04 Mart 2021 16:34
HDP Grup Başkanvekilleri Saruhan Oluç ve Meral Danış Beştaş, "siyasi kumpas" olarak değerlendirdikleri dokunulmazlık fezlekelerinin, "İktidar ortaklarının, HDP'yi susturmak ve demokratik siyasetten tasfiye etmek için hazırladıkları kumpasın devamı" olduğunu söyledi. Oluç, "Büyük bir hukuki kepazelik ile karşı karşıyayız" dedi.
Beştaş ve Oluç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği ihlal kararının uygulanmamasına dair Meclis'te açıklama yaptı. Açıklamaya katılan milletvekilleri, üzerinde "Herkes İçin Adalet" yazılı önlükler giyerek, "AİHM kararı uygulansın" yazılı dövizler taşıdı.
Oluç, üzerinden 72 gün geçmesine rağmen AİHM kararının uygulanmadığını belirterek, "Uygulanması için herhangi bir adım atılmasını biz görmedik, duymadık. Önümüzdeki hafta başında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 9-11 Mart tarihlerinde toplanacak. AİHM'in Demirtaş kararının uygulanıp uygulanmaması meselesi bu Bakanlar Komitesinde gündeme gelecek ve Türkiye'ye ilişkin bir kez daha görüşme gerçekleştirilecek. AİHM kararının uygulanmamasının hiçbir hukuki cevabı yoktur" dedi.
Kararın tüm Türkiye'yi ilgilendirdiğinin altını çizen Oluç, "Cumhurbaşkanı hukuk danışmanı sıfatıyla da olsa başka sıfatlarla da olsa çeşitli kişiler AİHM kararının uygulanmamasının gerekçelerini üretmeye çalışmışlardır. Fakat hukuken ve uluslararası sözleşmeler açısından bugüne kadar üretilmeye çalışılan gerekçelerin tamamı safsatadır, hiçbirinin hukuki ve uluslararası sözleşmeler açısından değeri yoktur. AİHS'nin 46. maddesi AİHM kararının üye ülkeler tarafından yani Avrupa Konseyi'ne AB'ye üye olan ülkeler tarafından uygulanmasını öngören maddedir" diye belirtti.
Oluç, devamında şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'de AİHM kararlarını uygulamayı gerekli gören bir anayasa maddesi vardır. Anayasa'nın 90'ıncı maddesi açık bir şekilde kararın uygulanmasına dair içeriğe sahiptir. Buna da uyulmamaktadır. Ne AİHS'nin 46'ncı maddesine ne de Anayasanın 90'ıncı maddesine uyulmaktadır. Şimdi AİHM'in 5 konuda ihlal saptadığını biliyoruz. Bunların her biri çok önemlidir şüphesiz. Ama bugünkü gelişmeleri ilgilendirdiği için HDP'nin kapatılması ve HDP'nin milletvekillerinin, dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışması ile doğrudan ilgili olduğu için 5 maddeden 3'üne değinip bazı örnekler vermek istiyorum. Bu maddelerden bir tanesi sözleşmeye Ek 1 Nolu protokolün 3. maddesinin ihlalidir. Bu seçilme hakkı ve halkı mecliste temsil etme hakkının ihlalini belirlemiş olan bir maddedir. Yani bu Demirtaş kararında geçmiş dönemde milletvekillerimizin tutuklanması ve dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanmasının ihlaline işaret eden bir maddedir. Hem de bu bugünkü tartışmalara doğrudan referans teşkil eden bir maddedir. Bu madde der ki; milletvekillerinin seçilme ve halkı temsil etme hakkını kullanmalarını engellenirse sözleşmeye Ek 1 Nolu protokolün 3. maddesi ihlal edilmiş olur. Bugünkü tartışmalar doğrudan doğruya bununla ilgilidir.
