Gündem

HSYK 2.Dairesi Başkanı: Düzenleme, 'özel yetkili bakan' dönemini getiriyor

Nesibe Özer: HSYK düzenlemesi son haliyle de, bu haliyle de Anayasa'ya açıkça aykırıdır. Kuvvetler ayrılığını, Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırabilecek niteliktedir

20 Şubat 2014 20:29

Arzu Yıldız/Ankara

HSYK’nın yapısına ilişkin değişikliğe ilişkin bir açıklama yapan HSYK 2.Dairesi Başkanı Nesibe Özer, değişiklikle bakanın özel yetkili bir hal aldığını söyledi. Özer, “Bakan'ın Kurul üyeleri üzerindeki yetkileri artırılıyor. Kurul üyelerinin, Anayasa uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapması zorlaştırılıyor. Yargı bağımsızlığına aykırı şekilde Bakanın hâkim ve savcılar üzerindeki etkisi artırılıyor” dedi.

Genel Kurul’un sekretaryasının tamamen Adalet Bakanı’na bağlandığını söyleyen Teftiş Kurulu’nun da yine Bakan’a bağlandığını belirtti.

Özer, düzenlemeyle ‘Genel Kurul üyeleri hariç, HSYK’da görev yapan herkesin görevinin hukuk devletinde kabul edilemez bir şekilde sona erdiğini’ savunarak, “Kurul üyeliği seçiminde değişiklik yapılmaktadır. Yapılmak istenen değişiklik eşitlik ilkesine ve anayasanın hükmüne açıkça aykırıdır” görüşünü dile getirdi.

HSYK 2.Dairesi Başkanı Nesibe Özer, kurulun yapısına ilişkin değişikliğe ilişkin bir açıklama yaptı.

Özer'in açıklamasının tam metni şöyle;

A)        HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU KANUNUNDA YAPILMAK İSTENEN DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN DÜŞÜNCELERİM

1) Bakan'ın Kurul üyeleri üzerindeki yetkileri artırılıyor. Kurul üyelerinin, Anayasa uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapması zorlaştırılıyor.

a) Mevcut Kanuna göre, Kurul üyelerinin hangi Dairede çalışacağı demokratik bir şekilde Genel Kurulda yapılan seçimle belirlenirken, Meclisten geçen düzenlemeye göre hangi üyenin hangi Dairede asıl ve tamamlayıcı(yedek) üye olarak çalışacağını doğrudan, tek başına Bakan belirleyecektir.

Getirilmek istenen düzenleme, Anayasa m. 159 uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapması gereken Kurul üyeleri yönünden son derece sakıncalıdır. Yasanın en sıkıntılı noktalarından biridir. Örneğin, hâkim- savcıların atama, yetki gibi önemli işlerine bakan, HSYK da çalışacak müfettiş ve tetkik hâkimlerinin kimler olması gerektiğini Genel Kurula teklif eden 1. Daireyi, Bakan istediği gibi belirleyebilecektir. (Bakanın isteği üzerine HSYK 1. Dairesinde yapılan iki üye değişikliğinin hemen sonrasında çıkarılan kararnameler bu hususun önemini göstermektedir.)

b) Mevcut Kanuna göre Genel Kurula ait bir yetki iken, Meclisten geçen düzenlemeye göre, HSYK üyeleri hakkındaki disipline, görev ve kişisel suç iddialarına ilişkin tüm şikâyetleri Bakan tek başına karara bağlayacak ve seçimle gelen üyeler hakkında tek başına soruşturma izni verme ya da vermeme kararı verebilecektir. Hâkimler – savcılar hakkında soruşturma izni öncelikle 7 kişiden oluşan HSYK 3. Dairesince verilip, Bakan olur’u ile tamamlanırken; HSYK üyeleri hakkında doğrudan tek başına Bakan tarafından verilmesi son derece yanlıştır. HSYK üyelerini korunaksız bırakan, Bakanın üyeler üzerindeki maddi ve psikolojik baskısını artıran, HSYK üyelerinin Anayasa m. 159 uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapmasını engelleyebilecek olan bir düzenlemedir. Kurul üyelerinin bağımsız görev yapamadığı durumda, hâkim ve savcıların yapmasını beklemek de pek mümkün değildir.

