Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, Parti Genel Merkezi’nde gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Kubilay, İstanbul'da gerçekleşen depreme de değinirken "1999’da 17 Ağustos depreminden sonra geçici olarak çıkarılan ancak kalıcı olan ‘Özel İletişim Vergisi’ adı altında bu zamana kadar 74 milyar lira toplanmış. Şimdi iktidara soruyoruz: Bu 74 milyarın ne kadarı depremin zararları ne kadarı depremden korunmak için harcandı? Kalan para nerede?" diye sordu.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre Kubilay, İstanbul’da meydana gelen 5.8 şiddetindeki depreme ilişkin yurttaşlara geçmiş olsun dileklerinde bulundu. Kubilay, depremde can kaybının yaşanmamasının sevindirici olduğunu ancak deprem gerçekliği üzerine tekrar düşünülmesi gerektiğin vurguladı. Kubilay, “Zira uzmanlar, özellikle 17 Ağustos’taki Büyük Marmara Depremi sonrası İstanbul'da büyük bir deprem beklentisi olduğunu neredeyse 20 yıldır durmaksızın dile getiriyor, önlemler alınması gerektiğini ısrarla söylüyorlar” dedi.
"74 milyarın ne kadarı depremin zararları ne kadarı depremden korunmak için harcandı?"
AKP’nin 17 yıldır depreme karşı önlem almadığı gibi İstanbul’u rant alanına çevirdiğini belirten Kubilay, “Halkın yaşamını tehdit eden inşaatlar yapmaktan, toplanma alanlarını talan edip yandaş şirketlere peşkeş çekmekten geri durmadı. Deprem gerçeğini yıllar boyunca görmezden geldi. İnşaat üzerine inşaat, rezidans üzerine rezidans, AVM üzerine AVM yaptı. Öyle ki, altına ticarethane, üstüne ibadethane yaparak cennetin tapusunu bu dünyada garanti altına aldılar. 1999’da 17 Ağustos depreminden sonra geçici olarak çıkarılan ancak kalıcı olan ‘Özel İletişim Vergisi’ adı altında bu zamana kadar 74 milyar lira toplanmış. Şimdi iktidara soruyoruz: Bu 74 milyarın ne kadarı depremin zararları ne kadarı depremden korunmak için harcandı? Kalan para nerede? En kısa zamanda iktidardan bu soruların yanıtını bekliyoruz” diye konuştu.
"Seçim yenilgilerinin siyasi intikamını almak istiyorlar”
Kubilay, önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ’ın Sincan Cezaevi Yerleşkesi’nde görülen duruşmasına ilişkin de konuştu. Yüksekdağ’ın düşman hukukuna göre yargılandığının altını çizen Kubilay, “Suçlamaların tamamı Yüksekdağ’ın partimiz tarafından düzenlenen mitinglerde, basın açıklamalarında, toplantılarında yaptığı konuşmalar. Röportaj yanıtları ve 6- 8 Ekim’de Merkez Yürütme Kurulumuzca yapılan demokratik eylem çağrısından oluşmaktadır. Çünkü, onun suçu çok büyük! Hem kadın, hem sosyalist, hem demokratik bir cumhuriyetin, hem yeni bir yaşam idealinin politik sözcülüğünü yapmıştı vaktiyle. Bu tutuklamalarla birlikte Türkiye’de hukuk açıktan ve taammüden katledilmiştir. Bütün bu uygulamaların tek bir nedeni var: 7 Haziran, 31 Mart ve 23 Haziran dahil HDP karşısında aldıkları seçim yenilgilerinin siyasi intikamını almak istiyorlar” diye belirtti.
"Hukukta kara komedinin yaşandığı evredeyiz"
Yargıtay’ın KCK davasında Kürt siyasetçilere ilişkin verdiği kararlara değinen Kubilay, kararın yargı reformunun konuşulduğu bu süreçte getirilmesine dikkati çekti. Kubilay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hukukta kara komedinin yaşandığı evredeyiz. Yargı reformu teklifinin tartışıldığı gün böyle bir kararın verilmesi, söz konusu Kürtler, sosyalistler, devrimciler, kadınlar olunca yargı reformu denen şeyin içinin ne kadar boş ne kadar göstermelik olduğunu görüyoruz ne yazık ki. Bu yüz karası yargılamada imzası bulunan yetkililerin birçoğu, darbe suçlamasıyla hala tutuklu olarak yargılanıyorlar. Son durum şudur: Aralarında partimiz milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın da olduğu 93 kişinin cezasını onayan Yargıtay, 41 kişi hakkında yerel mahkemenin verdiği cezaları aleyhte bozmuştur. Kopyala-yapıştır usulü ile hazırlanan ve temel hukuki ilkelerden yoksun iddianamelere dayandırılan bu siyasi kumpas davasıyla, Demokratik Kürt siyasetini legal zeminden silmeyi ve Türkiye siyasetini kendilerinden ibaret tek sesli bir koroya dönüştürmek istedikleri açıktır.”