"İkincisi sözleşmenin 10'uncu maddesinin ihlali, ifade özgürlüğü meselesidir. İfade özgürlüğünün aslında 2014'ten bu yana ihlal edildiğine karar vermiştir AİHM. Bunu da Anayasa'nın 83'üncü maddesinde, 1 ve 2 maddesindeki dokunulmazlıklara dayandırarak yapmıştır ve demiştir ki milletvekili dokunulmazlığı ihlal edilmiştir, 83'üncü madde ve sözleşmenin 10'uncu maddesi ihlal edilmiştir demiştir. Bugün sürmekte olan 6-8 Ekim Kobanê fezlekeleri doğrudan doğruya bu maddenin içindedir.
"Gelen fezleke eklerinde ve tabi ki AİHM'in kararını dayandırdığı çeşitli belgelerde de aynı durum söz konusu. Bizim gelmiş olan fezlekelerimizde örneğin mecliste yaptığımız basın toplantılarının paylaşımları yer almıştır. Yani Meclis kürsüsünde, Meclis basın toplantılarında, Meclis grup toplantılarında yaptığımız bütün konuşmalar açıkça 83'üncü madde, yani dokunulmazlık kapsamındadır ama bize gelmiş olan fezlekelerin içinde Meclis'teki konuşmalar ve basın toplantıları yer almaktadır. Açıkça Anayasa'nın 83. maddesi ihlal edilmektedir.
"Milletvekillerinin halk toplantılarında, parti toplantılarında yaptığı konuşmalar ve buna ilişkin yaptıkları sosyal medya paylaşımları, biraz sonra bazı örneklerini konuşacağız, bunlar da fezlekelerde yer almaktadır. Yani AİHM'nin 22 Aralık 2020 Demirtaş kararında çok açık bir şekilde sözleşmenin 10'uncu maddesinin ihlaline işaret ettiği, bütün işaretler bizlere gelen son fezlekeleri ve daha önceki fezlekelerin içinde yer almaktadır. O kadar tuhaflık vardır ki kimisi konuştuğundan dolayı kimisi de sustuğundan dolayı fezleke almıştır. Yani bir milletvekili konuşurken diğeri yanında durup sustuğu için gelen fezlekeler vardır. Halk bunu bilmelidir. Bu kadar büyük bir hukuki kepazelik ile karşı karşıyayız.
"Son olarak AİHM'in kararının 18'inci maddesindedir. Türkiye hakkında uzun zamandır verilmiş olan en ağır karar bu 18'inci maddenin ihlali kararıdır. İktidara, HDP milletvekillerine yönelik 2014'ten itibaren attığınız bütün adımlar ve açtığınız davalar hukuki nedenlerle değil, siyasi nedenlerle demiştir. Siyasi saikler var arkasında demiştir. 2014'ten sonra açılan davaların tamamını siyasi kumpas davaları olarak nitelendirmiştir. Bu madde bugün de aynıdır. Bize gelen fezlekeler ve bizim için açılan davalar siyasi kumpas olma özelliğine sahiptir. AİHM 18'inci madde ihlali derken açık bir biçimde buna işaret etmiştir. AİHM, iktidarın HDP'ye yönelik kötü niyet içtihadı vardır demiştir. AİHM'in 20 Aralık 2020 Demirtaş kararı uygulanmalıdır. AİHS'in 46'ncı maddesine ve Anayasa'nın 90'ıncı maddesine uygun davranmalıdır. İktidar kötü niyet içtihadına devam ederek, bu kararı uygulamayarak, bu kararın içinde yer alan bütün maddeleri bir kez daha HDP milletvekillerine karşı uygulayarak kötü niyet içtihadını devam ettirmektedir. Hakkımızda açılmış ya da açılmakta olan fezlekelerle dokunulmazlıklarımızı düşürmeye yönelik tutum açık bir şekilde siyasi kumpastır. İktidar ortaklarının, AKP ve MHP'nin HDP'yi susturmak ve demokratik siyasetten tasfiye etmek için hazırladıkları kumpasın devamıdır."