c) Genel Kurul toplantı günlerini belirleme yetkisi Bakana verilmektedir. Mevcut düzenlemede Genel Kurul her yılın Ocak ayının 10 uncu iş günü kendiliğinden toplanarak, yıllık olağan günlerini tespit eder iken, bu yetki Genel Kuruldan alınmakta Başkanın Genel Kurul’un toplantı günlerini tespit edeceğine ilişkin bir düzenleme getirmektedir. Bu muğlâk bir düzenleme olup suiistimale açıktır. Yani Adalet Bakanı kendi isteğine ve iradesine göre toplantı günlerini belirleyecek olup, isterse Genel Kurulu toplantıya çağırmayabilecektir. Bu da istemesi halinde Adalet Bakanının Genel Kurulu çalışamaz bir hale getirmesine yol açabilecektir.

d) Genel Kurul toplantı gündemini Bakan belirleyecektir. Gündemin belirlenmesinde Başkanvekilinin görüşünün alınması zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.

e) HSYK Genel Kurulu’nun çıkardığı tüm genelgeler yürürlükten kaldırılmakta ve HSYK’nın genelge düzenleme yetkisinin çerçevesi daraltılmaktadır. Örneğin, Savcıların adli görevleri ve hâkimlerin idari görevleriyle ilgili genelge düzenleme yetkisi (6087 sayılı Kanunun 4/1-ç bendi) yürürlükten kaldırılmaktadır. (Sayın Bakan teklif Meclise sunulduğunda düzenlemeyi en çok Kurulun aldığı kararlara Yargı yolu açık olmadığı, Kurulun bu haliyle hesap sorulamaz olduğu, Kurulun çıkardığı genelgelerin yargı yoluna götürülemediği için yasaların üzerine çıktığı gerekçesiyle eleştirmiş ve genelge çıkarma yetkisini kendi yetkisine alarak tek başına alacağı karar olması nedeniyle yargı yolu imkânı getirileceğini savunmuştu. Hâlbuki Meclisten geçen düzenlemenin son haline baktığımızda Genelge düzenleme yetkisi daraltılarak yine HSYK Genel Kuruluna bırakılıyor)

2) Yargı bağımsızlığına aykırı şekilde Bakanın hâkim ve savcılar üzerindeki etkisi artırılıyor.

a) Meclisten geçen düzenlemeye göre, Hâkim ve savcılar hakkındaki şikâyetlere inceleme ve soruşturma izni verip vermemeye nihai olarak Bakan karar verecek. HSYK 3. Dairesi neredeyse Bakana bağlı sekretarya haline geliyor. ( Son yaşanan süreçte Bakanın bazıları hakkında izin verip, bazılarını ayırarak vermemesi ilginç bir örnektir.) Teftiş Kurulunun da Bakana bağlandığını düşündüğümüzde Yürütme erkinin üyesi olan Adalet Bakanının hâkim ve savcılar üzerinde ne kadar etkili olduğu görülecektir.

Mevcut durumda, Bakanın inceleme ve soruşturma işlemlerine olur verme yetkisi AB raporlarında eleştiri konusu yapılır iken, inceleme ve soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararlara da olur vermek yetkisinin tanınması AB ilkeleri ile mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı açısından doğru değildir.

b) Hâkim ve savcılar hakkında hangi müfettişin görevlendirileceğini, Bakanın seçtiği Teftiş Kurulu başkanı belirleyecek. Hâkim ve savcılara ilişkin denetlemeleri, şikâyetlere ilişkin soruşturmaları, terfilerine esas olan performans değerlendirmelerini Bakana bağlı olan Teftiş Kurulu yapacak. Bu durum, Yargı bağımsızlığı açısından son derece tehlikelidir. Demokrasiden geriye gidiştir.

c) Hâkim ve savcıların atama ve yetkilerine bakan, yani hâkim savcıların nerede görev yapacağını, kimin başsavcı, komisyon başkanı, mahkeme başkanı olacağını, yetkilerini belirleyen HSYK 1. Dairesine istediği üyeleri seçerek hâkim ve savcılar üzerinde doğrudan etkili olabilecektir. (Bakanın isteği üzerine HSYK 1. Dairesinde yapılan üye değişikliğinden sonra çıkarılan kararnamelere baktığımızda bu durumun ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.)

d) 2802 sayılı kanunda yapılmak istenen değişiklikle, hâkim ve savcıların gerek meslek içi eğitim, gerekse yurt dışında eğitim ve görevlendirmelerinde HSYK nın yetkisi tamamen kaldırılmakta; yurt dışında eğitim ve görevlendirmelerinde doğrudan Adalet Bakanlığı, meslek içi eğitim de ise Türkiye Adalet Akademisi Kanununda yapılan değişiklikleri de düşündüğümüzde Bakan dolaylı olarak yetkili olmaktadır.

