T24 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ulusa seslendi. Konuşmasında çok tartışılan Anayasa değişiklik teklifine değinmeyen Erdoğan'ın gündeminde Ermeni iddiaları, IMF ile ilişkiler ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyareti vardı. Ermeni iddialarıyla ilgili Başbakan, "Tarihi politikanın malzemesi haline getirirseniz, bir daha hakikate ulaşamayabilirsiniz" dedi; "Türkiye uzaktan idare edebileceğiniz bir ülke değil" ifadesini kullandı.
Başbakan Erdoğan, televizyonlardan yayımlanan "Ulusa Sesleniş" programındaki konuşmasına, "Kış mevsiminin yavaş yavaş etkisini kaybederek yerini bahara bıraktığı, gönüllerimizde yeni başlangıçların, yeni umutların uyandığı güzel bir dönemin başında yine birlikteyiz" sözleriyle başladı.
Hükümetin, bu gerçekten hareketle, ilk günden beri ilkeli ve kararlı bir stratejik plan çerçevesinde hareket ettiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, "Tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasının gereğine sonuna kadar inanıyor ancak bunun objektif bir zeminde, işin erbabınca ve somut deliller ışığında gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz" dedi.
Erdoğan, "Türkiye'nin ne yakın ne uzak geçmişinde komplekse kapılmasını gerektirecek bir durum bulunmadığına inancımız tamdır" dedi.
Başbakan, "Bu nedenle tarihin adil hakemliğine herkesten çok ülke olarak biz açığız. Geçmişte yaşanıp da karanlıkta kalan ne varsa aydınlansın, herkes elindeki delilleri masaya koysun, herkes eteğindekini döksün, tarihçiler bu malzemeyi objektif biçimde değerlendirerek durumu açıklığa kavuştursun diyoruz. Bu tabloya engel teşkil edecek hiçbir ön şart da ortaya koymuyoruz. Aksine bütün bu çalışmalara zemin hazırlayacak diyalog zeminini oluşturmak için ilk adımları da biz atıyoruz. Buna karşılık maalesef, üçüncü ülkelerde yürütülen birtakım lobi faaliyetleri neticesinde her yıl pişirilen bu temcit pilavı yeniden önümüze getiriliyor. Bu tablonun ne diplomatik nezaketle, ne hakkaniyetle, ne adaletle bağdaşır bir yanı yoktur" diye konuştu.
Erdoğan, "Bakınız yüzyıla, yakın bir zaman önce yaşanmış, tahkike, incelemeye, belgelendirilmeye muhtaç olaylardan söz ediyoruz. Ne ABD'nin, ne İsveç'in yüzyıla yakın zaman önce cereyan etmiş bu olaylarla doğrudan bir ilgisi var. Ortada olayı delilleriyle açıklığa kavuşturan, yetkin ve objektif bir bilimsel çalışma var mı? O da yok. Peki, neye göre karar veriyor bu insanlar? Kendilerinin ya da partilerinin iç ya da dış politika menfaatlerine göre... ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde karar tek oy farkla Türkiye aleyhine çıkıyor. Yani bir tek üyenin oyu bir ülkeyi, daha da önemlisi bütün nesilleriyle koskoca bir milleti yargılamaya kalkışıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Bunu ne hakla yapıyorsunuz, neye dayanarak koskoca bir millete kara çalıyorsunuz? Buna ne hakkınız var? Mesele tarihi bir meselenin açıklığa kavuşması ise biz bütün imkanlarımızla bu işte varız. Gelsinler tarihçiler ortak bir zeminde her türlü vesikayı masaya yatırsınlar, objektif biçimde meseleyi tartışsınlar, hakkıyla değerlendirsinler, çıkan karara da hepimiz saygı gösterelim" dedi.
"Hep birlikte Türkiyeyiz"
Türkiye'nin bütün arşivlerini açtığını, varsa onların da arşivlerini açmaları gerektiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Üçüncü ülkelerde varsa onlar da açsınlar ve bütün bu arşivlerdeki belgeler incelensin ve ondan sonra bu adımı atalım" dedi.
