Gündem

HDP, Sağlık Komisyonu'ndan geçen teklife şerh düştü: Anayasa'nın yanısıra Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere açıkça aykırılık teşkil etmektedir

"İhraç edilmiş olan hekimlere yönelik bu uygulama, esasında, hukukun değil psikanalizin; adaletin değil hınç, öfke ve iktidar kibrinin konusudur"

09 Kasım 2018 21:20

HDP,  KHK’lı hekimlere çalışma alanında getirdiği kısıtlama ile Sağlık Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’ndan geçen sağlıkla ilgili kanun teklifine muhalefet şerhi düştü. Teklifin geneli itibariyle Anayasa’nın yan ısıra Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini belirten HDP, tarihin kara sayfalarında yerini alacak dediği 5. Madde için, "Haksız yere, hukuksuz şekilde ihraç edilmiş olan hekimlere yönelik bu uygulama, esasında, hukukun değil psikanalizin; adaletin değil hınç, öfke ve iktidar kibrinin konusudur" dedi.

HDP’li komisyon üyeleri Iğdır Milletvekili Habib Eksik, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, ‘Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ne şerh metni şöyle:

GENEL DEĞERLENDİRME

"İşbu teklife ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetimi yapılmamış ve buna ilişkin usuli itirazlarımız değerlendirilmemiştir. İçtüzüğün 'Anayasaya uygunluğun incelenmesi' başlıklı 38 inci maddesi uyarınca: 'Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir tasarı veya teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.'

"İlgili tasarının ilk elden Anayasa’ya aykırı olup olmadığının denetiminin yapılması Komisyonun birincil sorumluluğundadır. Ancak bu teklife dair inceleme raporunda Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılıp yapılmadığına dair bir ibare yoktur. Bir kanun metninin ilkin Anayasa’ya uygunluk denetiminden geçmesi, sonrasında tartışamaya açılması İçtüzüğün de öngördüğü bir usuldür. Nitekim hiçbir yasa Anayasa’ya aykırı olamayacağından bu değerlendirmenin komisyon aşamasında yapılması da usulen bir ön şarttır. Bu şart gerçekleştirilmeksizin teklifin görüşülmesi usule ve yasaya aykırıdır.

"Kaldı ki itirazlarımıza konu bu düzenlemede Anayasa’nın pek çok hükmüne aykırı hususlar olduğu açıktır. Anayasa’nın eşitlik ilkesi başta olmak üzere, sosyal devlet ilkesi, çalışma hürriyeti bağlamında ciddi anlamda sakıncalı düzenlemeler söz konusudur. Bu kadar açık bir şekilde Anayasa’ya aykırı düzenlemelerin yer aldığı bir teklifin üstelik itirazlarımıza rağmen denetimden geçirilmeksizin Komisyon aşamasına getirilmesi başlı başına hukuku çiğnemektir. Öte yandan İçtüzüğün 38 maddesi bunu açıkça düzenlediği halde İçtüzüğe aykırı işlem tesis edildiği de açıktır.

"AKP 16 yıllık iktidarı boyunca yasa yapma stratejisini iki temel yaklaşımla sürdürmektedir. Bunlardan birincisi, farklı alanlardaki düzenlemeleri tek bir teklifin içerisine yerleştirecek şekilde torba yasa olarak Parlamentonun önüne sunmaktır. İkinci temel yaklaşım ise torba kanun teklifi içerisine toplumsal duyarlılığın yüksek olduğu bir konuda, -yetersiz de olsa- bir düzenleme yerleştirip geri kalan maddelerde kendi siyasi ajandasını yürütmesidir. Bu iki temel yaklaşıma ek olarak kanun teklifi görüşmelerinde, kendi ajandasındaki maddeleri kamuoyundan saklamak amacıyla muhalefetin söz hakkı kesilmekte ve komisyon/genel kurul görüşmelerinde gerginlikler yaratılarak dikkatler başka yöne çevrilmektedir.