Mesleğe hâkim savcı alımına ilişkin mülakat komisyonunun Bakanın etki ve kontrolünde olması ( 7 üyesinden 5 tanesinin Bakana bağlı Genel Müdürlerden oluşmakta, diğer 2 üye de Akademi kanununda yapılan değişiklikle dolaylı olarak Bakanın inisiyatifi ile belirlenecektir), Teftiş Kurulunun Bakana bağlanması ve yukarıda sayılan hususlar birlikte değerlendirildiğinde Bakanın yargı bağımsızlığına, hâkimlik teminatına, kuvvetler ayrılığına aykırı şekilde hâkim savcılar üzerinde ki etkisinin artırıldığı görülmektedir.

3) Teftiş Kurulu Bakana bağlanıyor.

AB ilerleme raporlarında, katılım ortaklığı belgelerinde, istişari ziyaret raporlarında Teftiş kurulunun Adalet Bakanına bağlı olması hususu Yargı bağımsızlığına aykırı olduğu gerekçesiyle ciddi olarak eleştirilmiş ve bunun üzerine 12 Eylül referandumu ile yapılan anayasa değişikliği ve hemen sonrasında çıkarılan 6087 sayılı HSYK Kanunu ile HSYK ya bağlanmıştı. Ancak getirilen bu düzenleme ile Teftiş Kurulu yeniden Adalet Bakanına bağlanıyor.

Genel Kurula karşı sorumlu olan, 3. Daire başkanının gözetiminde Kurul adına görev yapan, Teftiş Kurulu, Meclisten geçen düzenlemeye göre Bakana karşı sorumlu olacak ve Bakanın verdiği görevleri yerine getirecektir.

Teftiş Kurulu Başkan ve 3 Yardımcısını seçimle Genel Kurul atarken,  Meclisten geçen düzenlemeye göre doğrudan Bakan belirleyecektir. Anayasa’nın 159 uncu maddesine bakıldığında, sadece Genel Sekreterin Kurulun teklif ettiği 3 aday arasından Kurul Başkanı olan Bakan tarafından atanacağı açıkça düzenlenmiş ve Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları muvafakatlerini alarak atama yetkisinin Genel Kurula ait olduğu belirtilmiştir. Teftiş Kurulu başkan ve yardımcılarının Bakan tarafından atanacağı düzenlenmemiştir. Kurul’da çalışan müfettişler, Genel Kurul tarafından atanırken bunların hiyerarşik üstü olan Teftiş Kurulu başkan ve yardımcılarının Bakan tarafından doğrudan atanıyor olması da bir çelişkidir.

Hâkim ve savcılar hakkında hangi müfettişin görevlendirileceğini, Bakanın seçtiği Teftiş Kurulu başkanı belirleyecektir. Hâkim ve savcılara ilişkin denetlemeleri, şikâyetlere ilişkin soruşturmaları Bakana bağlı olan Teftiş Kurulu yapacaktır. Bu durum, Yargı bağımsızlığı açısından tehlikelidir. Demokratik hukuk devleti açısından bir geriye gidiştir.

Müfettişlerin atanma usulü değiştirilerek Anayasa’da sınırlama olmaksızın doğrudan Genel Kurulun yetkisi dâhilinde bulunan atama usulü, Anayasa’ya aykırı bir şekilde sınırlandırılmakta, ihtiyaç duyulan her bir boş kadro için Birinci Daire tarafından teklif edilen iki katı aday içinden Genel Kurulca atama yetkisi getirilmektedir. Kurul üyelerinin hangi Dairede görev yapacağını belirleme yetkisinin Genel Kurul’dan alınarak Bakana verildiği hususu da düşünüldüğünde, Bakanın bu hususta da dolaylı yetkili olduğu görülmektedir.

