Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit koşullarını protesto etmek için başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eyleminin 128'inci gününde.
HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin Diyarbakır İl Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında, cezaevi ve yurt dışında süresiz- dönüşümsüz açlık grevi eylemini sürdüren kişilerin sağlık durumlarına ilişkin açıklama yaptı.
Leyla Güven'in ardından açlık grevi başlatan ilk grupta yer alan kişilerin 90'lı günlere geldiğini söyleyen Başaran, "Tecridin aslında İmralı’dan başlayıp Türkiye’de bir yönetim biçimi haline geldiğini, Türkiye'nin izolasyon politikası altında olduğunu hepimiz ifade ettik. Tecridin bir savaş politikası olduğunu, kırım politikası, halkları birbirine kırdırma politikası olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz" dedi.
Leyla Güven'in kritik aşamayı geçtiğini ifade eden Başaran, "Daha önceki açlık grevi deneyimlerinde de gördüğümüz kritik aşamanın birkaç verisi karşımızda. Bu bilgiler cezaevlerinden peyderpey geliyor. Vücutta kanama, halsizlik, yürümede zorlanma, mide krampları... İlk grup arkadaşlarımızda bu semptomların çoğu görülmektedir. Özellikle Van'da, Gebze’de, Tarsus’ta, Amed’de ilk grupta olan arkadaşlarımız artık bu kritik aşamayı aştı. Bu yoldaşlarımız greve başladıklarında ölüm orucundan farklı olarak bir amaca yönelik, bir amaç uğrunda direnişle seslerini yükseltme eylemi gerçekleştirdiler. Bizim de görevimiz bu yoldaşlarımızı sesine ses vermektir" diye konuştu.
Birkaç örnek veren Başaran şu bilgileri verdi:
"İlk gruptakilerin aynı semptomlarla karşı karşıya olduğunu bilmeniz gerekiyor. Cihan Tamur, Van Cezaevinde. 90’ıncı gününde burnundan kan aktığı, böbreklerinde yoğun ağrıların olduğu bilgisi ailesi tarafından iletildi. Yine bunun yanında Van Cezaevi’nde ve Van’daki 152 arkadaştan biri olan Azim Sökemen yoldaşımız, mide krampları, baş ağrıları, şeker ve tuz alımında zorlanma yaşıyor. Yine Van Yüksek Güvenlik’te Şahin Öncü arkadaşımızın bağırsaklarında kanama var. Mide krampları olduğu ve kalp hastası olduğu için her an kalbinin durabileceği iletildi. Tarsus Cezaevi’nde Dilbirin Turgut arkadaşımız iki defa üst üste kan kusmuş ve yoğun, katılaşmış bir kan. Kadın yoldaşımız Hepatit B hastası. Boğazında ve midesinde oluşan sorunlar nedeniyle sıcağı algılayamıyor, bir şeyler içerken bile ne kadar sıcak olduğunu hissetmiyor. Dün yine Gebze’de avukatlar bize; ilk gruptaki arkadaşlarda sese ve ışığa hassasiyet oluştuğu, kendilerini ifade etmekte ve bir şeyleri hatırlamakta zorlandıklarını ifade ettiler. Daha önceki grev deneyimlerinden biz bunlara aşinayız. Bu sonuçlar artık kritik aşamaya geldiğimizin göstergesi.
Onun için bir dakika hatta bir saniyenin bile ne kadar önemli olduğunu bilerek yaklaşmak zorundayız. Bu yoldaşlarımız ölmek için greve başlamadılar. Bu yoldaşlarımız yaşamak daha güzel, özgür yaşamak, demokratik bir ortamda barış içinde yaşamak için bu greve başladılar. Ve hepsini yaşatmak da; onları, kendimizi yaşatmak da bizlerin sorumluluğumuz. Başta en büyük sorumlu olan iktidara sesleniyoruz."
Kamuoyuna da çağrıda bulunan Başaran, “Bugün değilse ne zaman? Bugün sesi yükseltmenin, bu talebi her yerde dillendirmenin ve bu talep etrafında kenetlenme zamanıdır. Hiçbir arkadaşımızın talebi kendileriyle ilgili değildir. Tam da bu sessizliği kırmak bize uyguladıkları bu mutlak sindirme politikalarını kırmak için grevdeler. Bütün halkımızı da tutsakların sesine ses vermeye çağırıyoruz” dedi.