Erdoğan, "Yok, hayır, biz sadece lobileri dinleyip karar vereceğiz, her yıl da bunu tekrar edeceğiz diyorsanız, kusura bakmayın sizin kararlarınız bizi bağlamıyor. Türkiye, oldubittiyle, baskıyla, diplomasiyi hakkaniyetten uzak karambollere sürükleyerek uzaktan idare edebileceğiniz bir ülke değil... Bu tür ciddiyetsiz girişimlere alet olarak sizler, ancak ülkelerinizi ve çatısı altında bulunduğunuz kurumları tartışmalı hale getiriyorsunuz, Türkiye'yi değil... Sizler bu olayın tarafı değilsiniz, eğer bu olayın tarafı varsa Ermenistan'dır, Türkiye'dir. Bugün bütün parlamentoların, bütün politikacıların öncelikli görevi günümüzün kanayan yaralarına acilen çare aramaktır" dedi.
"Güldük, eğlendik..."
Türkiye'nin, farklı dinlere, inançlara, etnik kökenlere, dil ve kültürlere sahip insanların aynı medeniyet çatısı altında asırlarca beraber dostça ve kardeşçe yaşadığı, tarihi mirasa sahip bir ülke olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, asırlar boyunca süren bu mutlu ve huzurlu beraberliğin, bu topraklarda yaşayan bütün insanlara ortak heyecanlar, ortak kazanımlar, ortak duygular getirdiğini söyledi.
"Biz hiçbir zaman birbirinden ayrısı gayrısı olan insanlar olmadık, bugün de değiliz" diyen Erdoğan, "Bizim hiçbir vatandaşımızın dini, dili, kökeni, kültürü, inancı ne olursa olsun bir diğer vatandaşımızdan bir farkı yoktur. Hepimiz bu ülkenin hür ve eşit vatandaşları, bu toprağın insanlarıyız. Sevinçlerimiz, kederlerimiz, geleneklerimiz, türkülerimiz, sofralarımız hep birdir. Daha geçen hafta biliyorsunuz Roman vatandaşlarımızla bir araya geldik, birlikte gülüp eğlendik. Oradaki sıcak tablo, Türkiye'nin insani haritasının tamamı için geçerlidir. Biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir milletiz, bu güzellik içinde, bu yakınlık içinde birbirimize bakıyoruz. Kardeşlik Projemizin de özü budur. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarıyız. Hep birlikte Türkiyeyiz" diye konuştu.
Erdoğan, "Biz çevremizdeki bütün ülkelerle de sıcak bağı geliştirmek arzusundayız. Suriye de bizim yakın zamana kadar sıkıntılar yaşadığımız bir komşumuzdu, bugün hamdolsun çok güzel bir yakınlaşma içindeyiz. Keza Yunanistan'la, Irak'la, İran'la, Gürcistan'la ve diğer komşularımızla da daha önce olmadığı kadar iyi bir komşuluk yürütüyoruz. Ermenistan'la da bu yakınlaşmanın sağlanması mümkündür, bu konuda bizim bir ön yargımız yok. Ancak üçüncü ülkelerin meseleye bu şekilde dahil olmaları bu yolda da bir engel teşkil ediyor. Yaşanan gerilimler diyaloğa hizmet etmiyor. Herkesin sağduyu içinde, nezaketle ve karşısındakinin hakkını koruyarak hareket etmesi lazım... Daha da önemlisi bu meselenin gerçek taraflarına, tarihi aydınlatma işinin de tarihçilere bırakılması lazım... Türkiye bu hakkaniyet zemininde meselelerin halli için gayret göstermeye her zaman hazırdır" dedi.
Kürt açılımı
İlk etapta ses sanatçılarıyla bir araya geldikleri ve son derece verimli bir toplantı gerçekleştirdiklerini kaydeden Erdoğan, "Geçtiğimiz hafta sonu da sinemamızın, tiyatromuzun, sahne sanatlarının önde gelen simalarıyla yine aynı formatta bir toplantı düzenledik. Yıllarca filmleriyle, oyunlarıyla, sahneye koydukları eserleriyle Türkiye'nin can yakıcı meselelerini cesaretle dile getiren sanatçılarımıza Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni anlattık. Onlar da son derece özgür ve serbest bir ortamda görüş ve önerilerini ifade ettiler. Sorunlarını dinledik ve onları not ettik. Türkiye'nin geleceğini aydınlatacak, kardeşliğimizi pekiştirecek, Türkiye'yi her alanda çok daha büyük bir ülke haline getirecek olan Milli Birlik ve Kardeşlik Projemiz, toplumun her kesiminin yüreğini ortaya koyması sayesinde başarıya ulaşabilecektir" dedi.