4) Kurulun sekretaryası tamamen Bakana bağlanıyor.

a) Beş (5) Genel Sekreter yardımcısını seçimle Genel Kurul atarken,  Meclisten geçen düzenlemeye göre doğrudan Bakan belirleyecektir. Genel Sekreterin hazırladığı iş bölümü Bakan onayına sunulacaktır. Yani Genel Sekreter yardımcılarının hangi işlere bakacağını dahi nihai olarak Bakan belirleyecektir.

Anayasa’nın 159 uncu maddesine bakıldığında, sadece Genel Sekreterin Kurulun teklif ettiği 3 aday arasından Kurul Başkanı olan Bakan tarafından atanacağı açıkça düzenlenmiş ve Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları muvafakatlerini alarak atama yetkisinin Genel Kurula ait olduğu belirtilmiştir. Genel sekreter yardımcılarının Bakan tarafından atanacağı düzenlenmemiştir. Genel sekreter yardımcıları da hâkim ve savcı sınıfında olmak zorunda olduğundan, bunları atama yetkisi de Genel Kurul’a ait olmak durumundadır. Dolayısıyla Adalet Bakanının Başkan sıfatıyla Kurul’da çalışacak genel sekreter yardımcılarını doğrudan ataması Anayasaya aykırıdır. Kurul’da çalışan tetkik hâkimleri, Genel Kurul tarafından atanırken bunların hiyerarşik üstü olan genel sekreter yardımcılarının Bakan tarafından doğrudan atanıyor olması da bir çelişkidir.

b) Mevcut 6087 sayılı Kanuna göre, Başkanın katılamayacağı ve her bir Kurul üyesinin en fazla 3 adaya oy verebileceği seçimde en çok oyu alan 3 adaydan birini Bakan belirlemektedir.  Meclisten geçen düzenlemede ise Başkanın katılamayacağı ve her bir Kurul üyesinin tek oy kullanması öngörülmekte olup en çok oyu alan 3 kişiden birini Bakan belirleyecektir. Mevcut düzenlemede her bir üye 3 adaya oy verebileceği için Kurul üyelerinin çoğunluğunun istediği 3 aday Bakana teklif edilebilip, üyelerin çoğu tarafından istenen kişi Genel Sekreter olarak seçilebilecekken; Meclisten geçen düzenleme uyarınca ise Genel Kurulun çoğunluğunun istemediği bir aday Bakan tarafından seçilebilecektir. Örneğin Bakan, 15 oy, 5 oy ve 1 oy alan adaylardan 1 oy alanı Genel sekreter olarak atayabilecektir. Aslında ideal olanı tek oy kullanarak, en çok oyu alanın Genel Sekreter olmasıdır.

c) Tetkik hâkimlerinin atanma usulü değiştirilerek Anayasa’da sınırlama olmaksızın doğrudan Genel Kurulun yetkisi dâhilinde bulunan atama usulü, Anayasa’ya aykırı bir şekilde sınırlandırılmakta, ihtiyaç duyulan her bir boş kadro için Birinci Daire tarafından teklif edilen iki katı aday içinden Genel Kurulca atama yetkisi getirilmektedir. Kurul üyelerinin hangi Dairede görev yapacağını belirleme yetkisinin Genel Kurul’dan alınarak Bakana verildiği hususu da düşünüldüğünde, Bakanın bu hususta da dolaylı yetkili olduğu görülmektedir.

d) Kurulun idari personelinin atanmasındaki yetki, Başkanvekili ve Genel Sekreterlikten alınarak HSYK Başkanı sıfatıyla tek başına Adalet Bakanına verilmektedir. İdari personeli bile tamamen Bakan belirleyecektir.

5) Hukuk devletinde kabul edilemez bir şekilde, Kurul üyeleri hariç, HSYK’da görev yapan herkesin görevi sona eriyor.

Hizmetlisi, şoförü, müfettişi, başmüfettişi, tetkik hâkimi, Teftiş Kurulu başkan ve yardımcıları, Genel Sekreter ve yardımcıları dâhil herkesin görevi sona ermektedir. Aynı şekilde Adalet Akademisi’ndeki herkesin de görevi sona ermektedir. Bu kişilerin yerine ise yukarıda açıklandığı üzere büyük ölçüde doğrudan ve dolaylı olarak Bakan atama yapacaktır.

