğum günü CD'lerini aldılar.

- Gözaltına alınırken yanınıza almanızı tavsiye ettikleri şeyler oldu mu polislerin?
-
Hayır, sadece şey tebliğ ettiler, Ergenekon'dan arandığımı gözaltına alınacağımı söylediler. Ben de iki üç saat sonra dönüşeceğimi düşünerek gittim.

Thelma ve Luiz'e benzedik

- Nasıl bir yerde tutuldunuz?

Önce Vakıf Gureba Hastanesi'ne gittik. Oradan Organize'ye, oradan da hücreye... Hücre bodrum katta. Büyük ve küçük hücreler vardı. Ben küçük hücrede tek başıma kaldım. 10 metrekarelik bir yerdi. Polisler tuvalet ihtiyacını çok sık soruyorlardı. Hücrede sadece sedir var, yastık çarşaf yok. İsterseniz daha önceden kullanılmış olan battaniyelerden alabiliyorsunuz. Temizlik çok zor oluyor. Temiz su içemiyosunuz, tuvaletin çeşmesinden şehir suyu içiyorsunuz. Tuvalet kağıdı yok, toka yok, çatal yok. Yani hapishanede yaşamak, zaman geçirmek çok daha kolaydır. Gazete yok, kitap yok, diş fırçalama yok, banyo yok, çamaşır değiştirme yok. Çorap değiştirme yok.

- Ağladınız mı?

Hayır, belki de belli bir siyasi bilinçle büyüdüğüm için ağlamadım. Ayrıca özellikle de ağlamadım. Meslek gereği uzun yıllar setlerde, tiyatro sahnelerinde, çekimlerde, haber proglarımda zor şartlarda çok ağır işçi olduğumuz için, talimli olduğumuz için, çok direnç gösterdim. Normal bir ev kadınını oraya alsanız, veya bu tür ortamlarda bulunmamış birini, çok ciddi travma yaratabilir.

- Neden üç günün sonunda sorgulandınız?

Bu bir psikolojik baskı metodu. Yani bilmediğiniz birşeyi beklemek ve ne zaman sorguya alınacağınızı bilmemek psikolojik bir baskıdır. O konuda çok sağlamım.

- Kendinize nasıl moral verdiniz?

O an şunu düşündüm, 'Türkiye'de insanlar düşünce suçlarından haksız yere çok büyük acılar yaşadılar Benim yaşadığım yine de çok sanşlı bir durum. Onun için senin şikayet etmeye hakkım yok' dedim kendi kendime. Çünkü insanlar yıllarca düşünceleri yüzünden hapishanelerde çürüdüler bu ülkede.

- Gözaltındayken en çok neyi özlediniz?

Kızımı çok özledim. İnsan evladını çok özlüyor. Annemin ve teyzemin sağlığını çok merak ettim. Çünkü neredeyse kalp krizi geçiriyorlardı. Teyzem koşarak geldiğinde tişörtünü filan ters giymişti.

- Gece üşüdünüz mü?

Hayır, zaten dediğim gibi, setlerde üşümeye alışkınım, üşürseniz de yapacak bişey yok. Battaniye alıp altına girebilirsiniz. Zaten hijyen olup olmadığını hiç sorgulamıyorsunuz. Terliyorsunuz, bayan olarak çamaşır değiştirmek istiyorsunuz ve kokuyorsunuz. 3-4 gün boyunca kokuyorsunuz. O kokuyu bir daha nerde duysam tanırım. Nezaret, hücre kokusu yani...

- Herhangi bir fobiniz var mıydı, fare, kapalı yer korkusu gibi?

Allahtan herhangi bir korkum yok. Klostrofobi (kapalı yerde kalma korkusu) olan delirir.

- Ortam karanlık mıydı, günleri takip edebildiniz mi?

Loştu. Günleri takip edebildim ama saatte yanılabiliyorsunuz. Hücredeyken pet şişeden su içmenin bile ne kadar önemli ve keyifli bişey olduğunu anlıyorsunuz. Hapishanede avluya çıkıp sigara içebilir, çay içebilir, sohbet edebilirsiniz. Ama orada böyle bişey yok. Orada çok çay içmek istedim.

