İngiliz Financial Times’ta yayımlanan bir makalede kullanılan “Ankara Batı güvenilir görülmüyor” başlığına tepki gösteren Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, “Eğer Türkiye zalim, iki yüzlü, sömürücü, ahlakı çıkarından ibaret olan Batı'nın ve ABD'nin güvenemediği bir ülke haline gelmiş ise iyi yola girmiş demek ve buna şükretmek gerekiyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle dinlenen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, yazısında “Türkiye'ye niçin güvenmiyorlar? Çünkü zulme karşı sesini yükseltiyor ve zalimlerle işbirliği yapmıyor. Eğer böyleyse yaşasın yeni Türkiye!” ifadelerine yer verdi.
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (16 Nisan 2015) nüshasında yayımlanan, “Türkiye güvenilir değil mi?” başlıklı yazısı şöyle:
Başlıktaki soruya iki ek yapmak gerekiyor: Kime göre? Bizi güvenilir bulmayanlara güvenilebilir mi?
Financial Times'ın uluslararası ilişkiler editörü David Gardner, “Ankara artık güvenilir görülmüyor” başlığını taşıyan bir yazı yazmış. Seçim atmosferinde muhalefetin havada kapacağı bir haber.
Birkaç paragrafını paylaşarak irdeleyelim:
“Türkiye dört yıl önce Orta Doğu'da istikrarın temel taşı olarak görülüyordu. Kökleri siyasi İslam'a dayanan pragmatik bir hükümetin yönetiminde NATO ittifakının sadık bir üyesiydi, Avrupa Birliği üyeliğine de adaydı. Dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Batı'da, dış güçlerin şekillendirme çabalarına karşı koyan bölgenin en güvenilir ismiydi...Şimdi tüm bunlar çok uzun bir zaman önceymiş gibi görünüyor...”
Ortadoğu'da istikrarı kim bozdu? Arap Baharı'nı, “İslam geliyor, sultanların ve diktatörlerin zalim yönetimleri çatırdıyor korkusuyla” doğmadan boğan kimlerdi? Libya'ya, ABD'de yetiştirilmiş bir askeri gönderen, Libya'yı bölen, kabile savaşlarını körükleyen Türkiye miydi, ABD ve Batı mıydı?! Dayiş'i kim doğurdu ve destekliyor?
Ortadoğu'da demokrasi ve insan hakları çağrısı yapan ABD ve Avrupa, Mısır'da demokratik usullere uygun olarak seçilmiş bir başkana ve onun yönetimine karşı ordu darbe yapınca, binlerce masumun kanını akıtınca neden bu zalim gidişe dur demedi, dur demeyi bırakın darbeye “darbe” bile demedi?! Türkiye, Batı'nın zalim emellerine alet olduğu, mazlumun değil Doğulu ve Batılı zalimlerin yanında yer aldığı, onların stratejik ortakları “pragmatik bir hükümet” yönetiminde olduğu zaman güvenilir bir ülke idi de, “kökleri siyasi İslam'a dayandığı” için kökünün gerekli kıldığı gibi davrandığı zaman mı güvenilir olmaktan çıktı?!
Güney Kıbrıs'ı, Yunanistan'ı ve daha başkalarını yüzlerce eksikleri bulunmasına rağmen AB üyesi yapanlar, Türkiye'yi ise onlardan daha uygun olduğu halde yıllardır kapının önünde bekletenler güvenilir oluyor da Türkiye mi güvenilir olmuyor?
Dünyanın dört bir yanında zayıflar sömürülüyor, mazlum ve mağdur oluyorlar, açlık ve sefalet içinde kıvranıyorlar, Batı bunlara karşı kör ve sağır, ne zaman Irak'ta, Yemen'de menfaatleri ve planları tehlikeye düşüyorsa orada “insan haklarının, demokrasi ve istikrarın bekçiliğine” soyunuyorlar; biz bunlara mı güveneceğiz.
Eğer Türkiye zalim, iki yüzlü, sömürücü, ahlakı çıkarından ibaret olan Batı'nın ve ABD'nin güvenemediği bir ülke haline gelmiş ise iyi yola girmiş demek ve buna şükretmek gerekiyor.
BBC Türkçe'de yayımlanan yazıda Gardner'e göre, dönemin Dışişleri Bakanı olan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun “komşularla sıfır sorun” politikası o dönem yere göre sığdırılamıyormuş, şimdi ise Türkiye'nin neredeyse sorun yaşamadığı komşusu yokmuş.
ABD ve Avrupa'nın, para, silah ve işbirlikçi yönetimlerle esir ettiği ülkelerin sesi çıkmıyorsa, bu ülkeler zoraki efendilerine karşı bir duruş içinde olamıyorlarsa bu “sıfır sorun” mudur, sıfır hürriyet, imkan ve güç müdür?
Elbette istilacı, sömürgeci, zalim olmayan bir devlet, komşusu olsun olmasın diğer devletlerle sıfır sorun içinde olmak ister; bu ayıp mı, takdire değer bir siyaset mi? Elbette ikincisi. Ama komşu veya değil, bir devlet barışı bozar, ülkeye zarar verir, ülkenin bir kısım soydaş ve dindaşlarının da içinde bulunduğu halkına zulmeder, mal ve canlarını alırsa “sıfır sorun” ilkesine dayanarak bunlara göz yummak mı gerekir, yoksa adalet içinde bir barış ve istikrar için elden ne geliyorsa onu yapmak mı? Elbette ikincisi.
Türkiye'ye niçin güvenmiyorlar? Çünkü zulme karşı sesini yükseltiyor ve zalimlerle işbirliği yapmıyor?
Eğer böyleyse yaşasın yeni Türkiye!