Hilal Köylü / Ankara
Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ile kebapçılar aynı gün iktidarın “terörist” suçlamasının hedefi oldu. Önce MHP lideri Devlet Bahçeli, partisinin meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada “Vatandaşlarımızın günlük iaşe çabasını istismar edip pireyi deve yapanlara da terörün acıklı maliyetini hatırlatmak görevimizdir. Teröre yardım ve yataklık yapan bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin bu açıklamasına kebapçılardan “Terörist olma sırası bize mi geldi?” tepkisi yağarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bahçeli’den birkaç saat sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör protestosunu sürdüren öğrencileri hedef aldı.
Erdoğan “Rektörünün arabasının üzerinde tepinen öğrencilerin olduğu bir Türkiye’yi kabullenemiyorum. Bize böyle öğrenci gerekmez. Rektörünüz aracın içinde, siz önünü kesiyor, üzerinde tepiniyorsunuz. Bunlar, üniversite içine sızmış teröristlerdir” dedi. Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından İstanbul Valiliği, Boğaziçi Üniversitesi’nde 10 kişinin gözaltına alındığını duyurdu. 3 kişi ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılırken, valilik soruşturmanın sürdüğünü açıkladı.
Türkiye’de yargının siyasetçilerin sözüyle hareket edip, kimseye “terörist” suçlaması yöneltemeyeceğine dikkat çeken hukukçular, toplumun değişik kesimlerine yöneltilen “terörist” suçlamasının evrensel hukuk ilkeleriyle bağdaşmayan "düşman ceza hukukunun" Türkiye’de hayat bulması anlamına geldiğine işaret ediyor.
Mersin önceki dönem baro başkanlığı da yapmış olan avukat Bilgin Yeşilboğaz; bu hukuku “Devlet, kendisine düşman gördüğü toplum kesimlerine karşı müdahale hakkını meşru görüyor” sözleriyle tanımlarken, iktidarın “terörizm” ve “terörist” kavramlarının içini boşalttığından yakınıyor.
"Kişilik haklarına saldırı, suç”
Terörün anayasa ve cumhuriyetin temel ilkelerini değiştirmeye yönelik silahla, şiddetle, zorla yapılan her türlü eylem olarak tanımlandığının herkes tarafından bilindiğini hatırlatan Yeşilboğaz, iktidarın “terörist” suçlaması yönelttiği toplum kesimlerinin eylemlerinde şiddet ve yönlendirme olmadığını söylüyor:
"Şu an terörizm ve terörist diye nitelendirilen hiçbir eylemde cebir yoktur, yönlendirme yoktur, şiddet yoktur. Buna rağmen bu insanlara terörist denmektedir. Bir an önce bu kavramın içini boşaltmaktan vazgeçilmelidir. Bu nitelendirmeyi sadece bağımsız yargı mensupları yapabilir. Siyasal iktidarın bu şekilde söylemi yargıya müdahaledir, kişilik haklarına saldırıdır, bu da bir suçtur. “
Ceza hukuku; iktidarın ya da başka bir grubun, kişinin “terörist” suçlamasına hedef olan herkesin bu suçlamaya karşı şikayet hakkı olduğunu yasal güvenceye bağlamış durumda.
Ceza hukukçusu Prof. İzzet Özgenç DW Türkçe’ye “terörist” suçlamasının hukuktaki karşılığına ilişkin açıklama yaparken, “Kimse siyasetçinin sözüyle terörist olmaz. Bir kişinin ortaya koyduğu eylemin suç olduğuna ve bu suçun da terörizmle ilişkilendirilebileceğine ancak yargı karar verir. Yargının siyasi mesajlardan etkilenmemesi gerekir. Bu mesajlardan sonra gidip de işlem yapmaması gerekir. Eğer, ‘terörist’ suçlaması şahıslara ya da gruplara yöneltilirse, o şahısların ve grupların –ben terörist olarak ilan edildim- diyerek şikayet hakkı vardır” diye konuşuyor.
“Yurttaş hukuku değil düşman hukuku”
Düşman hukuku konusundaki çalışmalarıyla tanınan Ankara Barosu avukatlarından Doğan Erkan'a göre, Türkiye için “vahim” olan, siyasal iktidarın temsilcilerinin her gün yeni bir grubu ya da kişiyi terörist ilan etmesine toplumun alışmaya başlamış olması.
