94 yaşındaki gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz, Cumhuriyet’in "özgürce yayın yapmasına tahammül edilemediğini" savunarak "Hepsi FETÖ’yle mücadele eden insanlar. Yakından bildiğim, sevdiğim insanlar. Herhalde yarın, kahraman olarak çıkacak bu arkadaşlarımız ve basın tarihinde yıkılmaz bir yerleri olacak. Bugün katlanıyorlar. Kahramanlar listesinde yer alacaklar. Kıskanacağım onları" dedi.
"Cumhuriyet, bir zamanlar, başlığı katlanarak taşınıyordu. O günlere geldik yine" görüşünü dile getiren Topuz, "Dikta rejimlerinin yıkılacağına yüzde yüz inanıyorum. Eski diktatörlerden kim kaldı? Neler gördük. Hepsi gitti. Zaman bunları eritiyor. İktidar devriliyor, gazeteciler devrilmiyor. Kenan Evren dahil hepsinin devrildiğini gördük" yorumunda bulundu.
Hıfzı Topuz'un Cumhuriyet gazetesinden Hilal Köse'ye verdiği söyleşi şöyle:
- Gazetemize yönelik operasyonu nasıl karşıladınız?
Hiç inanmadım. Cumhuriyet’i kapatmak için bahane arıyorlar dedim. Cumhuriyet’in başına kayyım tayin edecekler dedim. Ödüm koptu. Bunu yapamadılar ama 5 aydır insanlar içeride. Turhan terörist mi? Güray, Musa, FETÖ’cü mü? Cumhuriyet holdinglerin baskısı olmadan özgürce yayın yapıyordu. Buna tahammül edemediler. Ve hedef oldu. Cumhuriyet’in direnmesini sevgiyle, hayranlıkla karşılıyorum. Cumhuriyet, bir zamanlar, başlığı katlanarak taşınıyordu. O günlere geldik yine. Ben bunları geçici kabul ediyorum. Özgürlüklerin kazanacağına yüzde yüz inanıyorum. Dikta rejimlerinin yıkılacağına yüzde yüz inanıyorum. Eski diktatörlerden kim kaldı? Neler gördük. Hepsi gitti. Zaman bunları eritiyor. Rakıya su koyuyorsunuz, bir süre sonra beyaz oluyor. Baskılar bir süre sonra başka bir şeye dönecek. Sosyal yasa bu değil mi?
"Doğrudan infaz"
- 5 ayı dolduran tutukluluğa dair neler söylersiniz?
Arkadaşların tutuklanması insanı isyan ettiriyor. Çok üzücü. Ben buna doğrudan infaz diyorum. Mahkeme kararı olmadan infaz... Mahkeme yok, karar yok bu arkadaşlar 5 aydır içeride. Suçlarını bilmiyorlar daha değil mi? Suçlarını bilseler kendilerini savunacaklar. Dünyanın her yerinde, hukuk, doğrudan infazı reddeder. Doğrudan infaz insan haklarına aykırıdır. Hele iletişim hakkı bakımından... Biliyorsunuz UNESCO’da 25 sene, özgür iletişimi dünyada yaymak için çalıştım. Düşüncelerin özgür dolaşımı, hem medyada çalışanların hakkı, hem de insanların hakkı. Gazeteciyi hakkından mahrum etmek, vatandaşı haber alma hakkından mahrum etmek demek. Bütün dünyada insanlar bunun bilincine vardılar. Avrupa’da artık bu tartışılmaz oldu.
- Gazeteciliğin şimdiye dek bu denli baskı altına alınmadığı söyleniyor. Bu görüşe katılır mısınız?
