T24 - Gazeteci İbrahim Karahan, buzlu ve karlı coğrafyada gözden ırakta kalmış bir konuyu kaleme aldı; Anadolu Muhacirleri. Kitapta 93 Harbi ve Sarıkamış faciasından sonrasında topraklarından kopan insanların hikâyeleri "Sarı Gelin" olarak bilinen Alis'in odağında anlatılıyor. Paraf Yayınları arasında çıkan roman, "Doğudan battı güneş / Hazin bir göç hikâyesi" alt başlıklarını taşıyor.
İbrahim Karahan, kitabı için şunları söylüyor:
"93 Harbi ve Sarıkamış faciası sonrasında topraklarından koparak ıssız, karanlık ve bir o kadar da upuzun zaman, zaman zaman tozlu, zaman zaman da buz tutmuş yollara düşen muhacirler, kâbus dolu günler yaşadılar. Kitaba konu olan Sarı Gelin, Ermeni kızı Alis de, bu dönüşü olmayan yola giren muhacirler arasında yerini alacaktı. O, bir Türk aileye gelin gitmişti ancak, kısa müddet sonra asker olan eşi Yağızoğlan, Van'da, çetecilerin bir cephaneliği havaya uçurmasıyla hayatını kaybedecekti. Genç yaşta dul kalan Alis'i ve ailesini artık çok zor günler bekliyordu... Yani, hastalık, açlık, sefalek, dondurucu soğuk ve en tehlikelisi gözü dönmüş eşkıyalar...
İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya arasındaki tükenmez "Kafkas" hayali yüzünden çıkan kapışmaya sahne olan Anadolu topraklarında çıkan isyanlar ve kargaşa yöre insanı Türklerin, Ermenilerin, Kürtlerin, Çerkezlerin kısacası bütün herkesin hayatını altüst edecekti.
Ermenilerin 1915 nisanındaki zorunlu göçü sonrası, topraklarından kopma sırası Anadolu muhacirlerine gelmişti. Değerli eşyalarının, paralarının bir miktarını evlerinin gizli bölmelerine, duvar deliklerine saklayan muhacirler, bir miktarını da yolda koşacakları atların, öküzlerin boyunlarına saklamayı tercih etmişlerdi.
Rus Çarlığı tarafından "devlet kurma" vaadiyle kandırılan Ermeni çetecilerinin tacizleri ve tehditleri sonucu Alis'in babası Artin Efendi ve annesi Meryem Hanım, Erzurum Hasankale'den göçmeye karar verirler. Çünkü, onlar Ruslarla birlikte hareket etmek yerine tarafsız kalmayı tercih etmişlerdi. Hem suçları affedilir gibi değildi. Çünkü, Türk aileye kız vermişlerdi!
Nihayet soğuk bir kış günü, Kafkaslara göç etmek için yola çıkarlar. Amaçları, kendilerini tanımayan Rus ordusunun arasından sızarak akrabalarının bulunduğu Kafkas topraklarına sağsalim ulaşmaktı. Ancak, iliklerine kadar hissedecekleri "ölüm korkusu" bile onları kurtaramayacaktı. Yolda karşılaştıkları Rus ordusu arasında bulunan çetecilerin, onların birer Türk dostu Ermeni çift olduğunu anlaması uzun zaman almayacaktı. Bu da karı-kocanın felaketine sebep olacaktı. Yaşlı karı koca silahla vurularak öldürülür.
Anne ve babasının öldürüldüğünden haberis Alis, kayınpederi İtibar Ağa ve kayınvalidesi Mühide Hanım ile kızı Goncagül ile yollara düşer...
Onların istikameti ise batıdır... Yani Sivas, Tokat ve Kayseri...Ordu kademesindeki hatalar silsilesi, acemilikler, kin ve nefret duyguları buna ilaveten çetin coğrafya yöre insanlarının alın yazısını olumsuz şekilde değiştirecekti.
Yörenin sevilen ve sayılan Ermeni tüccarları ve esnafları da çeteciler tarafından katledilir. Amaç, yöredeki korku kıvılcımının büyüyerek yangın halini almasıydı. Bunda da kısa sürede başarıya ulaşacaklardı. Artık, Erzurum ve civar illerde yaşamak bırakın güç olmayı imkansız hale gelmişti...Zaten Ruslarla işbirliği yapan çetecilerin amacı da buydu...
Yüzbaşı Halil ve beraberindeki askerlerin refakatinde yola düşen muhacirleri daha büyük tehlikeler bekliyordu. Uzun ve meşakkatli yol eşkıyalar, çığ ve veba salgınıyla örülüydü. Açlık sefaletle başetmek için uğraşan muhacirlerin bazısı uçurumlardan kopup gelen çığ altında kalarak can verecekti. Askerlerin ortaya çıkartığı manzara korkunçtu. Analar, bağırlarına bastıkları evlatlarıyla oracıkta can vermişti.