"Komisyonunda yapılan tartışmalar birçok anlamda anti-demokratik, otoriter ve sosyal devlet ilkesine tamamen ters bir tablo ile karşı karşıya kalınmasına yol açmıştır. Komisyon görüşmelerine katılan her vekilin, komisyon üyesi olsun ya da olmasın, madde önerileri hakkında görüş belirtmeye hakkı varken 5.madde önerisi konuşulurken komisyon üyesi vekillerinden Semra Güzel, ve yine bazı komisyon üyesi milletvekillerine söz hakkı kullandırmaması komisyonda söz hakkının engellenmesine ve muhalefet vekillerinin yok sayılmasına yol açmıştır. 5.madde görüşmeleri sırasında söz hakkı verilmeyen vekiller için komisyon sırasında üye vekiller ve diğer vekiller tarafından protesto edildiği sırada komisyon başkanının maddeyi önerilen hali ile geçirmeye çalışması ve gürültüler arasında okuyarak onaylamaya sunması tam bir usulsüzlük durumu ortaya çıkarmıştır. Protesto sesleri arasında komisyon başkanının okuttuğu önergeler, yaptığı işlemler anlaşılmamıştır. Komisyon üyesi olmayan AKP'li milletvekilleri, komisyon başkanının etrafına toplanıp, talimatlar yağdırmıştır. Oylama için ellerin kalktığı görülmemiştir. Müzakerenin olmadığı bir ortamda, Komisyon başkanının yerinden kalkarak 5'inci maddenin kabul edildiğini protestolar arasında ilan etmiştir. Önergelerin içeriği anlaşılamamış ve okunan önergeler dağıtılmamıştır. Okunan madde önerisini duymanın mümkün olmadığı bir ortamda bütün karşı koyuşlara rağmen madde önerisi okunmuş ve maddenin onaylandığı duyurulmuştur. Bu sırada AKP’li vekillerin dahi madde önerisini duyamadığı için el kaldırmadığı gözlemlenmiştir. Yine aynı maddenin görüşmeleri esnasından AKP grup başkanvekilleri Mehmet Muş ve Bülent Turan tarafından komisyonunun görüşünü etkileyecek şekilde komisyon üyelerinin kulaklarına fısıldadıkları görülmüştür. Bahsi geçen iddialar kamera kayıtları ile sabittir. Hem içtüzüğe hem etik çalışma kurallarına aykırı bir şekilde madde geçirilmeye çalışılmıştır. Sonrasında yapılan itirazlar ve tutulan tutanak neticesinde her ne kadar ilgili madde tekrardan görüşülse de bu maddenin içeriğine dair iktidar partisinin tutumu ve izlediği yol yöntem ikinci görüşmeye de yansımıştır

"Önümüzdeki kanun teklifinin gerek içeriği gerekse de müzakere süreçleri AKP’nin yasa yapma stratejisinin uygulandığı bir alan olmuştur. Sağlık emekçilerine şiddetin engellenmesi ile ilgili adli takibat düzenlemesi adı altında kamuoyuna propaganda edilen kanun teklifi, hem AKP’nin kamuoyunda propaganda ettiği gibi sağlık emekçilerine yönelik şiddeti tamamen ortadan kaldırmamakta hem de sağlık emekçilerin sömürmeyi ve halk sağlığını tehlikeye düşürecek düzenlemeleri getirmek istemektedir.