Erkan, "Toplumsal muhalefetin çeşitli bileşenlerine terörist diyebiliyorlar, kadın eylemlerinde haklarını arayan kadınlara terörist diyebiliyorlar. Dolar kurunu haber yapanlara, gazetecilere terörist diyebiliyorlar. Muhalif siyasi liderlere, milletvekillerine herkese diyorlar. Kimse buna alışacağımızı sanmasın. İtirazımız olmayacağını düşünmesin. Siyasal iktidarın istikrarına yönelen her eylem terör eylemi artık. Bunun adı da düşman hukuku” diyor.
Doğan Erkan, Türkiye’de iktidarın “düşman hukuku” niteliği taşıyan mesajlarına yargıçların kulak asmaması gerektiğini söylüyor:
"İkili bir hukuk uygulamak istiyorlar aslında ve tüm toplumsal muhalefetin bileşenlerine yurttaş hukuku değil düşman hukuku uygulamak istiyorlar. Peki düşmanları kimdir, muhalif olan herkes. Siyasal iktidarın kime terörist dediğinin Terörle Mücadele Kanunu ve terör hukuku bakımından hiçbir önemi yok, olmaması gerekir ama ne yazık ki yargı, iktidarın terörist ilan ettiği kişiye ertesi gün adli soruşturma işlemi başlatabiliyor, bunu değiştirmek zorundayız. Yargıçlar bağımsız olmalıdırlar. Onları sadece hukuk kuralları bağlamalıdır.”
Dolara yatırım yapanlardan, kebapçılara
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Bahçeli’nin bugüne kadar “terörist” suçlamasını yöneltmediği toplum kesimi nerdeyse kalmadı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu “DHKPC militanı” olarak tanımlayan Erdoğan, Türk lirası değer kaybederken elinde dövizi olanları teröristlerle eş tuttu. Erdoğan, Ocak 2017’de “Elinde silahı, bombası olan teröristle elinde doları, avrosu faizi olan terörist arasında amaç bakımından fark yoktur” ifadesini kullandı. Erdoğan ve Bahçeli, Cumhur İttifakı’na karşı muhalefet partilerinin oluşturduğu Millet İttifakı’nı kamuoyu karşısında hep “Zillet İttifakı” olarak tanımlarken, 2019 yerel seçimi öncesi “Zillet İttifakı’nın amacı terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclislerine taşımak” mesajıyla kampanya yürüttüler.
Erdoğan ile Bahçeli’nin “terörist” suçlamasından siyasi parti liderleri, gazeteciler ve meslek örgütleri de payını aldı. Kılıçdaroğlu için “Bay Kemal terör örgütleriyle iş tutuyor. HDP, PKK’nın desteğiyle parlamentoda değil mi? Ya bir kere de çık, PKK terör örgütüdür de” diye konuşurken, HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş için de “Teröristtir. Öyle bir teröristtir ki, bütün benim Kürt kardeşlerimi sokağa döküp ondan sonra 53 Kürt kardeşimi yine Kürtlere öldürten bir teröristtir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan ve Bahçeli “Savaş halk sağlığı sorunudur” açıklaması yapan Türk Tabipleri Birliği’ni de (TTB) terörizm suçlamasını yöneltmişti. Erdoğan, TTB Merkez Konseyi başkanlığına seçilen Şebnem Korur Fincancı’yı “terörist” olarak tanımlarken, Bahçeli TTB’nin “PKK’nın paravan örgütü” olduğunu iddia edip, kapısına kilit vurulmasını istemişti. Erdoğan da Türk Tabipleri Birliği ile Türkiye Barolar Birliği’nin isimlerindeki “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerini kaldıracaklarını açıklamıştı. Türkiye Barolar Birliği, “Kimse adımızdan Türkiye’yi silemez” derken, Ankara Barosu “TTB ve baroları itibarsızlaştırmak üzere yapılan ve artık alıştığımız söylemlere karşı susmayacağız, sinmeyeceğiz” açıklaması yapmıştı.