10 Ocak 2017 02:25
HDP Grup Başkanvekili, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis’te Anayasa görüşmeleri konulu basın toplantısı düzenledi.
Kerestecioğlu, düzenlemelerin neler getirdiğine değindi ve “Sen, ben değil, biz olmak için hayır diyeceğiz” dedi. Kerestecioğlu, anayasa değişikliği teklifine neden hayır diyeceklerini maddeler halinde sıraladı. Kerestecioğlu’nun basın açıklaması şöyle:
Anayasalar her ne kadar her dönemin muktedirlerinin görüşleri doğrultusunda şekillense de tüm toplum açısından bağlayıcı bir toplum sözleşmesi niteliğinde olduklarından değiştirilmeleri için geniş mutabakat aranır. Oysa bildiğiniz gibi, Anayasa Komisyonunda yapılan tartışmalar dahi halktan kaçırıldı, basının görüntü almasına izin verilmedi. Cumhuriyet tarihi boyunca varlıkları yadsınan ve dışlanan başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere tüm unsurların özgür ve eşitçe tanındığı bir Anayasa uzun süredir talep edilmekteyken bugün ne Doğu ne Batı ne Karadeniz ne Akdeniz için, “tek bir adam için” Anayasa değiştiriliyor. Anayasadan kadınların, işçilerin, azınlıkların, Sivas’ın, Kayseri’nin, Artvin’nin ne beklediğini biliyor mu Anayasa yazıcılar? Bilmiyorlar. Çünkü sormadılar değerli arkadaşlar.
Bugün Türkiye’de bizim adına gizli anlaşma dediğimiz Anayasa tartışmalarını, yine bir darbe girişimi ardından yapılan “karşı darbe” ve OHAL koşulları içerisinde “iki" parti kapalı kapılar ardında yürüttüler.
Bir kez daha söylüyoruz:
Önümüzdeki teklife göre yasamanın yürütmeyi denetlemesi mümkün değil.
Yürütmeye müdahale imkanları ortadan kalkıyor.
Hiçbir zaman yeterince bağımsız olmayan yargı, daha da bağımlı hale gelecek.
Bu sistemle,
Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına devrediliyor.
Cumhurbaşkanı bütün Kabineyi, tek bir ağızdan belirliyor.
Üstelik Meclis artık bu Bakanlar Kurulunu denetleyemiyor.
Bugün muhalefetin gündeme getirmesinden çok rahatsız oldukları Gensoruları Meclis veremiyor, yani Bakanları soruşturamıyor.
Cumhurbaşkanı artık partili olduğuna göre, Erdoğan AKP’nin başına geçiyor. Hem partiyi, hem devleti kendisi yönetiyor.
Partiyi yöneten Cumhurbaşkanı, elbette milletvekillerini de seçiyor.
Üstelik bugün Erdoğan için oluşturulan bu tek adam sistemindeki yetkileri darbeyle başa gelen bir Cumhurbaşkanı da kullanabilir.
Meclis Cumhurbaşkanının güdümüne giriyor.
HSYK’nın yarısını, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini Cumhurbaşkanı atıyor.
Yüksek Yargı Cumhurbaşkanına bağlanıyor.
Evet, Bu hafta söz konusu değişiklik adeta yangından mal kaçırır gibi Meclis’e getiriliyor. Süreçteki hukuksuzlukları da bir bir saymak gerekiyor.
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan Anayasa değişikliği teklifine “AKP’li bütün milletvekillerinin blok halde “Evet” diyeceğini söyledi. Bilindiği üzere, Anayasa değişikliklerinde parti gruplarının, "blok" şekilde "evet" ya da “hayır” kararı vermesi Anayasa'ya aykırıdır. Anayasanın 175’inci maddesinin ilk fıkrası, anayasa değişikliği teklifinin kabulünün “gizli oy” ile yapılacağını öngörmektedir. Bu sayede, milletvekillerinin anayasa değişikliği gibi önemli bir konuda parti disiplininden uzak, kendi düşünceleri doğrultusunda karar vermeleri, bağımsız davranmaları istenmiştir.