Erdoğan, "Birlik ve beraberliğimiz güçlendikçe, kardeşliğimiz pekiştikçe, Türkiye bölgesinde ve dünyada bugünkünden çok daha güçlü, çok daha itibarlı bir ülke olacak ve şunu da özellikle ifade etmek istiyorum: Ülke olarak, millet olarak ulaşamayacağımız hiçbir hedef, çözemeyeceğimiz hiçbir sorun kalmayacaktır" dedi.
IMF ile ilişkiler
Ulusa Sesleniş konuşmasında IMF ile ilişkilere de değinen Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin IMF üyesi 192 ülkeden biri olduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin uzun yıllardır, yapılan stand-by anlaşmaları doğrultusunda IMF ile birlikte yoluna devam ettiğini dile getirdi.
IMF heyetleriyle gelecek döneme ilişkin olarak yapılan görüşmelerde ortak bir zeminde anlaşma sağlayamadıklarını belirten Erdoğan, "Baştan beri IMF tarafına belli ilkelerimiz olduğunu, özellikle siyasi baskılara taviz vermeyeceğimizi ifade ediyoruz. Sürecin sonunda IMF'nin beklentileri ile bizim ilkelerimiz arasında bir uzlaşma noktasına ulaşılamayacağı ortaya çıktığından süreci sona erdirdik. Türkiye bu dönemde IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapmayacaktır. IMF yetkililerinin görüşü de Türkiye'nin yükselen yeni ekonomik göstergeleri açısından böyle bir anlaşmaya ihtiyacı olmadığı yönündedir. Bundan böyle IMF ile ilişkilerimizi kendi rutini içinde sürdüreceğiz, yolumuza bu şekilde devam edeceğiz" dedi.
Erdoğan, "Türkiye ekonomik olarak artık rüştünü ispatlamış, kendi ayakları üstünde durabilecek bir sağlamlığa erişmiştir, bu konuda hiçbir şüphemiz, endişemiz yok. Aksine kendi dinamik potansiyelimizi özgüvenimizle birleştirerek uzun vadede gücümüzü daha iyi hissettireceğimizi düşünüyoruz. Çok kısa bir zamanda yaptığı atılımlarla dünyanın en büyük 17. Ekonomisi haline gelen Türkiye, inşallah Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş Yıl Dönümü'ne ilk 10 ülkeden biri olarak girecektir. Buna inancımız sonsuz, bu potansiyeli de ülkemizde fazlasıyla görüyoruz. Bunun için hepimize büyük görevler düşüyor, her bir insanımızın bu büyük medeniyet atılımının bir parçası olması lazım. Bu yolu, milletçe aynı ideale inanarak, aynı duyguda birleşerek birlikte yürüyeceğiz. İnşallah daha güzel, daha aydınlık bir Türkiye'nin kıvancını da hep birlikte yaşayacağız" dedi.
Suudi Arabistan ziyareti
Türkiye'nin uluslararası ağırlığı ve itibarı arttıkça diplomatik trafiğin de giderek yoğunlaştığını belirten Erdoğan, bu bağlamda Mart ayını da Türkiye için son derece hayırlı sonuçlar doğuracağına inandıkları dış temaslarla dolu dolu geçirdiklerini anlattı.