Kayyım protestoları sürüyor
Gündemdeki diğer başlıkları da değerlendiren Kubilay, açıklamasının devamında şunları söyledi:
“19 Ağustos darbesine karşı direniş Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir kararlılıkla sürüyor. Kulp’ta yaşanan patlamayı bahane eden AKP iktidarı Kulp ve Karayazı belediyelerimize de kayyım atamış, es başkanlarımızı tutuklamıştır. Halkın iradesini yok sayan, seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıran bu despotik iktidara karşı Kürt kentlerinde başlatılan protestolar, demokratik meşru direnişler İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kentte genişleyerek sürüyor."
Aileleri Meclis'e çağırıyoruz
"AKP-MHP bloğu bütün yalan ve iftiralara rağmen kayyım demagojisi inandırıcı bulunmayınca, bu sefer evlatlarının peşinde koşan annelerin acılarını istismar ederek il binamıza yönlendirmeye başlamıştı. Biz bir kez daha iktidara ve ailelere çağrıda bulunuyoruz: AKP-MHP iktidarı istediği takdirde Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle demokratik bir çözüme kavuşturmak mümkündür. Kürt sorununun çözüm yeri meclis, muhatabı iktidardır. Biz bütün aileleri meclise davet ediyoruz. Mecliste bütün partilerin içinde yer alacağı bir ‘çözüm komisyonu’ kurulması için gerekli katkıyı vermelerini bekliyoruz."
"Türkiye’de neden bir nefret suçları yasası yok?"
"BM Genel Kurulu’nda Erdoğan’ın yaptığı konuşma, eğer Türkiye’de kendisine karşı yapılsaydı muhtemelen birçok davanın konusu olacaktı. Özellikle son yıllarda çok uluslu toplantılarda yaptığı konuşmalarda ayrı bir siyasi kişiliğe, ayrı bir siyasi karaktere tanık oluyoruz. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının, ayrımcılığın zirve yaptığı ülkelerden biri Türkiye. Bu utanç verici siyasi tablonun iktidarın eseri olmadığını kim söyleyebilir? Bu ülkede Kürtlere ve Suriyelilere yapılan ırkçı saldırıları, linç girişimlerini gerçekleştiren ırkçı faşist güruhu kim himaye ediyor? Irkçı saldırılarda, linç girişiminde bulunanlar gözaltına bile alınmıyor. Kendi ülkesinde nefret suçları için bir mevzuat oluşturmayan Cumhurbaşkanı BM’de uluslararası mevzuat istiyor. Soruyoruz, Türkiye’de neden bir nefret suçları yasası yok? Acaba nefret suçlarını en çok sizler işlediğiniz için olabilir mi?"
"Hem Suriyeli Kürtlerden hem Suriyeli mültecilerden aynı anda kurtulmuş olacaklar"
"Erdoğan, İsrail devletinin Siyonist, yayılmacı ve işgalci politikalarını eleştirirken, Netanyahu’nun ‘siz de Kürtleri katlediyorsunuz’ sözlerine hakikate uygun yanıt veremedi? Neden acaba? Bunun üzerinde iyice düşünmek gerekiyor. BM Genel Kurulunda yine Erdoğan konuşması sırasında elindeki bir haritayı göstererek Kuzey Suriye’ye özellikle Kürt nüfusun bulunduğu Rojava’ya Türkiye’deki milyonlarca mültecinin yerleştirilmesinden söz etmiştir. Bilindiği gibi Kuzey Suriye’de Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerleşim birimlerinden Türkiye’ye göç olmadı. Ne var ki, Suriye’nin diğer bölgelerinden Türkiye’ye göç eden mülteciler zorla Kürt nüfusun yaşadığı bölgeye yerleştirilmek isteniyor. Neden? Çünkü, mülteciler kullanılarak Afrin’dekine benzer bir etnik temizlik yapılarak Kürtler yerinden edilecek, böylece demografik yapı kökten değiştirilmiş olacak. Böyle bir dahiyane planla hem Suriyeli Kürtlerden hem Suriyeli mültecilerden aynı anda kurtulmuş olacaklar."
"Erdoğan BM konuşmasında nedense halk iradesine vurgu yapmadı"
"Erdoğan esip gürlediği, toplumsal hak ve özgürlüklerden sıkça söz ettiği BM konuşmasında nedense halk iradesine vurgu yapmadı. Halk iradesi konuşmasında bir ara başlık bile değildi. Yine dedi ki, 'Egemenliğin kaynağı millettir, milletin iradesidir. Milletin iradesine dayanmayan egemenlik meşru değildir.' Bu konuşma yapıldıktan 4 yıl sonra 20 milyonu aşkın yurttaşın iradesine kayyım atandı."
"BM Genel Kurulu A Haber Stüdyosu değil"
"Türkiye adeta bir kayyım cumhuriyetine dönüştürüldü seçilmişler tutuklandı. Halk iradesinin kendisinin deyimiyle serbest şekilde tecellisi bizzat kendi talimatıyla gasp edilerek yok sayıldı. Erdoğan’ın bu seferki konuşmasında neden halk iradesinden bahsetmediği anlaşıldı. Bahsedemezdi. Öyle ya BM Genel Kurulu A Haber Stüdyosu değil.”