Henüz geçtiğimiz Cuma günü, Torba Tasarı görüşmelerinde, AKP’nin skandal bir uygulamasına şahit olduk. Talep edilen yoklama sonrası, AKP'lilerin Meclis'te olmayan milletvekilleri yerine yoklama kağıtları verdikleri çıktı. İstedikleri kanunu geçirmek için adlî açıdan evrakta sahtecilik dahi yapabilen kişilerin Anayasa değişikliğinde de usulsüzlük yapacaklarından açık endişe duyduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu nedenle Anayasa ve İçtüzüğe uygun olarak tüm vekillerin gizli oylama usulüyle ve hür iradeleriyle oy kullanabilmeleri için özellikle gayret göstereceğiz. Hayır deme ihtimali olan vekillerin başka vekillere zimmetleneceği, iktidarın “badi” sistemini kullanacağı gibi iddiaların basında gündeme geldiğini görüyoruz. Bizler Meclis’teki tüm vekillerin, kendi kararlarını verebilme basiretine ve temsil yetkisine sahip olduklarını düşünmek istiyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki iktidar kanadından ve MHP’den de pek çok vekil bu gelecek Anayasa teklifinin
Bu süreçte bir diğer önemli konu ise halkın tüm tartışmaları izleyebilmesidir. Anayasa değişikliği görüşmelerinin, Genel Kurul çalıştığı süre boyunca canlı yayınlanmasının sağlanmasına dair bir dilekçeyi Meclis Başkanlığı’na sunmuş bulunmaktayız. Şu ana dek, bu dilekçeye dair herhangi bir geri bildirim yapılmadı. Önemle vurgulamamız gerekir ki; rejim değişikliğini içeren ve halkımızın geleceğini hayati önemde etkileyecek olan “Anayasa değişikliği” görüşmelerinin, vatandaşlarımızın tamamı tarafından şeffaf bir biçimde takip edilebilmesi halkın en doğal hakkıdır. Meclis Başkanı’na bu talebimizi buradan tekrar sözlü olarak iletiyorum.
Değerli basın mensupları, bir Anayasa değişikliğinden bahsediyoruz. Ancak, az önce de vurguladığımız gibi, partimizin Eş Başkanları dahil 11 milletvekilimizin hapiste. neredeyse bütün örgütlü olduğumuz illerde yöneticilerimiz gözaltında veya cezaevlerinde. Aslında, bu tekçi anlayışa ve Anaysa teklifine karşı, gerçek muhalefeti yürüten bir partimizin alanlarda olması ve muhalefet etmesi engellenmek isteniyor. Tabi ki bu engel, sadece partimize yönelik değil. Bugün OHAL ve KHK’larla yönetiliyoruz. Binlerce kişi ihraç edildi. İhraç listeleri; istihbarat raporları, keyfi uygulamalar ve ihbarlarla oluşturuluyor. Jurnalcilik, kayırmacılık topluma adeta benimsetiliyor. Altı aylık dönemde toplam 95 bin 669 kişi kamu kurumlarından ve meslekten çıkarıldı. 4.481 akademisyen ihraç edildi. Dernekler birbiri ardına kapatıldı.
Yine, 6 Ocak’ta üç KHK birden yayınlandı.
2687’si emniyetten, 1699’u adaletten, 838’si sağlıktan, 736’si üniversitelerden olmak üzere 8398 kişi kamudan ihraç edildi. Tekçiliği ve otoriterliği yasalaştırmak isteyen Anayasa değişikliği teklifiyle birlikte aslında kamu da baştan başa yeniden dizayn ediliyor.
Ege Üniversitesi, Artuklu Üniversitesi, Munzur Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'nden imzacı barış akademisyenleri ihraç edildi. Giderek çoraklaşan akademi ve düşün dünyası artık bir çöle dönüştü. Felsefeci Nilgün Toker’in dediği gibi “Yapamadıklarımızdan, söyleyemediklerimizden dolayı üzüntü duymaktansa; yaptıklarımızdan, söylediklerimizden dolayı suçlu ilan edilmeyi onurla yükleniriz.”
Şunun bilinmesi gerekiyor ki bu akademisyenlerin hepsi tek tek tarihe geçecekler ancak onları işten atanlar bir iki yıla kalmadan unutulup gidecekler.
Yeni KHK’larla;
Ciner Holding'in Cudi Dağı'ndaki talanına karşı mücadele eden Cudi Ekoloji Derneği kapatıldı.
Suruç'ta katledilen gençler adına, yine Suruç Katliamı'ndan yaralı olarak kurtulan gençler tarafından İzmir'de açılan 33 Düş Yolcusu Derneği kapatıldı.
56 gündür “İşimi Geri İstiyorum” diyerek direnen akademisyen Nuriye Gülmen atıldı.
Özel güvenlik elemanlarına silah kullanma yetkisinin genişletilmesi ile SADAT gibi Saray merkezli para militer gruplara ise gün doğdu.
