HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, "Partimizin bir yürüyüşü oldu biliyorsunuz, cumartesi günü Ankara’da bir mola verdik. Yürüyüş Ankara’da bitmedi, bu yürüyüş kısa bir yürüyüş değildir. Uzun soluklu bir yolun ilk etabıydı. Yol inadı ve inancı olana, toplumu savunanlara açıktır" dedi.
Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu. Sancar'ın konuşmasından başlıklar şöyle:
Sancar, "Partimizin bir yürüyüşü oldu biliyorsunuz, cumartesi günü Ankara’da bir mola verdik. Yürüyüş Ankara’da bitmedi, bu yürüyüş kısa bir yürüyüş değildir. Uzun soluklu bir yolun ilk etabıydı. Yürüyüşümüzün adı darbe karşı demokrasi yürüyüşü ve bu yürüşte tüm ülkeyi kucaklamak için Edirne ve Hakkâri’yi başlangıç noktaları olarak belirledik" diye konuştu.
Sancar, "Elbette ülkenin bir ucundan bir ucuna bütün halkımızı, herkesi kucaklamak ilk hedefimiz. Edirne’de önceki dönem eş genel başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş siyasi rehine olarak tutuluyor. Hakkâri; daha geçen gün milletvekilliği düşürülen sevgili Leyla Güven’in seçim bölgesi, iradeyi gasp edilen bir şehir… Bütün darbecilerin yaptığı ilk iş halkın iradesine el koymaktır, yok saymaktır. O nedenle bu yürüyüşe ‘Darbelere karşı demokrasi yürüyüşü’ ismini verdik." ifadesini kullandı.
Sancar, "Bu yürüyüş, nefes alamayan bütün toplum kesimleri için. Gençler, kadınlar, emekçiler, yoksullar için… Yürüyüş boyunca iktidarın her türlü engellemesine maruz kaldık. Araçlarımızdan fazla güvenlik aracı vardı. Halkla buluşmamızın engellenmesi için her şey yapıldı. Bilmiyorlar ki buluşma sadece fiziksel temasla olmaz, biz halkımızla sesimizle, bakışlarımızla, yürekte buluşuruz. Biz halkımızla yüreklerde dolu dolu buluşuruz. Her yerde pencerelerden el sallayan gülümsemeler yollayan insanlarla buluştuk. Bizi kucaklamak için aralık kollayan insanlarımızla küçücük aralıklarla buluştuk. Ama en önemlisi inançlarımızda, kararlılığımızda buluştuk." düşüncesini dile getirdi.
Sancar şunları kaydetti:
"Gelecek en çok gençlerin eseridir, en çok onları ilgilendirir. İnandıklarımızın ve hakikatin peşindeyiz. Biz kendimizi hak ve adalet arayışı yolunda görüyoruz. Yol inadı ve inancı olana, topluma savunanlara açıktır.
Toplumun kaynaklarının savaşa veya yandaşa değil gençlere yatırım yapılmasını istedik. Atılan her bomba, alınan her silah gençlerin geleceğinden çalınmaktadır. O nedenle ‘Savaşa karşı yürüyoruz’ dediğimizde tam da gençlerimizin özgür ve demokratik barış ikliminde yaşamalarını isteğimizi vurgulamış olduk. Bombalara, kurşuna, talana, ranta değil eğitime, işe, aşa kaynak ayrılması için yürüdük. Bu engellemelerin gösterdiği çok temel husus var; korku. İktidar korkuyor.
İktidar hak arayışından korkuyor. Hak arayan herkesi hain ve terörist ilan ediyor. Korkunun bundan daha açık bir ifadesi olabilir mi? Bir ülkenin yüzde 70’i nasıl oluyor da terörist olabiliyor? Bu iktidar haktan korkuyor. Sokağa çıkan, itiraz eden herkesi boğmak için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Biz buna rağmen yürüdük çünkü korku duvarı aşmak gerekiyor. Korku duvarı aşılmadan hak, hukuk, özgürlük olmaz. Korkuya karşı yürüdük, korku duvarı yıkılmadan da insanların kendi olmaları mümkün değil; özgür gelecek kurmaları ise hiç mümkün değil.
İktidar çok korkuyor bu korku onların her tarafını kemiriyor ama korkarsak bizi de kemirir. Korku duvarlarına karşı yürüyüşümüz devam edecek. Bu yürüyüşü korku duvarını aşmak isteyen herkesin mutlaka dikkatle izlemesi, ilham alması lazım. İşte baroların yaptığı da budur. Barolar da kendilerine dayatılan Demir kafesi reddetmek adına yürüyorlar. ‘Bu iktidar darbeci’ dediğimizde bazıları çok abartılı buluyor. Eğer toplumdaki çoğulculuğu yok etme niyetinde bir iktidar varsa bu iktidarın zihniyeti darbe zihniyetidir.
Eğer bir iktidar çeşitli toplum kesimlerinin iradesini yok etmek istiyorsa bu iktidar darbecidir. Barolara karşı hazırlanan düzenlemeler de tam da iktidarın darbeci anlayışının yansımasıdır. Hoş iktidar sözcüleri bunu zaten saklamıyorlar. Kendilerine itiraz edenleri susturmak istediklerini açık açık söylüyorlar. Bu kadar açık söylüyorlarsa bizlerin de en az o kadar cesur olması gerekiyor. İşte barolar da bu cesareti gösterdiler, haysiyet mücadelesinde yerlerini sağlam bir şekilde aldılar. Aralarında öğrencilerim ve meslektaşlarım var, hepsiyle gurur duyuyorum.
İddia, savunma, hüküm ayaklarından tek biri eksik olunca o kuruma yargı denmez. Türkiye’de yargının iki ayağı zaten gitmişti. Hâkimler ve savcılar iktidarın kontrolü altında. Yargı iktidarın, muhalefeti tasfiye etmek için kullandığı bir sopaya dönüşmüş durumda. Geriye sadece savunma kalmıştı. Bu kadar eziliş, kontrol altına alınmış bir yargı herkes için sorgulanması gereken bir haysiyet meselesidir.
Barolar, adaleti yargıyı ve haysiyeti savunuyorlar. Yarın gazetecilerin duruşmaları var. Sadece iktidarı rahatsız ettikleri için gözaltına alındılar, tutuklandılar. Cezaevlerinde binlerce siyasetçi, aydın, gazeteci, akademisyen var. Selahattin Demirtaş’ın dosyası… Bu güne kadar yargı eliyle sahneye konan oyunlar, akla ziyan verecek kadar komik, absürt ve tehlikeli. Göz göre göre, herkesin gözü önünde hiç sakınmadan Demirtaş’ı siyasi rehin olarak tutmaya devam ediyorlar. AİHM karar veriyor, yeni bir operasyon yapıyorlar. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, bin dereden su getiriyorlar. Demirtaş’ı içeride tutuyorlar, böyle bir adaletle karşı karşıyayız.
Bu kadar oyunun sebebi nedir, korku. Korkuyorlar, güçlü ve inançlı yürüyen herkesten korkuyorlar. HDP’den korkuyorlar. Korkunun ecele faydası yok. Korku içine girdiği yapıyı bitirir.