Başbakan Erdoğan, bu ay yaptığı iki önemli yurt dışı ziyaretinin gündeme ağırlığını koyduğunu belirterek, "İlk önemli seyahatimizi Kral Faysal Vakfı tarafından şahsıma tevcih olunan 'Kral Faysal Uluslararası Ödülü' münasebetiyle düzenlenen törene katılmak üzere Suudi Arabistan'a yaptık. Riyad'da bulunduğumuz süre zarfında Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz El Saud ve Veliaht Prens Sultan bin Abdülaziz El Saud ile ayrı ayrı görüşme imkanı bulduk. Kendileriyle iki ülke ilişkilerini ve işbirliği imkanlarını daha ileri seviyelere taşıma noktasında görüş birliğine vardık. Yine bu görüşmelerde ülkelerimizi yakından ilgilendiren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Başta Ortadoğu barış sürecinde yaşanan sıkıntılar, Gazze'deki insanlık dramı, Irak ve Yemen'deki son gelişmeler olmak üzere gündemdeki bölge ve dünya meseleleri hakkında ortak çabalar geliştirme konusunda mutabık kaldık. Ayrıca yine bu ziyaretimiz sırasında İslam Kalkınma Bankası Başkanı Dr. Ahmed Mohammed Ali ile birçok konuda yararlı bir görüşme yapma fırsatı bulduk. Söz konusu görüşmeleri müteakip, Kral Faysal Vakfı tarafından tertiplenen ödül törenine iştirak ederek tarafıma tevcih edilen değerli ödülü milletimiz adına almanın onur ve mutluluğunu yaşadık" dedi.
İngiltere ziyareti
Mart ayındaki bir diğer önemli seyahatini de Başbakan Gordon Brown'un davetlisi olarak İngiltere'ye yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, Türkiye ile İngiltere arasında ortak değerler ve vizyona dayanan köklü ilişkilerin bulunduğunu bildirdi. İngiltere'nin, sürecin başından beri Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini kuvvetle destekleyen ülkeler arasında bulunduğunu kaydeden Erdoğan, Başbakan Brown'la görüşmelerde ikili ilişkilerin, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin ve Kıbrıs'la ilgili güncel durum başta olmak üzere, ortak ilgi alanına giren birçok bölgesel ve uluslararası konuda görüş alışverişinde bulunduklarını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, iki ülke arasında pek çok noktada bir görüş birliği bulunduğunu memnuniyetle müşahede ettiklerini belirterek, "Bu çerçevede iki ülke arasında zaten mükemmel seviyede olan ilişkileri çok yönlü açılımlarla geliştirmek noktasında da mutabık kaldık. Bu değerli müttefikimize, gerek Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde, gerek garantör sıfatına sahip olduğu Kıbrıs meselesinin kapsamlı bir çözüme kavuşturulması hususunda daha aktif rol oynaması arzumuzu da ilettik. Türkiye ve İngiltere çok yönlü ilişkilere sahip iki ülke. Bugün itibarıyla İngiltere'de 300 bin civarında Türk yaşıyor, bu insanlarımızın iki ülke arasında bir köprü vazifesi gördüğünü müşahede etmekten mutluyuz. 2009 yılında Türkiye'yi ziyaret eden İngiliz turist sayısı 2.5 milyona yakın. 2009 yılında en fazla ihracat yaptığımız ülkeler arasında üçüncü sırada olan İngiltere, en çok ithalat yaptığımız ülkeler arasında da sekizinci sırada yer alıyor. Bunun yanı sıra Türkiye'de doğrudan yatırım yapan ülkelerin başını da yine İngiltere çekiyor. Sayıları 2 bin 200'e yakın İngiliz firması ülkemizde enerji, telekomünikasyon, finans başta olmak üzere çeşitli alanlarda faaliyet gösteriyor. İngiltere'yle ticaret hacmimiz 2009 yılında yaklaşık 7 milyar Avro seviyelerine gelmiş durumda. Son dönemde iki ülke arasındaki ilişkileri canlı tutarak geliştirmenin, siyasi, ekonomik, kültürel işbirliği alanında yeni açılımlar yakalamanın gayreti içindeyiz. Bu ziyaretimizin bu doğrultuda atılmış etkili ve çok yararlı bir adım olduğuna inanıyoruz" dedi.
Elazığ depremi
Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasının son bölümünde, 8 Mart günü Elazığ'da meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara bir kere daha Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diledi.
İlk günden itibaren, devletin bütün imkanlarıyla oradaki afetzedelerimizin yanında olduğunu ve olmaya da devam ettiklerini belirten Erdoğan, başta yeni konutların yapımı olmak üzere vatandaşların yeniden normal hayatlarına dönmesi için ne gerekiyorsa gecikmeden yapılacağından hiç kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini vurguladı.
Erdoğan, "Allah milletimize böyle acılar yaşatmasın temennisiyle sözlerime son veriyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum" dedi.