T24 - Milliyet Gazetesi Ekonomi Şefi Murat Sabuncu, Hrant Dink Vakfı'nın düzenlediği anma gecesinde tutuklu gazeteci Nedim Şener'in adının bile geçememesine sitem etti. Sabuncu, "Nedim'in arkadaşları" olarak Hrant Dink Vakfı'na mektup yazdı. "Nedim için adalet" isteyen Sabuncu, "Nedim’in böyle bir gecede bir kez olsun adının anılmamasını yanlış buluyorum" dedi.
Murat Sabuncu'nun Milliyet'te "Nedim’in arkadaşından Hrant Dink Vakfı’na mektup var..." başlığıyla yayımlanan (17 Eylül 2011) yazısı şöyle:
Nedim’in arkadaşından Hrant Dink Vakfı’na mektup var...
Hrant Dink yaşasaydı önceki akşam ailesiyle birlikte doğum gününü kutlayacaktı. Oysa ne yazık ki onu “anma gecesi” düzenlendi.
Ben onu en son başka birinin, Şafak Pavey’in doğum gününde, bir motor gezisinde gördüm. Ailecek çıkılan, herkesin evden “kendi mutfağından yaptıklarıyla” katıldığı bir gezi idi. Kucağında torunu öyle mutlu gözüküyordu ki. Adı ne zaman anılsa gözümün önüne o an gelir. Onu kalleşçe öldürdüklerinde canımın ne kadar yandığını anlatmaya kelimeler yetmez. Zaten acı da konuşulmaz yaşanır, duygu sömürüsüne gelmez.
Perşembe akşamı Hrant Dink adına verilen ödül törenine gittim. Rakel Dink’in konuşması her zamanki gibi nefisti. Yüreğimden vurdu beni. “Bir gün aydınlığın karanlığı yeneceğine” inancını haykırdı. Ermenistan’dan gelen grubun yaptığı müzik “ruhlarımızın birliğine”, Rojin’in “ay naresi” çokluğun güzelliğine, Yavuz Bingöl’ün “Sarı Gelin’i “ayrı dillerde aynı insani değerlerin varlığına” inancımı artırdı. Ardından ışıklar hafif karardı ve dünyanın dört bir yanında “özgürlükler ve insan hakları” için mücadele veren, bunun için hapiste yatan insanların görüntüleri geldi dev ekrana. Arada Türkiye’den de örnekler verildi.
Unutulmak acıtır
Film bitti... Yeniden müzik başladı... O da bitti... Konuşmalar da... Ödül töreni de... Gece bitti.. Dünyada verdiği mücadele yüzünden “özgürlüğü kısıtlanmış pek çok ismi yeniden hatırlamış bir kısmını da ilk kez duymuştum”.
Ancak adını duyamadığım bir kişi vardı: Nedim Şener. Yaklaşık 7 aydır tutuklu bulunan gazeteci.
Oda TV iddianamesi çerçevesinde yargılanan isim. Neyle suçlandığını 6 ay boyunca bilmeden, tutuklandığı ilk günlerde “sadece gazetecilik ve kitap yüzünden değil daha neler var neler” diye kamuoyuna anlatılan, iddianame çıktığında “yazmadım ben bunu diye feryat ettiği bir kitaptan”, “haber için yaptığı bir iki birbiriyle bağlantısız telefon konuşmasından başka hiçbir şey olmadığı” ortaya çıkan kişi. Ama burası Türkiye. “Daha neler var neler, dersiniz” duyarlar, inanırlar, yazarlar... 134 sayfalık iddianameyi kimse okumaz. Orada yeni bir şey olmadığını kimse yazmaz, siz içeride kaldığınızla “bir avuç toprağı görmeyi özledim” haykırışınızla kalırsınız.
Belki içeride olmak değil ama unutulmak acıtır insanı en çok. Hele unutan ya da dışlayan Hrant Dink Vakfı olursa... Neden mi? Çünkü Hrant Dink’in tetikçisinin değil gerçek katillerinin bulunması için hayatını, mesleğini bu işe vakfetmiş gazetecileri say deseniz muhtemelen Nedim’i ilk sıraya yazarsınız. Haberleriyle, kitaplarıyla, ucu nereye dokunursa dokunsun diye düşünerek korkmadan ve belki de bugünlerin geleceğini, özgürlüğünü de kaybedebileceğini bilerek yazdı, araştırdı Nedim. Hrant Dink ile ilgili yazdığı haber ve kitaplarla ilgili defalarca hâkim karşısına çıktı.
Hrant Dink için sizin acınız benim acım ne kadar derin olursa olsun onun en yakınlarındaki kadar olamaz. Örneğin kardeşi Orhan Dink kadar. Kardeşini onun ölümünden sonra tanıdım. Yakınlaşmamız ise Nedim Şener’in tutuklanışının ardından gelişti. Herkes için adalet arayan bir isim o. Beşiktaş’ta hâkimin karşısındayken Nedim’i sabaha kadar kapının önünde bekleyen birisi. Üstelik Nedim de ailesinden başka kendisini hapiste ziyaret edecek üç ismi belirlerken listenin başına onun ismini yazdı. Nedim’in ilk günden beri masumiyetine inandığı için de Orhan Dink Silivri’de onu hep ziyarete gitti.
Orhan Dink’in her platformda ortaya koyduğu desteği Vakıf nedense ortaya koymadı.
Yanlış anlamayın “ödül niye Nedim’e verilmedi?” demiyorum. Bunu haksız bulurum. Hem jüriye hem ödülü kazanan Ahmet Altan’a. Altan’ın ödülü alırken yaptığı konuşmada vurguladığı “Bu ödülü Hrant’ın gerçek katilleri bulunana kadar emanet alıyorum. O gün bu ödülü gerçek katilleri bulan yöneticilere teslim edeceğim” onurlu duruşunu da göz ardı etmemek lazım.
Ama Nedim’in böyle bir gecede bir kez olsun adının anılmamasını yanlış buluyorum. Bunun yanlış olduğu görüşünde olduğunu tahmin ettiğim “aile içinden kişiler de” var.
Birkaç gündür gazetelerde köşe yazarları kendi yerlerini “Hrant’ın arkadaşlarının Başbakan’a yazdığı mektuba” bırakıyorlar. Eğer sürekli bir köşe sahibi olsaydım mutlaka kendi yerimi bu mektuba ayırırdım. Özellikle son kısım... Hrant için adalet için..
Şimdi ben de size bu mektubu yazıyorum. Nedim için adalet için.
Ben sizin yazdığınız girişle kısa bir giriş yapıyorum. Siz orijinalinden devamını vicdanınıza göre tamamlarsınız...
Sayın Hrant Dink Vakfı yöneticileri,
Arkadaşımız Nedim Şener’i tutukladılar.
7 aya yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır.
İlk altı ayda neyle suçlandığını bilmeden verdiğimiz tutukluğa itiraz dilekçeleri hep geri dönmüştür...