17 Ocak 2017 16:40
HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, TBMM'de partisinin grup toğllantısında konuştu. AKP ve MHP'ye anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak çağrıda bulunarak "330'u bulur bu paketi Meclis'ten geçirip halka giderseniz açık çağrıda bulunuyoruz, Olur da bir dayatmayla Meclis’ten geçirirseniz, çağrıda bulunuyoruz; Vekillerimizi bırakın, görelim referandumda kim kimi yeniyor?" dedi. Anayasa değişikliği referandumunda verecekleri oyu değerlendiren Bilgen, "Hazreti Peygamber’in 1400 yıl önceki çağrısını tekrar ediyoruz: 'Ya hayır söyleyin ya susun.' Bizim 'hayır' demek için çok nedenimiz var. Birileri neden bulamıyor olacak ki, bindikleri dalı değil kendi ayaklarını kesiyor. Neymiş efendim biz gizli 'evet' oyu kullanacakmışız. Halkımız o kadar saf ki, şehirlerini kimin yakıp yıktığını bilmiyormuş, ya sandığa gitmeyecek ya da evet diyecekmiş. Hiçbirimizin dertleri, sorunları, umutları bu teklifin içinde olmadığı için 'Hayır' diyeceğiz" diye konuştu.
Eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın tutuklu olası sebebiye HDP'nin grup toplantısında konuşan Bilgen'in açıklamalarından satır başları şöyle:
Değerli Basın Emekçileri,
Basın büromuz tarafından hazırlanan haberi aşağıda bilginize sunuyoruz:
Hazreti Peygamber’in 1400 yıl önceki çağrısını tekrar ediyoruz: “Ya hayır söyleyin ya susun”
Bu parlamento tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Parlamentoya kendi kendini işlevsizleştirme konusunda bir adım attırıldı. Cumhurbaşkanının geçen hafta dikkatlerden kaçan bir cümlesi vardı, “Bu parlamento artık bu iç tüzükle yürümez” sözleri, bundan sonrasına dair net bir mesajdı.
Cumhurbaşkanı Parlamentonun nesinden rahatsız? Yasama faaliyetlerinden mi, denetim faaliyetlerinden mi, yasama faaliyetinin istediği hızda olmamasından mı? Zaten soru önergelerine, bakanlıkların tanıtım broşürlerini gönderiyorlar. Araştırma komisyonlarında, sadece el kaldırıp indirerek zaten engelliyorlar. Cumhurbaşkanı Meclis’ten mi rahatsız, yoksa siyasi partilerin varlığından mı rahatsız, doğrusu merak ediyoruz. Bundan sonra grup toplantıları da Cumhurbaşkanını rahatsız ederse, bir iç tüzük değişikliğiyle iptal edilir mi? Cumhurbaşkanı aslında bu paketle Meclis’ten de siyasi partilerden de rahatsızlığını ifade ediyor. Galiba şöyle diyor Cumhurbaşkanı, “4 parti fazla, 4 olmasın 2 olsun” Zaten İstekleri gerçekleşirse bu kez de “tek parti olsun” diyecek.
Meclis geçen haftayı bir kişi için yeni bir anayasa yapma yarışıyla geçirdi. Buradaki seviyeyi, siyasetteki konuşma kapasitesini bütün ülke görebildiği kadar gördü. Biri birini ısırdı, biri birine küfür etti, mikrofon kayboldu. Geçen haftadan ülkeye yansıyan bu görüntüler oldu. Ülke çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. “Çok büyük bir ekonomik krizi bekliyoruz” demiyorum, fiilen yaşıyoruz. TÜİK verileri açıklandı, Türkiye 2008’den beri en yüksek işsizlik düzeyinde; yüzde 11.8 oranında resmi işsiz var. Son bir yıl içinde 500 bin kişi işsiz kalmış durumda. Türkiye’nin istihdam açığı, çalışma yaşamına yeni girmek isteyen 900 bin kişiye iş istihdamı oluşturma sorumluluğu yüklüyor. Ama Meclis’in gündemi bu değil.
Her ne kadar ısrarla birileri dolar yükseliyor diye tariflese de, ekonomik gerçek şudur; Türk Lirası değer kaybediyor. Yükselen dolar olsaydı, bütün dünya piyasalarında öyle olurdu ama durum öyle değil. TL’nin satın alma gücünün yaşattığı ağır bedeli emekçiye ödettiği bir durumu görüyoruz.
Mehmet Ali Şimşek, BigMac hamburgerleriyle ilgili karşılaştırma yaptı; “Amerika’da 5,6 dolar, Türkiye’de 2.75” diye. Türkiye ekonomisinin ne kadar iyi durumda olduğunu ima etti ama bir karşılaştırma yapacaksanız, kendi içinde tutarlı başka karşılaştırmalar da yapmalısınız. Mesela ABD’de asgari ücretli bir kişi kaç hamburger alabilir, Türkiye’de kaç hamburger alabilir. Hamburger karşılaştırması bize tarihin bir dönemini hatırlatıyor. Hani var ya kraliçenin “Ekmek yoksa pasta yesinler” demesi, şimdi de “ekmek yoksa hamburger yesinler” deniyor.
