Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım, 1 Kasım seçiminde 2.3 puanlık bir kayıp yaşayan HDP'de yapılan parti içi değerlendirmeleri yazdı. Seçim sonrası tekrar gündeme gelen başkanlık tartışmalarında “ABD ve Meksika modeli olursa destekleriz” diyerek destek veren Celal Doğan ve Dengir Mir Mehmet Fırat'a tepki gösterildiği ve “Bizi AKP’ye yakınlaştırmak isteyen bir damar var” yorumu yapıldığı öğrenildi. Seçim sürecinde HDP'nin yetersiz kaldığı eleştirileri sonrası Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın “Bunları yapmanız için istifa edeyim” dediği, PM üyelerinin verdiği “Olmaz başkan, seni bırakmayız” cevabını verdiği ileri sürüldü.
Ayşe Yıldırım'ın Cumhuriyet'te "HDP kendini sorguluyor" başlığıyla yayımlanan (12 Kasım 2015) yazısı şöyle:
“Bizi AKP’ye yakınlaştırmak isteyen bir damar var.”
Bir süredir HDP tabanında konuşulan ama yönetimde dile getirilmeyen bu eleştiri, 1 Kasım seçimlerinde kaybedilen 2.3’lük puanın ardından parti organlarında yüksek sesle konuşulmaya başlandı.
Hafta sonu yapılan PM ve MYK toplantılarında masaya yatırılan konulardan birisi de bu oldu. Daha doğrusu parti yönetimindeki bazı isimler eş genel başkanların yüzüne karşı düşüncelerini açıkça söyledi. 7 Haziran seçimlerinde ‘ertelenen’ aday belirleme yöntemine yönelik eleştiriler gün yüzüne çıkmaya başladı da diyebiliriz.
Parti organlarında isimlendirilmedi ama kulislerde kimler olduğu söyleniyor ve eleştirilerin dozu artırılarak sürüyor. Bardağı taşıran damla ise 1 Kasım’ın hemen ardından Erdoğan’ın yeniden gündeme getirdiği başkanlık sistemine “ABD ve Meksika modeli olursa destekleriz” diyerek destek veren iki isim oldu: Celal Doğan ve Dengir Mir Mehmet Fırat. Doğan eski CHP’li, Fırat ise AKP kurucularından. Partide en çok merak edilen konulardan birisi de bu isimleri ‘kimin getirdiği’.
Doğan’ın Taha Akyol ile çıktığı televizyon programındaki konuşması da partide rahatsızlık yaratmış. “Parti programını da mı okumadı” sözü birçok HDP’linin ağzından dökülüyor.
HDP’de çok da alışık olmadığımız bu tür eleştirilerin yükselmesinin altında yatan bir başka neden ise PM ve MYK’nin yenilenmesi kararı. Tabanda PM’ye ‘dışarıdan’ ve‘popüler’ isimlerin getirilme kaygısı var. Buna da genel merkez yöneticilerinin bazı isimlerle yaptığı görüşmelerin neden olduğu dillendiriliyor. Elbette HDP yönetimine başka eleştiriler de sıralandı:
- Süreci okuyamadık ve müdahale edemedik.
- Programdan koptuk, liberal bir savrulma yaşanıyor.
- Partide ‘adamcılık’ başladı.
- 7 Haziran’dan sonra rehavete kapılıp seçim bürolarını erken kapattık.
- Ankara katliamının ardından sadece miting yapılmama kararı alındı. Ama biz seçim kampanyası da yapmadık. Neden?
- Televizyonlara neden çıkılmadı?
- Seçim sonuçlarında başarı yok. Ne PM, ne MYK işin ayırdında.
- Partide eril bir dil ve erkek egemen anlayış hâkim olmaya başladı.
- Özyönetimi anlatamadık.
- Suruç ve Ankara katliamı, genel merkeze yapılan saldırı güvenlik açığımız olduğunu ortaya koydu.
- Güneydoğu’da ilçelere devlet saldırısı olurken 30 vekil oralardaydı, diğer 50 vekil neredeydi?
- Kadın cinayetlerinde yeterince tavır alamıyoruz.
- HDP renklerini yitirmeye başladı.
- Kendi içimizde ve halkla aramızda bir güven problemimiz var.
- Kadro sorunumuz var.
- İşçi, memur yani emekçi kesimle birlikteliğimiz yok.
Dikkat çeken ve önümüzdeki süreçte parti içinde hayli tartışılacak konulardan birisi de ‘parti içi demokrasi’: “Türkiye’ye demokrasi vaat eden bir partiyiz. O nedenle parti içi demokrasiyi de tartışmaya açmalıyız. Özellikle PM ve MYK gibi parti organlarının seçimi, milletvekili aday seçimlerinde parti içi demokrasi yeterince işliyor mu?”
Bunları okuyunca partide büyük bir kavga olduğu izlenimine kapılmayın. Dedim ya sadece HDP’de alışık olmadığımız bir manzara bu. Taban da yönetim de her an yeni bir seçim yapılacakmış gibi çalışmaya başlama kararlılığında.
Zaten Demirtaş’ın eleştirileri dinleyip önerilerini sıraladıktan sonra “Bunları yapmanız için istifa edeyim” sözlerine PM üyelerinin verdiği “Olmaz başkan, seni bırakmayız”cevabı da bunun kanıtı.