"AKP hükümeti, iktidara geldiği günden bu yana sağlığı kamusal hak değil, kaynak-gelir olarak gören politikalar yürütmüştür. AKP’nin sağlık alanını, kamusal bir hak olmaktan çıkararak özelleştirmeye çalışması söz konusu kanun teklifinin temel dayanaklarından birini oluşturmaktadır. Önce özelleştirilen hak, kanun sonrası uygulama yetkisini yürütme erkine devrederek icra makamının insafına bırakılmaktadır. Türkiye’deki yeni tahakküm sistemi olan yürütme erkine aşırı güç verilmesi, merkezden tabana doğru yayılmak istenmekte, Alman düşünür Carl Schmitt’ten esinle her alanda yerel “icra komiserleri” oluşturulmakta ve özelleştirilen hakların kullanımı veya sunumu bu icra komiserlerinin keyfi uygulamalarına terk edilmektedir. Bu kapsamda, ülke yukarıdan aşağıya olacak şekilde denge-denetleme, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri açılarından yeniden dizayn edilmekte; demokratik teamüller, hakların talebi, kullanımı ve sunulması ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu gidişatın varacağı yer bellidir. Yurttaşların haklarını kullanması önünde iki şart getirilmektedir: Para sahibi olmak ve iktidara yakın olmak. Nihayetinde komisyonda kabul edilen teklif de bu politikalarla parelerdir. Öncelikle, teklifin kimi maddeleri Anayasa’ya aykırılık göstermektedir, diğer yandan da doktorların çalışma hakkını kısıtlamakta ve sağlığı daha fazla piyasa açmayı hedeflemektedir.

"Anayasa’nın yanı sıra bu kanun teklifinin genel amacı ve ilgili maddeleri, çalışma hakkı ve sağlık hakkını düzenleyen, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin ilgili maddelerine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

"Bu kanun teklifinde bulunan ve tarihin kara sayfalarında yerini alacak düzenleme, kuşkusuz ki, herhangi bir adli süreç işletilmeden, tamamen yürütme erkinin tasarrufu KHK’lar aracılığıyla işlerinden edilen hekimlerin Sosyal Güvenlik Kurumu ile anlaşması olan hastanelerde çalışmasının engellenmesi düzenlemesidir. Güvenlik soruşturmasından kaynaklı çalışamayan hekim ve diş hekimleri 600 gün mesleklerini hiçbir şekilde yapamayacağı şekilde teklif düzenlenmiştir. Bu sürenin sonunda SGK ile anlaşması olmayan kurumlarda çalışma hakkı verilirken, Türkiye’de SGK ile anlaşması olmayan hastane yok denecek kadar azdır. Haksız yere, hukuksuz şekilde ihraç edilmiş olan hekimlere yönelik bu uygulama, esasında, hukukun değil psikanalizin; adaletin değil hınç, öfke ve iktidar kibrinin konusudur.

"Teklifteki ilgili düzenleme, İtalyan siyaset felsefesi düşünürü Giorgio Agamben’in Kutsal İnsan/Homo Sacer üretiminin 21 inci yüzyıl versiyonu olarak tanım ve tarif edilebilir. Kutsal İnsan, Roma döneminde ortaya çıkan ve tarihsel süreç boyunca çeşitli şekillerde tanımlansa da bugün, kabaca, “insanın harcanabilir hayatı ama hayatının kurban edilemezliği” durumuna verilen addır. Söz konusu düzenlemenin ilgilisi olan hekimlere, yaşama “şansı” muktedir tarafından “bahşedilmekte”, ama sosyal varlığı, emeği, hakları harcanabilir hale getirilmek istenmektedir. Bir yandan sosyal hayatı diğer yandan emeği ve hakları iptal edilmek istenen hekim yurttaşa, dayatılan toplum dışına çıkmak, geçimini sağlayamamak, haksız-korumasız bırakılmak dayatılmaktadır. Kuşkusuz ki, ihraç edilmiş hekimler başta olmak üzere OHAL KHK’ları ile işlerinden edilen yurttaşlar, iktidar pratiği ve penceresinden, 21 inci yüzyılın Kutsal İnsanları olarak görülmektedir. 20 nci yüzyılın Kutsal İnsanı mekân olarak kamplarda üretilirken, 21 inci yüzyılın Kutsal İnsanı, iktidar tarafından tüm ülke sathında üretilmektedir. 20 nci yüzyılda Kutsal İnsan, hukukun istisnasında üretilirken, 21 nci yüzyılda, ilgili kanun teklifindeki bir maddede örneğini göreceğimiz şekilde, hukukun içerisine alınmaktadır. Bu farklılıklarına rağmen mutlak tahakküm açısından aynı iktidar mantığının işlediği ise açıktır.