- Konuşmak istdeğiniz zaman ne yaptınız?

Orada narkotik suçlularla birlikte kaldık. 13 - 14 kişi vardı. Farklı hücrelerde kalıyordu onlar. Arada Seyhan'la (Sisi lakaplı Seyhan Soylu) konuştum. Hücrelerimiz karşılıklıydı. Zaten hücreler kamera altında ve dinleme altında. Seyhan'la biraz gırgır yaptık. 'Thelma ile Luiz'e benzedik' dedik. Espriyle kavga ettik arada bir 'ben senin yüzünden buradayım, sen benim yüzümden buradasın' gibi. Tabi şakaydı.

- Ne yiyip içtiniz?

Günde iki kere yemek veriliyor. Sabah peynir sürülmüş yarım somun ekmek, biraz zeytin, gece de karavana usulü yemek.

- Siz varken ne yemekler vardı?

Pilav tavuk, köfte... Çatal olmadığı için kaşıkla ya da elinizle yiyorsunuz yemeği. Ben tavuğu köfteyi elimle yedim. Elinizi üstünüze siliyorsunuz. Sonra bekliyorsunuz, elinizi yıkıyorsunuz. Kağıt peçete yok.

- Zaman nasıl geçiyor?

Uyku hastalığına tutuluyorusnuz. Uyumaktan yoruluyorsunuz. Yapacak birşey yok çünkü.

- Birbirinizin sağlık durumunu konuşarak kontrol ettiğiniz oldu mu?
Emniyet yetkilileri 5 dakika da bir 'Bir sıkıntınız, sağlık probleminiz var mı? Özel doktorunuz varsa ona götürebiliriz, hastaneye götürebiliriz?' dediler, Bu konuda hakikaten çok iyiler.

- Emniyetteki sorgu ne kadar sürdü ve nasıl geçti?

Sorgu üst katta çok modern bir ortamda oldu. 4-5 saat sürdü. Sorgu sırasında bacak bacak üstüne atmak yasak.

- Ne gibi sorular sordular?

'Ergenekon'la alakanız var mı?' diye sordular. 'Bir bağlantınız var mı, Ergenekon'dan hiç tanıdığınız var mı" diye sordular.

- Var mıydı?

Tutuklananlardan da hiç tanıdığım yok. Bir Seyhan var. Ayrıca projelerimi sodular.

- Cumhuriyet kadınları projesi baş soru mu?

Baş soru tabi. Neden yapıldı bu? Siyasi bir amaç güdüyor muydu? Anormal birşey sormadılar, birşeyle de suçlamadılar. Telefon konuşmaları soruluyor, iş bağlantıları soruluyor.

İnsan çırılçıplak hissediyor

- Özel telefon konuşma kayıtları karşınıza çıktı mı, çıktıysa ne hissettiniz?

Geçmişteki bir arakadaşımla ilgili konuşmalar ortaya çıktı. İnsan kendini çırılçıplak hissediyor.
Burada şikayet edilecek birşey varsa, sistem ve yasa...

- Sizde bir fobi oluşturdu mu dinlenmek?

Evet artık cep telefonu kullanmayacağım. Ben severdim telefonla konuşmayı bir daha telefonla konuşmayı düşünmüyorum.

- Paranoya oluştu mu?

Oluşuyor. Paranoyaklaşıyorsunuz. Kendinizi BBG evinde gibi hissediyorsunuz.

- Özgürlüğün tadını ilk nasıl çıkardınız?

Yatakta, temiz sabun kokan çarşafta yatınca acayip oldum. Gazete okumayı çok özlemiştim. Bir de kitap. Zaten polise, 'kitap aldıramaz mısınız?' dedim ona çok güldüler. Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi"ni isteyecektim ama olmadı.

- Daha önce kafanızdaki Ergenekon imajı neydi? Gözaltından sonra ne şekilde değişti?