Haklarında soruşturma açılanları vatandaşlıktan çıkaracaklar. “Bu ülkeye gelirsen içeri atarız, gelmezsen vatandaşlıktan atarız” tehdidiyle ülke yönetmeye çalışanlar bilmeli ki son verdiklerini iddia ettikleri askeri vesayeti uygulayan 12 Eylülcülerin uygulamaları da aynen böyleydi. Radyolarda vatandaşlıktan çıkarılan bu ülkenin yüzlerce değerli insanının isimleri okunuyordu.
Hakim ve savcı olmak için yazılı sınavdan 70 puan almak şartı artık yok. Tek şart güvenlik soruşturmasından geçmek. Yani AKP’den bir referans bulmak!
Değerli basın mensupları,
6 Ocak’ta Etimesgut’ta, otobüste bir kadın, otobüs şöförünün cinsel saldırsına maruz kaldı. Bu vahim olay, 2015’de öldürülen Özgecan’ı ve hikayesi gizli kalmış binlerce kadını aklımıza getirdi.
Şimdi Hükümet, hemen “pembe taksi” “hadım” gibi seçenekler sunacak, aslında zaten sunuyorlar da… Antep’te AKP’li bir belediye “hanımlar mecbur kalmadıkça taksiye binmesin” diye broşür dağıtıyor. Ancak bütün bu öneriler suçun ve şiddetin temelindeki toplumsal sorunu örtüyor.
Oysa ki kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorundur. Sorunun çözümünü de erkek egemenliğine karşı verilecek mücadelede aramak gerekir. Bu tür cinsel saldırılar, kadına, farklı olana, çocuğa, “benim gibi olmayana” yönelik sindirme, dize getirme ve iradeyi yok etme yöntemidir. Bu nedenle son 1 yıl içerisinde, kadınların kamusal alanda, toplumsal ve siyasal alanda sindirilmeye çalışılması, politik kadınların infaz edilmesi, muhaliflerin işten çıkarılması, kadın vekillerin ve belediye Eşbaşkanlarının susturulmaya çalışılması, aslında bu cinsel saldırı ortamını güçlendiren gerçek nedenlerdir.
Bugün kadınların parklarda, otobüslerde, akşam sokaklarda güven içinde yürüyebilmeleri ve yaşam hakları, iktidarın tekçi Anayasa teklifinden çok daha öncelikli ve gereklidir. Bu nedenle, parlamentonun devredışı bırakılması değil; aksine yetersiz de olsa 80 kadın milletvekilinin yasaların yapımında çok daha fazla karar verici olması gerekir.
AKP iktidarının sunduğu bu teklifin kadınlara bir faydası bir kazancı olduğunu söylemek mümkün mü? Aksine ne OHAL, ne de getirilmek istenen tekçi ve erkek egemen sistem kadınlara hiçbir şey vaat etmediği gibi şiddetin daha da yoğunlaşmasına neden oluyor.
Evde, işte, otobüste, parkta, meydanda; yaşamın olduğu her yerde olacak; kadın dayanışmasını yükseltecek ve bir kadın daha eksilmeyeceğiz. Sadece tek değil; aynı zamanda “erkek” olan bir sisteme doğru gidilmesini istemiyoruz ve burada kadın vekillere de bu sisteme “HAYIR” demeleri için çağrı yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Diğer yandan bugün işçiler işlerini kaybediyor, ülkede büyüme rakamları eksi’ye geçiyor. AKP/Saray ise ekonomik krizle sözde mücadele ederken patronlara sınırsız teşvik ve vergi indirimleri getirmeyi, krizin maliyetinin tüm yükünü işçilerin ve emekçilerin sırtına yüklemeyi tercih ediyor. Yani yaklaşık son 300 yıldır değişen bir şey yok. AKP, sözde o çok kızdığı emperyalist ülkelerin peşi sıra yürüyor.
Örneğin Bakan Albayrak “elektriğe zam yapmayacağız” derken elektrik fiyatları 23 Aralık 2016'da yüzde 460 artarak 1.9 liraya tırmanıyor. Yani hem elektriğimiz yok, hem de olduğunda 4.6 kat daha pahalıya tüketiyoruz.
Peki neden elektriğimiz yok? Özelleştirilen elektrik firmaları hükümet yaz saati uygulamasını kalıcılaştırarak insanların sabah karanlıkta kalkmalarını, böylece elektrik tüketimlerini arttırmalarını sağladı. Ancak plansız tüketim artışı doğalgaz sıkıntısı yarattı ve bir çok elektrik santrali devre dışı kalarak elektrik kesintilerine yol açtı. Basit bir elektrik üretim ve dağıtım planlaması bile yapamayan bir hükümet ile karşı karşıyayız.