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ise fezlekelerin içeriğine dair şunları söyledi:
"En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Meclis'e fezleke yağması, fezlekelerin bu şekilde tartışılması içeriğine dair şu ana kadar 'fezleke meselesi hukukidir' diyenlere tek cümle ile yanıt verelim: Gelin eğer yüreğiniz varsa, hukuk bilginiz yetiyorsa, gelin bütün bu fezlekeleri tek tek -bine yakın fezleke var- kamuoyu önünde tartışalım. Bakalım bunlar hukuki mi yoksa siyasi mi? Hodri meydan diyorum. AKP ve MHP'li bütün hukukçuları açıkça tartışmaya devam ediyorum. 84 milyon yurttaşın gözü önünde, canlı yayında biz tek tek fezlekelerin nasıl olduğunu açıklamaya hazırız, bunu peşinen söyleyeyim.
"Bu konuda en ufak bir kuşkumuz yok. Çünkü biz ne yaptığımızı, ne yaşadığımızı biliyoruz. HDP olarak programımızı, ilkelerimizi Türkiye yurttaşlar ile kurduğumuz bağı biliyoruz. Şimdi ne oluyor? Ellerinden gelse 100 yıllık tarih boyunca 28 Kürt isyanının sebebi HDP diyecekler neredeyse. Tarih o kadar esnek ki, varlığımız fezleke konusu. Sadece HDP'liler olarak bu ülkede siyaset yapmamız fezleke konusu. Neredeyse benim adım Meral, benim adım fezleke konusu olabilir. Bu konuda hiç bir tartışma yok bizim açımızdan. Bunları tek tek inceliyoruz.
"Torba Yasa uygulaması, biliyorsunuz parlamentonun bir klasiği haline geldi. Onlarca, yüzlerce kanunu değiştiren kanunlar diyerek önümüze Torba Kanun geliyor. Şimdi de torba fezleke dönemi. Bu fezlekeler torba fezlekeler dönemi. Nasıl hazırlanıyor, otomatiğe bağlanmış. AKP'li yetkililer, Cumhurbaşkanı konuşuyor, ertesi gün savcılar bunu emir telakki ediyorlar, oturup fezleke hazırlıyorlar. Savcılar arasında da yarış başlamış durumda. Kim daha fazla fezleke hazırlarım iktidarın gözüne girerim belki terfi ederim, belki dikkatleri üzerimden çekerim diye bir yarış başlamış. Ses AKP'den, fezleke savcılardan. Bizim evrakta sahtecilik, irtikap, dolandırıcılık, iftira veya benzer fillerle bir bağımız yok. Bize gelen fezlekelerin tamamı konuşmadır sözdür düşünceyi ifadeleridir, siyaseti açıklamaktır.
"6-8 Ekim protestolarından sonra 5 ay sonra 28 Şubat'ta Dolmabahçe Sarayı'nda heyetlerimiz oturdu. Dolmabahçe Mutabakatını açıkladılar. Mademki 6-8 Ekim'den HDP'yi sorumlu tutuyordunuz, neden çözüm süreci devam etti. Neden Dolmabahçe Mutabakatı imzalandı ve neden sonradan vazgeçildi. Bu soruya verilecek cevap, Kobanê davasının ne olduğunu yeterince açıklıyor. Bütün Türkiye söylüyorum; eğer suç olsaydı, AKP masaya oturmazdı. 6,5-7 yıl beklemezdi. Şu anda siyaseten sözleri tükendi, bütün vaatleri bitti, toplumda büyük bir tepki var, büyük karamsarlık var, anketler morallerini bozuyor ve HDP'ye saldırarak güç devşirmeye çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Kobanê fezlekesine ilişkin fezleke ve davayı ayırarak söyleyelim; bir kere davaya ilişkin hazırlanan iddianamede okudum hepsini 353 sayfaydı sanırım, eklerini hariç tutuyorum. Bir haftada kabul edildi. Ya bir haftada kim okur bu iddianameyi? Nasıl okudunuz?