Türkiye’de özgür basınla mücadele yeni değil. Ama bugün durum farklı. Bugün medya bağımsız değil. Medya büyük sermayenin aleti oldu. Medyayı holdingler satın aldı. Hükümet patronlara, patronlar gazete sahiplerine baskı yapıyordu. Gittikçe özgürlükler kısıtlandı. Medyanın çoğu iktidarın emrinde oldu. Eskiden gazeteciler kendi içlerinde savaşlarını veriyordu. Şimdi o durumda değiliz. Uluslararası gazetecilik örgütleri yardım etmek zorunda kalıyor. Bu çok üzücü.
"İktidar devriliyor gazeteci devrilmiyor"
- Genç meslektaşlara ne tavsiye edersiniz?
Sonunda ne oluyor? İktidar devriliyor, gazeteciler devrilmiyor. Kenan Evren dahil hepsinin devrildiğini gördük. Ama gazeteciler ayakta. Dayanmak, direnmek, dayatmak, yılmamak lazım. Meslekten vazgeçmemek lazım. İnsan bu mesleği seçerken bütün bu riskleri göze almak zorunda değil mi? Bu iş kolay değil. İşsizliği, hapsi göze alacaksınız. Bütün bunlara rağmen, mücadele edeceksiniz. Vazgeçmeyeceksiniz, katiyen ödün vermeyeceksiniz. Satılmayacaksınız. Başınız dik olacak. Haykıracaksınız. Yeniden başlama imkânı olsaydı ben yine gazeteci olurdum.
"Tek okuduğum gazete"
- Cumhuriyet gazetesiyle yolunuzun kesiştiği döneme dair neler söylersiniz?
Nadir Nadi, 1962’de Paris’e gelmişti. Buluştuk. Kongo’ya gidecektim. ‘Bize oradan yaz’ dedi. Kongo’dan sonra başka yerlere gittim, yazı göndermeye yıllarca devam ettim. Beni herkes Cumhuriyet yazarı sayıyordu. Cumhuriyet, beni yazı kadrosunda gösteriyordu, çok mutlu oluyordum. Hâlâ daha ‘Cumhuriyet’te yazılarınızı okurduk’ diyenler oluyor. Sonra kopukluk oldu. Ama gazete, tek okuduğum gazete. En dürüst haber veren gazete de. Ne kadar güç koşullarda çalıştığınızı biliyorum. Orhan Erinç, Turhan Günay, Ali Sirmen... Çok arkadaşım var.
"Çoğunluk inanmadı"
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tutuklu gazeteciler hakkında çok ağır ithamlarda bulundu...
Ciddiye almıyorum, çoğunluğun da bu sözlere inandığı kanaatinde değilim. Körü körüne inananlar hariç. İnsanların gözü açılıyor ama sesleri çıkmıyor. Susturuluyorlar. Korkuyorlar. Sık sık konuşma yapıyorum, çeşitli yerlerde. İnsanlar başlarıyla, gözleriyle onaylıyor ama kalkıp konuşamıyorlar. Sindirilmiş bir durumdalar. İletişim fakültesi dekanları bile öyle... Ses çıkarma imkânı kalmadı.
- Sizde en çok hayal kırıklığı yaratan şey neydi bu dönem?
Yavaş yavaş oldu. Olaylar üst üste geldi. Halk kabul etmez, tepkiler gelir diyorduk olmadı. İnsanlar tepki vermeyince de baskı güçlendi. Öğleye kadar televizyon başındayım. Tartışmaları genelde izlemiyorum, aynı insanları dinlemekten bıktım. Asap bozucu oluyor. Etkilenmemeye çalışıyorum. Altyazıları okuyorum, yabancı basına bakıyorum. Bütün kanallar aynı. Tek sesli koro. Aynı manşetler... Baskı rejimi demek ki böyle tecelli ediyor. Onun sinyalleri bunlar. Hepsi aynı sesi çıkarıyor, hepsi aynı suskunluğu arz ediyor. Bilinçli, örgütlü çalışıyorlar. Ben darbelerden yana asla hiçbir zaman olmadım. Özgür seçimlerden yana oldum. Ama seçimler ne ölçüde özgür? İnsanlar oylarını korkmadan kullanabilecekler mi?