"Yukarıda ifade edilenlerin yanı sıra;

"Teklif, kamu yararı ilkesini esas alan, Anayasal güvence altında bir kuruluş ve meslek örgütü olan TTB’nin sağlık alanındaki etki alanını daraltmayı hedeflemektedir.  Hekimlerin birden fazla yerde çalışması durumunda TTB’den izin alma yetkisi teklifle kaldırılması, AKP’nin uzun süredir hedefinden olan meslek odalarının en etkililerinden TTB’yi ve konuya dair tüm sivil toplum kuruluşlarını zayıflatma hamlesidir. Teklif, hekimler ile söz konusu kuruluşlar arasındaki bağı kesecek ve böylelikle sağlığa erişimde kamu yararına yerine, kar odaklı sağlık hizmeti ön plana çıkmasına zemin hazırlanacaktır. Demokrasilerde meslek odalarının korunması ve örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması icap ederken, teklif yetki alanı daraltarak, anti-demokratik bir işlev görmektedir.

"Teklif, daha önce Anayasa tarafından iptal kararı verilen mütevelli heyeti konusunda da hukukun arkasından dolanmaktadır. Mütevelli heyetin, Rektör, Sağlık Bakanı Yardımcısı, Sağlık Bakanının seçtiği bir üye, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Yönetim Kurulu tarafından belirlenen bir üye ve Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen bir üye olmak üzere beş kişiden oluşmasını amaçlayan teklif, 2016 yılında Anayasanın “bilimsel özerklik ilkesiyle bağdaşmamaktadır“ gerekçesiyle verdiği iptal kararıyla özünde aynıdır ve Anayasaya aykırılığı sürdürmektedir.

"Kar oranın yüksek olduğu bilinen ilaç ithali alanında Türkiye’de tek yetkili Türk Eczacılar Birliği iken, teklif ilaç tedarikine ilişkin başka kurum ve kuruluşlara da yetki vermeyi amaçlamaktadır. Bu durum ilaç sektörünün özelleştirilmesi anlamı taşırken, ilaç tedarikinin toplumun sağlığa ulaşmasının dışında başka amaçlar için kullanılması riskini oluşturmaktadır. Teklifin ilaçların dağıtımına dair halk sağlığını tehdit eden ve karı önceleyen bir başka noktası da sadece eczanelerde satılabilen ilaçların halk sağlığını tehdit etme ihtimali olan birimlerde de satılmasıdır.

"Öte yandan bu teklif, Sayıştay raporlarıyla Sağlık Bakanlığı hakkında kimi usulsüzlükler tespit edilmiştir. Teklif ise usulsüzlüklerle anılan Bakanlığı, miktarı 10 Milyar TL’yi bulan döner sermaye işletmelerinin muhasebe hizmetlerinde tek yetkili kılmayı amaçlamaktadır. Bakanlığın bu konuda tek yetkili kılınması, denetim sorunlarını yol açacaktır.

"Sonuç olarak işbu teklif, Anayasa, AİHS, ILO Sözleşmelerine aykırılık yönünden hukuk devleti ilkelerini ortadan kaldırmakta, siyasal açıdan hınç ve nefret yansımalarına sahip, sosyal açıdan hakları özelleştiren niteliklere sahiptir. Bu açılardan kanun teklifinin bütün olarak geri çekilmesi, siyasi partiler ve meslek örgütleri ile demokratik kitle örgütleri ile ortaklaşılarak tekrar yasallaştırılmalıdır."