*Haydar Işık
Savaşı her çılgın politikacı çıkarır. Hitler, Mussolini kafalı faşistler veya Franco gibi deli generaller savaş çıkarabilir. Savaş çıkarmak zor değil ama barış akıl ister, yürek ister, insani değerler ister. Barış zor bir iştir. Ben devletim, sana her türlü hakareti yaparım dedikleri halde, Kürtler barış istiyor. Kürtler yıllardır “Barış-Barış-Barış” diye bağırıyor. Almanca'da nasıl cümle bitte (lütfen) ile başlar veya biterse, Kürtçe'de ise aşiti (barış) en çok konuşulan kelimedir. Bu hawarı Türk devlet yetkilileri duymuyor. Türk halkı ise zaten ne görüyor, ne duyuyor, ne de bu savaş neden çıktı diye düşünüyor. Halkın tüm sağduyu refleksleri adeta imha edilmiş. Devlet yetkilileri, sorunu barış ve kardeşlik anlayışı içinde çözeceklerine, Kürt meselesini terörize edip daha karmaşık yapmaktan öte herhangi bir düşünceleri yok. 2005 yılında “Kürt sorunu vardır” diyen, on sene sonra “Kürt sorunu yoktur” derse, ne denilir?
Bunca yıldır dünyaya, doğru algılayan göz ve izanla baktığıma inanıyorum. Fakat sömürgeci devlet tarafını haklı çıkaran tek doğru yan göremiyorum. Kürdün masum ve mazlum temel hakları; anadil, kimlik, kültür, özyönetim istemleri her seferinde silahla bastırıldı. Kürde bütün kapılar kapatıldı, silahlı mücadele ile hak arama dışında yol bırakmadılar. Kürt hareketinin dağa çıkmasına sistem neden oldu. Vatandaş olarak kendisine hiçbir hak verilmeyen Kürde, sömürgeci devlet sistemi silah ve dağın yolunu gösterdi. Bu yanlış politika sonucu dağa çıkan, silah kullanan Kürde bu sefer de “terörist” damgası vuruldu. İşe bak ki, en doğal temel haklarımızı yasaklayan devlet demokrat, hak isteyen Kürtler ise terörist oluyor? Devlet olmanın verdiği ilişki ve güçle, ahlaksız çıkar politikaları güden dünya devletlerine; masum haklarını isteyen Kürt, özgür düşünen her Kürt terör şablonuna sokularak kriminalize edildi. Devlet, her türlü kıyımı, kırımı, inkarı yaptı, halk olarak doğuştan getirdiğimiz kollektif haklarımızı vermediği gibi halkımızı onursuzlaştırma çabasına girişti. Hakaret etti, buna rağmen sanki sütten çıkan ak kaşık gibi topluma temiz olduğunu empoze etti.
Genelkurmay; eskiden “eşkıya” ve “şaki” diyerek öldürdüğü Kürdün sayısıyla iftihar ederken, günümüzde “terörist” diye övünüyor. Geçenlerde 41 PKK'li terörist öldürdük beyanatını vermişler. Roboski'de de övündüler. İnsan öldürmekle övünülmez efendiler. Öldürdüklerin senin “bölünmez” dediğin halkının bir parçası olunca bu nasıl övünçtür? Dersim'de halkımızı on binlerle katleden, mağaralarda fareler gibi zehirleyen Kemalist sistemi öven devletçi basın ile bugünkü devletçi ve iktidar yanlısı basın nekadar birbirine benziyor.