"Fezlekelere gelecek olursak, 2'li bir süreç var, bir yandan dava devam edecek. 26 Nisan'da duruşma var, bir yandan 9 milletvekili ile ilgili fezleke tartışılıyor. Bu fezleke tartışması yargıya müdahale değil mi? Hani yargı tarafsız ve bağımsızdı? Biz burada komisyonda tartışırken 26 Nisan'da çıkacak heyet nasıl etkilenecek bundan? Arkadaşlarımız tutuklu bunu da soru olarak ortaya koyuyorum. Fezlekelerimizde 2014 değil 2012'ye kadar gidilmiş. Hakkımızdaki fezlekelerden 2012'den bugüne kadar Boğaziçi direnişine kadar açık kaynak taraması yapılmış.
"Parlamenter olarak yaptığımız faaliyetler Kobanê fezlekesinde yer alıyor. Neymiş önceki dönemi Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a Kürt illeri üzerinden yapmış olduğumuz tartışma fezlekede var. 25 Kasım 2019'da benim Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığım konuşma da var. Yine 4 Ekim, 17 Ocak basın toplantılarımız var. Benim bizzat Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine yaptığım konuşmadan fezleke var. Trajikomik olaylarda var. Benim Strasburg'da İnsan Hakları Komiseri ile yaptığım görüşmede de var fezlekede. Ankara milletvekilimiz Filiz Kerestecioğlu'nun -Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiydi- partimiz adına genel sekretere sorduğu soru da fezlekede var, yani bu parlamentodaki suç saymak yetmemiş, AKPM'ye kadar gitmişler, orada sorulan soruyu fezleke yapmışlar.
"İzmir milletvekilimiz Serpil Kemalbay ile ilgili Hasankeyfle ilgili fezlekede, o fezlekenin sonuç bölümünde Pervin Buldan'ın cezalandırılmasını istenmiş. Mardin milletvekilimiz Pero Dündar ile ilgili fezleke ile kendisi 2013 yılında cezaevinde aslında ama o tarihte bir eyleme katıldığı gerekçesiyle fezleke hazırlanmış. Yani cezaevinden nasıl çıkıp Diyarbakır'a gitmiş onu sormak istiyorum. Ben okurken acı acı gülümsedim bu savcılık mı hukukçuluk mu bu siyaset mi diye gülmedim değil.
"Boğaziçi tweetim şöyle: 'Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Boğaziçi rektör seçim istiyor. Kayyımları ne belediyede ne siyasette ne üniversitede istemiyoruz. Kabul etmiyoruz, çünkü kayyım darbedir, gasptır.' Bugün de söylüyoruz dün de söyledim. Boğaziçililer kendi rektörlerini seçsinler, bunun fezleke ile ne alakası var anadilde eğitim haktır diye bir tweetim var: Gereğini yapmak devletin sorumluluğudur. Lütuf değildir. MEB Kürtçeye kontenjan diye bir tweet.
"Son sözüm bu kadar örnek yeter; savcılara, valilere, emniyet müdürlerine bir çağrım var. Bütün samimiyetimle, bütün içtenliğimle çağrı yapmak istiyorum. AKP'ye güvenmeyin. Güvenmeyin sonra yarı yolda kalırsınız. Sizden öncekiler şu anda nerede biliyorsunuz. Hukuksuzluğa imza atmayın. Çünkü yarın bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp yanıldık diyebilir, yanıltıldık, pişmanız diyebilir. Başka bir şey söyleyebilir. O nedenle siz siz olun, bizim önerimiz sadece, bir emir filan değil, sakın yanlış anlamayın, biz yargıyı birileri gibi etki altına alma, onları yönlendirme çabası içinde değiliz. Sadece önünüzdeki mevzuata göre değerlendirme yapın. Hukukun gereğini yapın diyorum."
© Tüm hakları saklıdır.