Ekmek karşılaştırması yapamıyorlar, çünkü 2002’de ekmeğin dolar bazındaki değeriyle bugünkü değeri çok açık. Bunu paylaşabilecek yüzleri yok. Simit karşılaştırması yapıyorlardı bir dönem. Hatırlarsanız, Erdoğan, “maaşınızla şu kadar simit alabiliyorsunuz” diyordu. Şimdi o hesabı yapamıyorlar çünkü Türkiye sayelerinde dünyanın en çok buğday ithal eden ülkelerinden biri haline geldi.
İster simit ister ekmek ister hamburger hesabı yapın, sonuç olarak ekonomi kötü durumdadır.
Ekonomideki durumu terör diye adlandırırsanız bu durum devam eder. Terör havuzunu o kadar genişlettiniz ki sizin talimatlarınıza uymayan, size rağmen sözünü söyleyen herkes potansiyel terörist.
Geçen hafta bir de müfredat tartışması yapıldı. Çocuklarımızın tarih bilinciyle ilgili polemikler yapıldı. Tarih bilincini bir tarafa bırakalım. Bu çatı altında bir takım beyefendiler mikrofonu ele geçirdiklerinde ilk akıllarına gelen hayvanları aşağılamak oluyor. Bu dilden anlıyorlarsa bizim de bu yönde söyleyeceklerimiz var. Tavşanla tazının hikayesi vardır; hani tavşan avcıların hedefidir avcı tazıyı tavşanın üzerine salar tazı tavşana bir türlü yetişemez ve tavşana seslenir, “Ey tavşan kardeş, senden daha güçlüyüm, daha uzunum ama bir türlü sana yetişemiyorum. Tavşan der ki, sen 2 kemik için koşuyorsun, avcıyı memnun etmek için koşuyorsun. Bense var olmak için koşuyorum. Yaşam için koşuyorum.”
Eğer sadece parti başkanı için, koltuk için, makam için yapıyorsanız nefesini yetmez. Tıpkı askıya asılmış palto gibi iradesiz kimliksiz durursunuz.
Bir başka sadakat ölçüsü de ilkelerle ilgili olmanın önemini anlatan Tekasür Suresi'dir. O surede şu hatırlatılır, sayınızla övünmeyin. Onlar sayılarıyla övünmeyi öyle alışkanlık haline getirdiler ki neredeyse mezarları saymaya başladılar.
Bu çatıda bu kadar kavga yaşandı, hakaretler edildi, hiçbirine ceza verilmezken geçen hafta milletvekili arkadaşımız Garo Paylan’a, sözlerinden dolayı 3 birleşime katılmama cezası verildi. Bu kavram siyasidir. Kullanmak istersiniz ya da kullanmazsınız ama kullananı bu çatı altında görmeye tahammülünüz yoksa bu utancın dışa vurumudur. Çünkü arkadaşımız ben “kılıç artığıyım” diyor. Bunu duyduğunuzda yüzünüz kızarmıyorsa, utanmıyorsanız, ona saldırarak o çatı altında onu görmeye tahammülünüz olmadığını ifade etmiş olursunuz.
Başka ülke parlamentolarında soykırımı yok saymanın çeşitli cezaları var. Siz kalkıp başka ülke parlamentolarında soykırımı reddedenleri nasıl eleştireceksiniz? Siz aynısını tersinden yapmış olmuyor musunuz? Mesele kürsü dokunulmazlığı ise bundan zerre payınız olmadığını bu tavırla sergilediniz.
Ne zaman Sur’dan, Cizre’den bahsedilse büyük bir tahammülsüzlük ve partiler arasında ittifak gerçekleşiyor. Kürdistan kelimesinin tarihi gerçekliği olmadığı kürsüden dillendiriliyor. Bunu dillendirenin hangi parti mensubu olduğu da yansıtılmıyor. Hep birlikte alkışlıyorlar. Ulus’taki birinci meclis hala ayakta. Zahmet edip gitseler bu meclis kurulduğunda milletvekillerinin isimlerinin altında Kürdistan mebusu yazdığını görürler. Ama gerçeklere öyle kulak tıkamışlar ki anlamaya, öğrenmeye niyetleri yok.
Sur’da güya siviller tahliye ediliyorken 9-10 yaşında kız ve erkek çocuklarının maruz oldukları muameleyi gören herkesin insanlığında utanması lazım. Kürt, Sünni, Alevi, Türk olmak insan olmak şartıyla bir anlam ifade eder. İnsanlığınızı yitirmişseniz ne olduğunuzun kim olduğunuzun hiçbir anlamı yoktur.