Önceleri HDP'nin parti olarak seçime girmemesi yüzüne vurulurdu. Şimdi de HDP barajı geride bıraktığı için bu sefer de o dağa çıkmaya iteleniyor. Aklı başında her politikacı HDP'nin bu başarısını selamlar, çünkü barış yapabileceği, halkın güvenine mazhar, sivil bir kurumla sorunu parlamentoda daha rahat çözüp barış getirebileceğini düşünür. Kaldı ki, Selahattin Demirtaş gibi sivil, demokratik anlayışta, fevkalade güvenilir bir şahıs partiyi yönetiyorsa, daha rahat barışa ulaşacağını kurar. Selahattin genç yaşamında hiç bir kirliliğe bulaşmamış tertemiz bir şahsiyettir. Türk ve Kürt halklarının güvenine mazhar Selahattin gibi biriyle bu sorun güvenilir biçimde çözebilecekken, onu “Kurt Adam” yapmak, gündüz normal ama ay ışığında canavar demek, yalnız çok çirkin ve yakışıksız söylem değil, aynı zamanda barış istemeyen savaş yanlısı tutumdur. Selahattin Demirtaş; aklı, duruşu, karakteriyle Anadolu Mezopotamya halklarının değeridir. Onu bir zenginlik göreceğine, topa tutmak halklara zarar verir. O bir pırlantadır, yaklaşık bin yıl önceki adaşı Kürt Selahaddin Eyyubi'nin hayata geçiremediğini gerçekleştirebilecek yetenekte biridir.
Yeri gelmişken Kürt Selahaddin Eyyubi'nin tarihi bir kararını arzedeyim. Emirleri, Haçlı Orduları komutanlarını birbirlerine karşı kullanma yönünde teklifler getirince, Selahaddin, hasta hasmı Arslan Yürekli Rişard'a doktorunu ve iyileşmesi için meyva gönderir. Çünkü güçlü bir hasımla daha rahat barış yapacağını düşünür ve sonunda bu zatla barış yapılır.
Buradan günümüze gelirsek, altı milyon oy alan HDP terörize edileceğine onunla barış yapma düşünülmelidir. Öbür yandan Öcalan'ı yıllardır birkaç metrekarede tutmak, önünü açmamak Kürtlerle barış yapmayacağım anlamında görülmektedir. Dünya iyi biliyor ki, Kürt tarafını Öcalan temsil ediyor. Zaten hareketi de her seferinde “Baş müzakereci” olarak onu lanse ediyor.
Türk tarafı yapılması gerekeni yapmıyor. İşi zora sürüyor. Kürde temel demokratik haklarını vermeyince demokratik olacağını düşünüyor. Kemalistlerin on binlerle imha ettikleri, sürgün ettikleri, diline ve kimliğine yasak getirdikleri Kürtler yok olmadığına göre bu sefer de olmazlar. Siz çok Kürt öldürdükçe daha çok Kürt bu mücadeleye katılacak ve Kürt sosyal coğrafyası kendisine başka alternatif arayacaktır. Dünya sahnesine çıkan Kürde dostluk eli uzatılırsa; barış, kardeşlik eşitlik ve özgürlük içinde bir hayat Türkiye'de Türklerle mümkündür.
Öcalan Kürt halkını temsil gücüne sahiptir. Onunla barış yapılır. Eğer bu fırsat değerlendirilmezse, geriden gelen Öcalanlarla başa çıkmanın olanağı olmaz. Anlaşılıyor ki, Hükümet verdiği savaş kararından dönmek istemiyor. Ancak Kürdün yeni nesilleri, bu savaşçı, sömürgeci aşağılamayı kabul etmezler. Yeni nesil daha radikal tarzda ulusal demokratik haklarını savunuyor. Yani onları topla, tüfekle, alpha jetlerle tankla durdurmak olanaksız. Kürde düşmanlıktan vazgeçin. Kürde düşmanlık yapan, kendisine düşmanlık yapmış olur. Kürdün mazlum istemleri bir an önce kabul edilsin, savaşa son verilsin.