Anayasanın 159. maddesinin ilk fıkrasında Kurul’un mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulacağı ve görev yapacağı belirtilerek Kurul’un sadece görevleri itibarıyla değil aynı zamanda organizasyon yapısı yönünden de mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine göre teşkilatlanacağı kural altına alınmıştır. İlgili fıkraya bakıldığında Kurul’un yargının bağımsızlığının korunmasında temel bir güvence olarak kabul edildiği ve bu kabulden hareketle yargı mensubu- memur ayrımı yapılmaksızın Kurul bünyesinde çalışan tüm personelin mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde istihdam edileceği öngörülmüştür.

Meclisten geçen düzenleme uyarınca, Kurul üyeleri hariç Kurulda görev yapan genel sekreter ve yardımcıları ile Teftiş Kurulu Başkanı, Teftiş Kurulu başkan yardımcıları, kurul müfettişleri, tetkik hâkimleri ve idari personelin yasama faaliyeti ile görevine son verilmek suretiyle bu kişilerin kişisel mağduriyetlerinin yanı sıra, yasama tasarrufuna dava açma hakkı da bulunmadığından hak arama özgürlüğü ortadan kaldırılmak suretiyle yargı denetimi engellenmektedir. Bu durum hukuk devletinde asla kabul edilemeyecek, darbe dönemlerini çağrıştıran, hatta belki de aşan bir duruma yol açabilecektir. Bu bakımdan da açıkça Anayasa’ya aykırılık söz konusudur.

6) Kurul üyeliği seçiminde değişiklik yapılmaktadır. Yapılmak istenen değişiklik eşitlik ilkesine ve anayasanın hükmüne açıkça aykırıdır.

a) Oy Sisteminde Yapılan Değişiklik

Kurul üyeliği seçimlerinde yüksek yargı ve Adalet Akademisinden gelecek üyeler bakımından mevcut sistemde kendi aralarından seçilecek asıl ve yedek üyelerin toplam sayısı kadar aday için oy kullanabilmekte iken, yeni düzenleme ile ancak bir aday için oy kullanılacağı getirilmektedir.

Söz konusu düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın 159. maddesine ilişkin daha önce iptal ettiği düzenlemenin birebir aynısıdır. Anayasa Mahkemesi 2010/49 Esas ve 2010/87 Karar sayılı kararında Kurul üyeliği için yapılacak seçimlerde yargı mensuplarının ancak bir aday oy kullanabileceklerine ilişkin kuralı demokratik hukuk devletine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir.

HSYK üyeliği seçiminde Yargıtay, Danıştay, Adalet akademisi ancak 1 aday için oy kullanılabilecekken, İlk derece hâkim ve savcıları asıl ve yedek üye sayısı toplamı kadar oy kullanabilecektir. HSYK üyelik seçiminde kendi içinde birbirinden farklı usul getirilmesi pek doğru bir yaklaşım değildir.

b) Aday Niteliğine İlişkin Değişiklik

Anayasanın 159. Maddesinde, Kurulun 7 asıl ve 4 yedek üyesinin birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hâkim ve savcıları arasından adli yargı hâkim ve savcılarınca, 3 asıl ve 2 yedek üyesinin birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idari yargı hâkim ve savcıları arasından idari yargı hâkim ve savcılarınca 4 yıl için seçileceği düzenlenmiştir.

Getirilmek istenen düzenleme ile, İlk derece adli ve idari yargı hâkim ve savcıları için asıl ve yedek üyelerin toplam sayısı kadar aday için oy kullanma kuralı muhafaza edilmekle birlikte, 5 yıllık süre için (yalnızca önümüzdeki iki seçim dönemi için geçerli olacaktır) yapılacak Kurul üyeliği seçimlerinde adayların 20 yıl çalışmış olma şartı zorunlu kılınmaktadır. Bu durum anayasanın sarih hükmüne açıkça aykırıdır. Çünkü;

