T24 - Lübnan'lı yazar Muhammed Nureddin, AKP'nin çok boyutlu dış politikasına kıyasla iç politikada yetersiz kaldığını ve iç politika için de bir Davutoğlu gerektiğini söylüyor.
Türkiye’de hükümetin iç uzlaşı girişimleri çeşitlendi. Önce Kürt açılımı başladı. Gerçi sonra hükümet bu ifadeden geri adım attı ve açılımın sadece Kürt açılımıyla ilişkili kalmaması için ‘demokratik açılım’ olarak adlandırdı.
Hala başlangıçlarında olan ve henüz resmi ayrıntıları bilinmeyen açılıma, Alevi açılımı da eşlik etti. Resmi olmayan kaynaklar Alevilerin sayısını 20 milyona yakın, yani nüfusun dörtte birinden biraz az olduğunu ifade ediyor. Türkiye’de Aleviler laik partilerin en önemli seçim deposu olmasına rağmen, şu ana kadar Alevilik tanınmadı. Laik partiler ve İslamcı partiler onları inkar noktasında eşit mesafede.
Bununla birlikte AKP Alevilerle hassasiyetleri kırmaya çalışıyor. Bu bağlamda en belirgin adım, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Alevi ibadet merkezlerinden birini ziyaret etmesi ve böylelikle ilk defa bir Türk cumhurbaşkanının cemevii içinde özel bir dini tören izlemesi oluşturdu.
Demokratik açılım Müslüman olmayan azınlıklara uzanarak gelişti, ancak İstanbul yakınlarındaki Hıristiyan ruhban okulunun açılması veya İstanbul’un Rum Ortodoks Patriğinin sadece İstanbul değil, uluslararası sıfata sahip olduğunu kabul etmek bağlamında belirli adımlar atılmadı.
Türkiye’nin dış siyaset bağlamında kat ettiği mesafeyi karşılaştırdığımız zaman, fark açıkça görülür. Şöyle ki Türkiye’nin dış politika rolünün gelişmesi bütün cephelerde füze gibiydi ve bu gelişme Türkiye’yi siyasi ve ekonomik açından bölge ve dünya haritasına güçlü şekilde koydu. Oysa Türkiye geçmişte NATO veya Pentagon'un, İsrail ve Mossad’la işbirliği içinde düşündüğü bir ülkeden ibaret idi.
Hapsolunan şişeden çıkıldı
Türkiye kendine geldi ve çıkarlarını önceliğe aldı. Ankara 2002’den önceki hükümetlerin hapsolduğu şişeden çıkma noktasında başarılı oldu. Türkiye düşmanlarla çevrili bir ülke iken, bütün komşularıyla seçkin ilişkilere sahip bir ülke haline geldi. Gerginliklere sahne olan sınırlar açık sınırlara dönüştü ve Türk ordusu, Türkiye’nin yüce çıkarlarına hizmet ettiğini gördüğü bu türden politikaları desteklemekte tereddüt etmedi.
İslam etkeni dış politikanın araçlarından biri
İslam etkeni Türk dış politikasının araçlarından biri, ancak bu etken Türklerden bir grubun çıkarlarının değil, Türkiye’nin milli çıkarlarının gerektirdiği şekilde kullanılıyor. Bu gayet doğaldır. Şöyle ki Türkiye’nin güney komşularının çoğunluğu Müslüman ülkeler ve bu İslam ülkeleriyle ortak kimlikten istifade etmek gayet doğal. Fakat Rusya, Ermenistan, Bulgaristan ve Yunanistan söz konusu olduğunda, güçlü ikili ve ekonomik ilişkiler için İslam etkeni geri planda kalıyor.
Türk rolü bu yöntemle dış bağlamda bütün eksenlere doğru gelişti ve Aksiyon dersinin tanımıyla ‘Türkiye ekseni’ oluştu. Yani artık Türkiye’nin çıkarları, Türkiye’nin bakış açısını belirliyor. Yoksa Batılı ve ya Doğulu başka bir dış eksenden bahsetmiyoruz.
İç politika iyileşmeden dış politika süremez
Fakat tarihi deneyimlerden anlaşılıyor ki ülkelerin gücü dış platformda ne kadar gelişse de iç istikrar olmaksızın ve özgürlükler, eşitlik, adalet, demokrasi, hesap verme ve insan haklarına dayalı bir sistem yerleşmeksizin, sürmeleri veya kendilerini korumaları mümkün değil.
Türkiye maalesef henüz köklü çözüm bulunmamış bu sorunların fazlasıyla olduğu bir ülke. Zira Kürt sorununda ilerleme kaydediliyor, ancak hala sorunun özüne temas edilmeksizin, etrafında dönüyor. Sorunun özü ise Kürt kimliğinin tanınması ve bunu izleyen anayasal ve yasal düzenlemeler. Aleviler bağlamında hükümet hala Alevilerin taleplerine yaklaşmaktan çok uzak.
Ordunun siyasetteki rolü geriliyor. Bu gerileme Türkiye’nin çıkarına, ancak ordu hala ihtiyaç duyduğunda siyasete müdahalesini meşrulaştırmak için yasal dayanağını koruyor. Bu dayanak ordunun iç görevleri yasasının 35 ve 85. maddelerinde yer alıyor. Müslüman olmayan azınlıklar bağlamında ise daha girişimde bulunulması gereken hususlar var.
AKP hükümeti ‘çok boyutlu’ iç politika için çabalıyor. Bu güzel bir gelişme. Ancak çok boyutlu dış politikaya kıyasla, çok boyutlu iç politika yaşanan ilerlemelere rağmen yetersiz. Daha köklü çözümler ve içeride de bir Ahmet Davutoğlu gerekli. Türkiye'nin dışarıda oynadığı rolü, ancak köklü bir iç reform koruyabilir.