15 Temmuz başarılı olsaydı sizce bu ülkeden nasıl bir anayasa isterlerdi? Yurtta sulh konseyi nasıl bir hukukla nasıl bir anayasa tercih edeceklerse onu yapacaklardı. Ya tümden kapatacaklardı ya da parlamentoya baskı yapıp uygun bir anayasa yapılmasını sağlayacaklardı. Yurtta sulh konseyi nasıl bir anayasa ister ise bu meclis tam onların hayal edeceği bir anayasa yapıyor. Güya darbeyi engelledik ama parlamento darbecilerin hayali olan bir anayasayı bu topluma layık görüyor. Bu baştan aşağı yalandır. Bu baştan ayağa kandırmacadır. 15 Temmuz öncesi de bir darbedir, 15 Temmuz sonrası yapılanlar da darbedir.
Başbakan’a sormak istiyorum, milletvekilleri evet oyu vermezse ne olacak? Ama Sayın Başbakan karar vermiş, gidici. Öyle de gidici böyle de gidici. Ya bu paketle gidecek ya da Davutoğlu’nun gittiği gibi.
Gitmeden önce de, sanki her şeye hakimmiş gibi açıklama yapıyor. 2019’a kadar seçim yok. Nereden biliyorsun? Bir yandan milletvekillerini seçimle korkutuyorsunuz. Seçim korkulacak bir şey değil. Seçime saygı duyuyor olsalardı bu kadar belediye eşbaşkanını cezaevinde tutmazlardı. Belli ki bazıları için seçim korkulacak bir şey. Bir daha milletvekili olamamak var. Toplum bir taraftan darbe baskısıyla, Meclis de bir taraftan seçim korkusuyla terbiye edilmeye çalışılıyor. Korkunun ecele faydası yok diyorlar, tam tersini düşünüyorum. Bu paket geçerse o çok korktukları Bylock operasyonunu yapacaklar.
Bu metnin içinde Başbakan’ın bilmediği başka düzenlemeler var. 2019’da yürürlüğe gireceği yazılı ama bir yandan da Cumhurbaşkanı’nın seçime götürebileceğine ilişkin düzenleme var. Cumhurbaşkanı dilediği zaman seçime götürebilir. Yani başbakanını sözlerinin hiçbir anlamı, değer yok. Yani seçimi önlemenin yolu korkak davranıp evet demek değildir.
Sadece halk korkutulmuyor aynı zamanda Pepe korkutuluyor. Büyük sermaye grupları bir film hazırlamış birlik beraberliğin önemini pepe’ye söyletiyorlar. Niye kendileri bir şey söyleyemiyor. Bir şey söylediklerinde iki gün sonra maliye geliyor, dosyanızı dürüyor, şirketinize kayyum atanıyor. Yani bu paket Pepe’yi tehdit ediyor, sermayeyi değil Pepe’yi.
İki partinin oy oranı yüzde 65 iken acaba evet çıkacağı konusunda niye kaygı taşıyorlar. İki partinin oy oranı yüzde 65’i buluyorken yüzde 13’ten niye korkuyorlar. Biz açık çağrıda bulunuyor, meydan okuyoruz. Demirtaş, Yüksekdağ, Ahmet Türk sizin siyasi rakiplerinizdi.
Olur da bir baskıyla, dayatmayla 330’u bulur, Meclis’ten geçirirseniz, halka gidersek açık çağrıda bulunuyoruz; Milletvekillerimizi bırakın, görelim bakalım kim kimi yeniyor?
Bizim “hayır” demek için çok nedenimiz var. Birileri neden bulamıyor olacak ki, bindikleri dalı değil kendi ayaklarını kesiyor. Neymiş efendim biz gizli “evet” oyu kullanacakmışız. Halkımız o kadar saf ki, şehirlerini kimin yakıp yıktığını bilmiyormuş, ya sandığa gitmeyecek ya da evet diyecekmiş.
Bizim tavrımız çok net:
Demokratik, Sivil, Çoğulcu bir yeni Anayasa için bu tasarıya HAYIR diyeceğiz;
Biz kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü için HAYIR diyeceğiz;
Emeğin sömürüsüne karşı HAYIR diyeceğiz;
Birlikte, Eşit Yaşam için HAYIR diyeceğiz;
Yerel Demokrasi için HAYIR diyeceğiz;
Demokratik Ulus, Ortak Vatan için HAYIR diyeceğiz;
Halklar ve İnançlara Özgürlük için HAYIR diyeceğiz;
Özgürlükçü Laiklik için HAYIR diyeceğiz;
Bu ülkede mal varlıkları talan edilmesin, yağmalanmasın diye HAYIR diyeceğiz;
Doğa için HAYIR diyeceğiz;
Hiçbirimizin dertleri, sorunları, umutları bu teklifin içinde olmadığı için HAYIR diyeceğiz.
Hazreti Peygamber’in 1400 yıl önceki çağrısını tekrar ediyoruz: “Ya hayır söyleyin ya susun”
© Tüm hakları saklıdır.