Evet, elektrikten köprü geçişlerine yapılan bu zamlarla doğal olarak enflasyon da artıyor. Ancak sarayın Bakanları gerçeği itiraf etmek yerine gündem değiştirmeye çalışıyor. Bir bakan çıkıp enflasyon hesabında kullanılan ürün sepeti değişmeli diyor, diğeri çıkıp enflasyon artışından biber fiyatlarını sorumlu tutuyor. Biz bıkmadan tekrar edelim: enflasyon biberden ya da sepetten dolayı değil, sanayisi olmayan bir ülkede hükümetin ısrarla sürdürdüğü savaş ortamında yükselen maliyetlerden ve güvensiz yatırım ortamından kaynaklanmaktadır. Buna karşı mücadele edecek olanlar da işçiler ve emekçilerdir. Bu nedenle çağrımız aynı zamanda bu gidişata dur diyecek olan işçi sınıfı ve sendikalaradır.
Değerli arkadaşlar, Roboski’nin üzerinden 5 yıl geçti. 5 yıldır bu katliamın failleri bulunmadı. Peki, devlet ve iktidar faili bulmak dışında Roboskililer için 5 yıldır ne yapıyor?
Daha geçtiğimiz gün çok üzücü bir olay yaşandı. Diyarbakır Belediyesi tarafından yapılan ve Roboski’de katledilen 34 kişinin isimlerinin yazılı olduğu Roboski Anıtı, kayyım tarafından kaldırıldı. Failleri Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybedilmek istenen Roboski Katliamı, şimdi de kültürel olarak yok edilmek isteniyor. O anıtı yıkınca Roboski gerçeği yok edilecek sananlar yanılıyorlar; Roboski aileleri adalete ulaşıncaya kadar mücadelelerine devam edecekler.
Anıtı ortadan kaldırarak Roboski gerçeğini yok edebilirler mi? Bize unutturabilir mi?
Değerli arkadaşlar son olarak önemli bir tarihin mirasçısı olan Sürmene Çamburnu’ndaki yangından duyduğumuz üzüntüyü dile getirmek istiyorum.
Yangının çıktığı bölge, üzerinde önemli planların yapıldığı bir bölgedir. Kış koşullarında bu yangının çıkması oldukça şüphelidir. Maalesef bunun kasıtlı bir yangın olduğunu düşünüyoruz.
Bu bölgede Katı Atık Tesisine bir ek proje yapılması planlanıyordu. Sormak istiyoruz, yangının henüz 4 gün önce ÇED raporu yayınlanan bu projeyle ilgisi var mıdır? Üstelik şüpheler muhteliftir. Bildiğiniz gibi Katar Emiri yakın zaman önce Trabzon’u ziyaret etmiş, resmi Stadyumlarda sallandırılmıştı. Erdoğan, Katar Emirinin yapacağı Otelleri halka müjde diye duyurmuştu! Müjde yangınla mı geldi ve aslında Katar emirine verilen bir müjdeydi? Hangi otel, hangi para, katledilen bu doğal yaşam alanını geri getirebilir?
Değerli arkadaşlar, bizler başından beri ifade ettiğimiz gibi, doğanın, insanın, tüm hakların bir arada yaşamını savunduk. Ümit ettiğimiz Anayasa da doğanın, çocukların, insanın, kadınların, halkların Anayasasıdır. Katar Emirlerinin otel projeleri uğruna kendisine oy veren seçmenini dahi unutacak bir tek adam Anayasasını asla kabul etmeyeceğiz.
Bu tasarı tek bir kişiye göre sistem oluşturma tasarısıdır.
Demokratik, Sivil, Çoğulcu bir yeni Anayasa için bu tasarıya HAYIR diyeceğiz.
Kadınların Kurtuluşu ve Özgürlüğü İçin HAYIR diyeceğiz.
Birlikte, Eşit Yaşam İçin HAYIR diyeceğiz.
Yerel Demokrasi İçin HAYIR diyeceğiz.
Demokratik Ulus, Ortak Vatan İçin HAYIR diyeceğiz.
Halklar ve İnançlara Özgürlük İçin HAYIR diyeceğiz.
Özgürlükçü Laiklik için HAYIR diyeceğiz.
Sen, ben değil, BİZ olmak için HAYIR diyeceğiz.
Türkiye’de demokrasiye inanan tüm kesimlere çağrımızdır; “tek adam rejimi”ne mecbur değiliz. Tek gücümüz, emeğimiz ve barışa duyduğumuz inanç… Kendi ikballeri uğruna ülkeyi felakete götürenlerden çok daha güçlüyüz.
© Tüm hakları saklıdır.