Eskiden Eregenekon'a karşı önyargılı olmamaya çalışıyordum. Dışarıda olan birileri de suçlu olmuş olabilir, haksız yere tutuklanmış insanlar da olabilir. Konuşmak için çok erken. Şunu anladım ki, hiçbir imaj oluşamaz. Ergenekon'la ilgili yorum yapmak mümkün değil şu anda. Etik olarak mümkün değil, ikincisi çok karışık bir olay. Sonuçları, delilleri, gidişatı izlemek lazım.

- Sizi aldıklarında şaşırıp da aa demediniz mi?

Öyle diyorsunuz tabi. Çok alakakasız insanlar gözültına alınıyor, bağlantıyı kuramıyorsunuz. Ama orada da onların elindeki delileri bilmediğiniz için kuramıyorsunuz..

- 'Benim başımı yakan şudur' dediniz mi kendi kendinize?

Konuşmam olabilir. Ben her yerde dünya görüşümü çok net açıklar ve siyasi konuşmalar yapan bir insanım. Galiba o yanlış.

- Bazı gazetelerde Soylu ile birlikte Fadime Şahin benzeri bir filmi sahneye koymaya hazırlarken gözaltına alındığınız yönünde iddialar ortaya atıldı?

Buna kargalar da güler.

- Balıkesir'de CHP Milletvekili Ergun Aydoğan'la gizli bir görüşme yaptığınız ileri sürüldü?

Akçay'da tatildeydik. Engun bey, eşi, kardeşi filan karşılaşınca iftar yemeği verdiler akşam. Beraber yemek yendi. Deniz kenarında 10 - 15 kişiylik bir aile grubuyu.

- Siyasetçi, işadamı ve bürokratlara Sisi'yle birtakım şantaj kaseti hazırladığınız da iddia edilmişti. Böyle bir soru soruldu mu?
Biz "Cumhuriyet Kadınları"nı yapan insanlarız. Bu tarz bir yaşam biçimimiz olabilir mi? Şaka gibi. Kime, niye şantj yapacağız. Kelimelirin bittiği nokta burası. Ayrıca bu yönde bir soru soralmadı. Herhalde savcı bile herhalde buna gülmüş ki sormadı.

- Neden gözaltına alındığınızı soran gazetecilere 'silah kaçakçılığından' diye esprini yaptınız...
Bunu ciddiye alanlar olmuş, düşüp bayılacaktım. Orada espri yapmıştım, alakasız bir durum olduğunu belirtmek için dalga geçmiştim oysa.

- Emniyette komik şeyler de oldu mu?

Oldu tabi... Emniyette Ergenekoncular'a, Hizbut Tahrir'cilere Nurseli İdiz'i nereden tanıyorsunuz diye sormuşlar. Onlar da 'televizyondan' demişler... Ayrıca bir emniyet görevlisiyle ahbap olduk. Suç ve ceza programı yapılabilir mi diye konuştuk. Bir de Nihal Rızaoğlu halam. Serbest bırakıldığımı öğrenince iftar açılıyor. Yanlışlıkla kedi maması yemiş bisküvi yerine.

- Söylemek istediğiniz birşey var mı?

Hiç kimsenin bunları yaşamadığı, daha demokratik bir ülke olmasını dilerim. Çete soruşturmalarının olmadığı, karşılıklı siyasi görüşlerin legal olarak medenice tartışıldığı bir ülke olmasını diliyorum. Ayrıca Hülya Avşar'a teşekkür etmek istiyorum. Duyarlı bir şekilde, 'sanatçılar hiçbir yere kaçmıyorlar, bu kadar sanata hizmet etmiş insanlara böyle yapılmaması lazım' dedi. Katılıyorum ona. Bence hiçbir insana yapılmamalı. Bir de gözaltına alınınca şunu dedim içimden: 'İnsanlar plan yaparken Tanrı yukardan gülümsermiş...'

Nurseli İdiz, eve gelen kadın polislere “Siz polis misiniz?” diye soran annesine “Hayır onlar manken” diye cevap vermiş.