Türk halkının savaş karşısında duraganlığına bakınca, bunca yıldır daha halk olamadı diyesim geliyor. Bu nasıl bir halk ki, komşusu; devletin tüm hışmıyla bombalanıyor, insanları öldürülüyor, ormanı yakılıyor, onlar da arenadaymış gibi ole çekip seyrediyor. Evrensel aydınlıkta bir halk, kültürel değerleri olan halk, vicdan ve ahlak sahibi her halk bu haksız hukuksuz savaşa isyan ederdi. Ama Türk halkı savaşı Kürdistan'da, kendisinden çok uzakta gördüğünden kıpırtısız duruyor. Az sayıda olsa da demokrat Türkü görmediğim söylenemez. Ancak Rusya'nın Çeçen savaşında, Rus anaların Grozni'ye giderek çocuklarını savaştan alma çabalarını düşününce, Türk halkının tepkisiz duruşu sükutu hayale neden oluyor. Arap gerici ülkelerinde ekmeğe zam gelince isyan ettiler. Türk halkı devleti baba görüyor, kutsallaştırıyor. Oysa devlet dünyada halkına hizmet eden bir aparat olarak algılanıyor. Türkler için ise; ekmeği olmasın, sağlık, eğitim, siyasal hakları olmasın ama devlet olsun. Ne diyelim Kemalist devletin okkus pokus yapıp şapkadan çıkardığı halk ancak bukadar olur.
Türkiye üniversitelerinde on binlerce profesör var. Kaç kişi devletin Kürtlere yaptıklarına karşı sesini yükseltti? Kaç üniversite barış için yürüyüş ve miting yaptı? Halkın en akıllı kesimlerinin ve kirlenmemişlerin gittiği üniversitelerin durumu halkın bir kopyası gibi olursa üzüntü duyulmaz mı? Türkler neden bu durumu sorgulamıyor? Kürdü öldürmek marifet değil. Haklarını vermemek ise kelimenin tam anlamıyla çağdışılık. Yeryüzünde bu kadar büyük bir halka kollektif haklarını vermeyen başka bir devlet bu gezegende var mı? Türk bilim adamları da halkı gibi kutsal devlete biat edince bilime hizmet etmiş olmazlar. Savaşa karşı çıkmak, her erdemli insanın yapması gereken bir davranıştır, aksi ise utanç vericidir.
Son olarak bir kişisel önerimi arz edeyim. Bu savaşa son verip sağduyuyu topluma hakim kılmak için yapılması gereken en doğru yol; savaşı dayatanın devlet olduğu her nekadar çok iyi bilinse de, hatta dünya basını bu tarz haberler yapsa da, PKK'nın tek taraflı ateşkesi bir daha düşünüp hayata geçirmesi, sanırım kendisine büyük sempati kazandıracaktır. PKK defalarca tek taraflı ateşkes ilan etti. Umarım bu kez de düşünür ve hayata geçirirler. Dış dünya, Türk devleti ile çıkar ilişkileri dışında her sahada belirgin bir distanz almışken, hatta Türkiye'nin mevcut politikasına eleştiri yağarken, Kürt tarafının barış için bir kez daha adım atması, doğru olanı yaptı, tarzında yorumlanır. Kan dökülmesini engelleyen taraf, hem içerde hem de dışarda büyük sempati görür inancındayım. Savaş dursun! Barış hemen şimdi!
* 1937 yılında Dersim'in Nazimiye kazasında dünyaya gelen Haydar Işık, Mus'ta, Nazimiye ve Pülümür'de köy ögretmenliği yaptıktan sonra Bursa Eğitim Enstitüsü'ne girdi. Nazimiye, Nallıhan ve İzmir'de ortaokul öğretmenligi yapti. İzmir'de Eczacılık Yüksek Okulu'nu bitirdikten sonra, Ekim 1974 yılında Almanya'daki göçmen çocuklara ögretmenlik yapmak üzere gönderildi. 1982 vatandaşlıktan çıkarılan Işık, "Sürgündeki Kürt Parlamentosu" ile "Kürdistan Ulusal Kongresi"nin oluşumunda yer alan 30 kişiyle birlikte "silahlı örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan yargılandı. Işık, mahkemenin verdiği "tutuklanmama güvencesi" üzerine Mart ayında Türkiye'ye döndü.