TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda dün gerçekleşen Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde konuşan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e 6-8 Ekim Kobani olaylarını hatırlattı, "Bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız" dedi.
HDP'li Paylan, hukuk sistemine ilişkin olarak, "Mahkemelerde iki tür yargıç görüyorum Sayın Bakan: Birinci tür yargıç, zaten iktidarınızın anlayışıyla ideolojik birlik içinde. Yani Hitler'in mahkemeleri vardı biliyorsunuz, yargıçlar 'Ben dosyaya değil, Führer’im, Hitler’im ne der diye bakarım' diyordu. Maalesef sizin yargıçlarınız da 'Tayyip Erdoğan ne der?' diye bakıyor, dosyaya bakmıyor maalesef. İkinci tür yargıçlar da maalesef saraydan gelen pusulalara göre karar veriyor, saraydan pusula bekliyorlar. Pusula ne gelirse ona göre karar veriyorlar" eleştirilerinde bulundu.
Garo Paylan'ın açıklamaları şöyle:
“Ben size bugün 6-8 Ek im 2014 Kobani Olaylarıyla ilgili açıklamada bulunacağım Sayın Bakan, bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız ve ben de dönemin bir MYK üyesiydim, 6-8 Ekim 2014’te MYK üyesiydim. Dosyada dokunulmazlığım kaldırılırsa veya milletvekilliğim biterse on sekiz bin beş yüz yıl hapisle yargılanacağım. Ben 37 tane insanı öldürmüşüm, yağma yapmışım, tecavüz yapmışım bunlarla yargılanacağım ve arkadaşlarım şu anda bunlarla yargılanıyorlar.
“Sayın Bakan, Türkiye'de bir suç işlenirse mahkemeler veya savcılık ne zaman harekete geçer? Bir suç işlenmiştir, açıktır. Altı saat içinde harekete geçer değil mi? Veya altı gün içinde harekete geçer en geç. Bir suç işlendiyse, bu kadar büyük bir suç işlediysem ben; insanlara tecavüz ettiysem, öldürdüysem, yağma yaptıysam ülkenin ana yasal düzenini yıkmaya çalıştıysam o mahkeme, savcılık altı yıl sonra harekete geçer mi? Altı yıl diyorum bakın. Nasıl geçer ama? Bir talimat gelirse geçer.
"O dönem iktidarla temas halindeydik ve 'İnsanlar katledilecek, gelin harekete geçin' çağrısı yaptık"
“6-8 Ekim 2014’te Kobani'de IŞİD'in saldırısı vardı, binlerce insan katledilmek üzereydi Sayın Bakan ve biz o dönem iktidarla temas halindeydik. Çağrımız şu yöndeydi: 'Kobani'de insanlar katledilecek, gelin harekete geçin.' Dönemin iktidarı taahhütte bulunmasına rağmen bunu yapmadı ve 6 Ekim gecesi Kobani gerçekten düşmek üzereyken, insanlar katledilmek üzereyken, iktidarın bu tavrını protesto etmek üzere 'Gelin, sokaklara çıkın, protesto edin.' dedik, 6 Ekim akşamı ben de İstanbul'da bu protestoya katıldım. Herkes protestosunu yaptı arkadaşlar Türkiye'nin pek çok yerinde, basın açıklamasını yaptı ve evine gitti, kimsenin burnu kanamadı o akşam bizim 'tweet'imiz üzerine.
"Erdoğan'a bir şekilde 'Kobani düştü düşecek' dedirttiler ve fay hatlarındaki enerji boşaldı"
“Ama 7 Ekim günü Türkiye'de bir darbe dinamiği devredeydi çünkü çözüm süreci bombalanmaya çalışılıyordu, iktidar ile cemaat arasında büyük bir kavga vardı ve bunu fırsata çevirmeye çalışan bir darbe dinamiği vardı. Bunun için, Sayın Bakan, Tayyip Erdoğan'a -ya kendisi ya bir başkası- bir şekilde 'Kobani düştü düşecek' dedirttiler, Tayyip Erdoğan bunu söyledi ve fay hatlarındaki enerji boşaldı ve devletin karanlığı devreye geçti.
"Suç işlemiş olsak derhâl harekete geçilirdi değil mi? Hayır, kimse bizi suçlamadı"
“Polisler ilk olarak Muş Varto'da bir yurttaşımızı katlettiler ve ondan sonra olaylar patlak verdi, yurttaşlarımız hayatını kaybetti ve biz bunu durdurmak için Sayın Bakan, elimizden gelen her şeyi yaptık. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’yla birlikte Sırrı Süreyya Önder, şimdi mahpusta olan İdris Baluken günlerce beraber çalıştılar yangına su dökmek için ama yangına benzin dökmek isteyen bir karanlık da vardı. O olayları durdurduk Sayın Bakan, kimse bizi suçlamadı. Suç işlemiş olsak derhâl harekete geçilirdi değil mi? Hayır, kimse bizi suçlamadı.
"Çözüm süreci dinamitlendi, AKP 7 Haziran 2015’te iktidarını kaybetti, ne oldu sonra?"
“28 Şubat 2015 günü deklarasyon da açıklandı, Kürt meselesinin çözüm süreci devam ediyordu ama bu devletin karanlığı o süreci bozmaya ve darbeye yürümeye istekliydi, kararlıydı. Bunun için de çözüm süreci dinamitlendi. AKP 7 Haziran 2015’te iktidarını kaybetti. Ne oldu sonra? Bir anda Kobani Olayları akla geldi, dosya hareketlendi, yine bir şey olmadı, kimse bizi sorgulamadı, benim dokunulmazlığım da yoktu o zaman ama 2018 yılında Sayın Bakan -şimdi size bir belge göstereceğim- bakın, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Başkanlığı, bakın, belge...
"Kim verdirtti bunu?"
“O dönem bir savcı atandı dosyaya ve savcı şunu yaptı, şu dosyayı yazmış -bakın, Kobani dosyasını unutmuş, 3.500 sayfanın içinde unutmuş- ne diyor biliyor musunuz, terörle mücadele şubesi açıklıyor bunu bakın: 'HDP’nin, 6-8 Ekim olaylarında şiddetin odak merkezinde bulunduğunun kabul edileceği, Anayasa'nın 69 ’uncu maddesine göre ise bu hususun kapatma nedeni olarak gösterileceği hukuki olarak değerlendirilmiştir. Yukarıda ismi geçen şüpheliler hakkında TCK 302, terör nedeniyle cinayet, cinayete teşebbüs, yaralama, yağma suçları için iddianame düzenlenmesi hâlinde anayasal mevzuatımıza göre parti kapatma sonucunun da ortaya çıka cağı hukuken değerlendirilmiştir.' Kim diyor? Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Başkanlığı. Nerede bu belge? Kobani davasının dosyasında. Talimatı kim vermiş? Devletin karanlığı vermiş. Kime vermiş? Savcıya vermiş, mahkemeye vermiş. Kim verdirtti bunu?
"Belki biliyorsunuz ama gücünüz yetmiyor"
Maalesef Sayın Bakan, sizin dışınızda bir karanlık bu talimatı verdi ve Kobani dosyasıyla arkadaşlarımızı, şimdi tutuklu yoldaşlarımızı rehin tutma ya devam etmek için ve partimizi kapatmak için bu talimat verildi. Sayın Bakan, hiçbir şey sizin bildiğiniz gibi değil, belki biliyorsunuz ama gücünüz yetmiyor.”