•Anayasa’da Kurul üyeliği için “birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş” olma koşulu aranmaktadır. Bu koşulun ne anlama geldiği de ilgili 2802 sayılı Kanunda düzenlenmiştir. Normal şartlarda hâkimlik ve savcılık mesleğine başlamış olan bir kişi 13 yıl sonra bu şartları kazanabilmektedir. Ancak bu düzenleme ile bu süreye 7 yıl daha ilave edilerek 20 yıla çıkarılmaktadır. Bu durumda halen HSYK üyeliğine seçilme niteliğine haiz olan binlerce hâkim ve savcının seçilme hakkı elinden alınmaktadır. Bu durum, Anayasa’nın 6/3. maddesi ile 159’uncu maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

•15 yılını doldurmuş öğretim görevlisi ve avukatın Cumhurbaşkanınca Kurul Üyesi olarak seçilebilmesi mümkünken, hâkim savcılarda 20 yıl aranması eşitlik ilkesine aykırıdır.

•Kurulun doğal kanuni üyesi olan müsteşarda 20 yıl şartı aranmazken hâkim savcılarda 20 yıl aranması eşitlik ilkesine aykırıdır.

Sözü edilen düzenleme, Anayasa’da öngörülen hukuk devleti düzenlemesinin en önemli unsurlarından olan güvenlik ile belirlilik ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa’da Kurul üyeliği adaylığı için “birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş” olma koşulu aranmakta iken (ortalama olarak 13 yıl çalışma şartı) getirilen düzenleme ile Kurul üyeliği seçimlerinde adayların 20 yıl çalışmış olma şartı zorunlu kılınmaktadır. Anayasa’da öngörülmeyen bir şart Kanun tarafından getirilerek normlar hiyerarşisi açıkça ihlal edilmektedir.

B) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ KANUNUNDA YAPILMAK İSTENEN DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN DÜŞÜNCELERİM

1) Bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip olması gereken Türkiye Adalet Akademisinde Adalet Bakanı ve iktidar tek yetkili olmaktadır. Akademi başkanını, başkan yardımcılarını ve Daire başkanlarını Bakan belirleyecektir. Böylece Akademinin özerkliği sona ermektedir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkan ve yardımcıları, Akademi Yönetim Kurulunca ve en az beş üyenin olumlu oyu ile Yargıtay ve Danıştay üyeleri, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu sınıftan sayılanlar, hukuk profesörleri, en az yirmi yıl fiilen mesleği icra etmiş avukatlar veya en az yirmi yıl fiilen mesleği icra etmiş birinci sınıf noterlerden kendilerinin muvafakatları alınarak ve her biri için gösterilen üçer aday arasından Bakanlar Kurulunca dört yıl süre ile seçilirken, Meclisten geçen düzenlemeye göre, Başkan, Bakan tarafından Yargıtay ve Danıştay üyeleri, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu sınıftan sayılanlar, hukuk profesörleri, en az yirmi yıl fiilen mesleği icra etmiş avukatlar veya en az yirmi yıl fiilen mesleği icra etmiş birinci sınıf noterlerden muvafakatları alınarak gösterilen üç aday arasından Bakanlar Kurulunca dört yıl süre ile seçilir. Başkan yardımcıları ise, yukarıda sayılanlar arasından Bakan tarafından görevlendirilir veya atanırlar.

2) Türkiye Adalet Akademisinin yapısındaki demokratik çoğulculuk ortadan kaldırılmakta ve Akademi Genel Kurulunda, Yönetim Kurulunda, Denetim Kurulunda Bakan son derece etkin hale getirilmektedir.

Meclisten geçen düzenlemeye göre, Akademi Genel Kurulu’nun 22 üyesi Bakanlık inisiyatifi ile belirlenmekte, geriye kalan sadece 9 üye ilgili yüksek yargı kurumları ve diğer yargı paydaşlarına temsil amaçlı bırakılmaktadır.

Yargıtay ve Danıştay’dan seçilerek gelecek üye sayısı sınırlandırılırken, Bakana bağlı olan Teftiş Kurulu Başkanı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürü, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü; Bakanın, birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş; adlî yargı hâkim ve savcıları arasından görevlendireceği dört, idarî yargı hâkim ve savcıları arasından görevlendireceği iki üye ve 5 tane Akademi başkan yardımcısı, Genel Kurulun tabiî üyeleri haline getirilmiştir. Görüldüğü üzere Akademi Genel Kurulunun belirlenmesinde Bakanın yetkileri son derece artırılmış ve Genel Kurul üzerinde etkili hale getirilmiştir.

Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu’nun Genel Kurulca belirlenmesi hususunu da düşündüğümüzde Bakanın Akademi üzerinde ne kadar etkili olacağı görülmektedir. Genel Kurulda yapılan bu değişiklikle;

a) Akademi’nin Genel Kurul üyeleri arasından HSYK ’ya seçilecek 1 asıl ve 1 yedek üye, Bakanın inisiyatifi ile belirlenebilecektir.

b) Hâkim ve savcı alımı Mülakat Kuruluna Akademiyi temsilen katılacak 2 üye Bakanın inisiyatifi ile belirlenebilecektir. Zaten kalan 5 üyenin de doğrudan Bakana bağlı Genel müdürlerden oluştuğunu düşündüğümüzde Hâkim savcıların mesleğe alımında Bakanın ve siyasi iktidarın ne kadar etkili olduğu görülmektedir. Bu durum da Yargı bağımsızlığı açısından son derece sakıncalıdır. Mülakat Kuruluna ilişkin mevcut durum Yargı bağımsızlığı açısından eleştirilirken, getirilmek istenen düzenleme ile daha da geriye gidilmektedir.

3) Türkiye Adalet Akademisinde çalışanların tamamının görevine yasayla son verilmektedir.

Yeni Kanun ile Türkiye Adalet Akademisi’nde görev yapmakta olan Başkan, başkan yardımcıları, eğitim merkezi müdürü, müdür yardımcıları, hâkimler, uzmanlar ile tüm idari ve yardımcı personelin görevlerine son verilmektedir.

Toptancı bir yaklaşımla alt personele kadar uzanan bu durum, hukukun üstünlüğü ve güvenliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Göreve Kanun ile son verme, personelin idari ve adli yollardan başvururda bulunma, dolayısıyla hak arama özgürlüğüne de açık bir müdahale oluşturmaktadır.  Bu yönüyle düzenleme, Anayasanın hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.  Yeni düzenlenmenin kabulü halinde, doğurduğu sonuçlar ciddi kişisel mağduriyet ve hak kayıplarına yol açabilecektir.

SONUÇ:

Demokratik hukuk devleti için bağımsız ve tarafsız yargı şarttır. Bunun için de Kurulun da bağımsız, tarafsız olması gerekir. Kurul üyeleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapabilmelidir. Yasama üzerinde etkin olan yürütmenin, yargı üzerinde de gücü artırılırsa, kuvvetler ayrılığı büyük zarar görür. Check-balance dengesi kalmaz.

AB ilerleme raporlarında, HSYK da Bakan ve müsteşarın varlığı eleştirilirken, bağımsız bir erk olması gereken Yargıda, Yürütmenin üyesi olan Adalet Bakanının yetkileri olağanüstü artırılmaktadır. HSYK Genel Kuruluna ait birçok yetki Bakana geçmektedir. Güncel bir benzetme yapılacak olursa Bakan, Özel yetkili Bakan haline getirilmekte, HSYK ise Bakanlığa bağlı bir Genel Müdürlük haline getirilmektedir.

Evrensel hukuk ilkeleri uyarınca AB ilerleme raporlarında yapılan eleştiriler üzerine Adalet Bakanından alınarak HSYK ya bağlanan teftiş kurulunun yeniden Adalet Bakanına bağlı hale getirilmesi ciddi bir demokratik geri dönüştür.

Türkiye Adalet Akademisinde,  Bakanın yetkileri artırılarak belirleyici hale getiriliyor ki,  bu durum özerk olması gereken Akademi açısından son derece sakıncalıdır.

HSYK’da ve Türkiye Adalet Akademisinde görev yapanların yasayla doğrudan görevlerine son verilmesi demokratik hukuk devletinde kabul edilemez bir durumdur.

Getirilen ilk teklife göre bazı olumlu düzenlemeler yapılmasına rağmen, Mecliste kabul edilen kanunda ki yukarıda bahsedilen pek çok düzenleme bu haliyle de Anayasaya açıkça aykırıdır. Kuvvetler ayrılığını, Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırabilecek niteliktedir.

Nesibe ÖZER  

HSYK 2. Daire Başkanı