Perişan halde yürüyüşlerini sürdüren muhacirleri ilerleyen kilometrelerde "Deli Murat' namlı eşkıya ile adamları bekliyordu. Nitekim, Yüzbaşı ile askerlerini oyalamayı başaran eşkıyalar, İtibar Ağa, Mühide Hanım ile diğer muhacirleri işkenceden geçirdikten sonra değerli eşyaları alırlar. Derken, Deli Murat'ın gözüne güzelliğiyle büyüleyen Alis ilişir... İri yarı saçı sakalı birbirine karışmış Deli Murat, kadını belinden tuttuğu gibi atının terkine atar. Minik Goncagülü'de bir kenara fırlatır! Eşkıyalar beş kadın ve değerli eşya, paraları aldıktan sonra dağların zirvelerine doğru atlarını sürerek izlerini kaybettirirler...
Alis'e ilgi duyan, hatta ona evlenme teklifinde dahi bulunan Yüzbaşı Halil, yoğun ateşten kurtuluş İtibar Ağa'nın yanına ulaştığında acı gerçeği öğrenir. Süratle eşkıyaların peşine düşer...
Dondurucu soğuğa rağmen yeterli hazırlık yapılmadan, plan ve programsız düzenlenen SarıkamışHarekatı'nın bedeli çok ağır olacaktır!
Koskoca Osmanlı ordusunun Doğu Anadolu'daki gücü perperişan olacaktır. Halk çaresiz bitap işgal için Anadolu'ya ayağını basan Rus askerleri ile Ermeni çetelerinin insafına bırakılır. Kitapta, Sarıkamış Harekatı sırasında yaşanan dramlar, yıkımlar, hüzünler ayrıntılı anlatılıyor. Ana kucağından koparak dondurucu soğukta yaz kıyafetiyle donanımlı Rus ordusuyla savaşmak için yola çıkarılan Osmanlı askerlerinin hazin sonu anlatılıyor. Napolyon Bonapart olmayı hayal eden, güçlü Çarlık Rusyası'nı ezerek Kafkaslarda Türk hakimiyeti kurma hayali kuran Enver Paşa'nın, Mustafa Kemal'e söylediği şu söz herşeyi anlatmaya yetiyordu:" Ecelleriyle öleceklerine, savaşarak öldüler"
Ağaç dalları donmamak için tırmanıp öylece kalan silahlarıyla koyun koyuna olan askerlerin cesetleriyle doluyordu. Çarlık Rusyası ordularına tek mermi dahi atamadan donarak ölen askerlerin cesetleri üzerlerini örten karın erimesiyle ortaya çıkıyordu. Henüz çocuk denecek yaştayken, birliğindeki bütün askerler ölen genç Mehmetçik, yolda tek başına dolaşırken bulunur. Komutanlar tarafından, "savaştan kaçtı" denilerek orada kurşuna dizilir... Bu infaz, vicdan sahibi rütbeli askerlerin yüreğini sızlatır, "O da ana kucağında büyüdü. O da Enver Paşa gibi rütbeli bir subay olmak için orduya girmişti" diyeceklerdi... Sarıkamış yenilgisi sonrası bölgeyi gezen Rus askerleri, karşılaştıkları şehitler için şöyle diyecekti: "Bizimle çarpışmadan Allah'larına kavuşmuşlar!"
Hollywood filmlerinde izlediğimiz savaşlarda hayatlarını kaybeden Amerikan askerleri için göz yaşı döktük. Yerliler tarafından öldürülen insanlar için üzüldük, ancak Sarıkamış'ta, Erzurum tabyalarında canları pahasına çarpışan askerler, çocuğunu, kundaktaki bebeğini evinde bırakıp kazma kürek savaşarak can veren Anadolu insanlarına karşı hissiz kaldık!
Üzeri karla örülü buz tutmuş bazı gerçeklerin artık gün yüzüne çıkma vakti geldi. Türk dostu Ermenilerin de olduğu unutulmamalı. Ermenilerle birlikte yüzyıllarca yaşamış toprağı ekip, biçmeyi öğrenmiş, yerleşik kültürü benimsemiş Anadolu insanlarının var olduğu da bilinmeli. Savaşmadan yaşama kabiliyetini göstermek için artık Anadolu gerçeğinin bilinmesi, öğretilmesi gerekli. Yoksa, yüzeysel bilgilerle doğruya ulaşılmaz.
Allah Anadolu insanına bir daha "muhacir" olma bahtsızlığını yaşatmasın. Bütün insanların barış, huzur içerisinde sahip olduğu topraklarda yaşamını sürdürmesi dileğiyle...
"Sarı Gelin" Alis'in hikayesi, hepimizin, herkesin hikayesidir..."