T24 - 10 yıl aradan sonra başlayan 'hayata dönüş operasyonu'nun yargı sürecinde 39 jandarma sanık olarak yargılanıyor. Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar 10 yol önce yaşananları bugün PKK ile yaşananlara benzeterek, "10 yıl sonra bugün PKK meselesinde benzer bir noktadayız. Şiddet yanlıları, parmakları tetikte şu diyalog sürecinin suya düşmesini bekliyorlar. Yaşadıklarımız, hiç ders olmadı mı?" dedi.
Can Dündar'ın Milliyet gazetesinde "‘Hayata dönüş’ün kanlı yolu" başlığıyla yayımlanan (27 Kasım 2010) yazısı şöyle:
‘Hayata dönüş’ün kanlı yolu
“Hayata Dönüş Operasyonu” diye bilinen katliamın yargılanmasına 10 yıl sonra nihayet başlanabildi.
10 yıl önce açlık grevleri can almaya başladığında Adalet Bakanlığı’nın talebiyle Bayrampaşa eylemcileriyle görüşmeye giden heyette ben de vardım. O faciaya giden süreci kısaca özetlemek istiyorum:
Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Oral Çalışlar, Mehmet Bekaroğlu ve ben, bir aralık günü Bayrampaşa’ya gitmiştik. Karşımıza 3 hükümlü oturmuştu.
Daha önceki eylemde hayatını kaybetmiş direnişçileri kutsayan resim ve sloganların altında 6 saatlik bir görüşme yapmıştık.
Yaşar Kemal, “Çocuklar! Sizi dinleyeceğiz” diye açmıştı görüşmeyi...
Sonra eylemciler, taleplerini sıralamıştı. Özeti bir cümleydi:
“F-tipi uygulamasından vazgeçilsin.”
* * *
6 saat boyunca not tuttum. Ayrıntıları çok; ama “pazarlığın” özü şuydu:
Devlet, koğuş sistemi içinde örgütlere hâkim olamadığı için tutuklu ve hükümlüleri F-tipi hücrelere hapsetmeye çalışıyordu.
Onlar da bir arada olamazlarsa başlarına gelecekleri, tecrübeyle bildikleri için “Hücrede öleceğimize, açlık grevinde ölürüz. Ama buna razı olmayız” diyorlardı.
Çare, koğuşla hücre arasında bir yerdeydi.
Yani ne örgütün istediği gibi kalabalık koğuşlar olacaktı, ne de devletin istediği gibi birkaç kişilik hücreler...
F-tipi hücrelerde birbirine açılan kapılar yaratarak 8-10 kişilik koğuşlar yaratılabilirdi.
Bu ara formül tartışmaya açıldı. Hem örgüt, hem Adalet Bakanlığı direndi başta... Örgüt, “20 kişi olsun” dedi; Bakanlık “En fazla 6-7”yi ima etti. Bu arada F-tipine sevklerin durdurulduğunu açıkladı. “Eylemi bitirin, uygulamayı erteleyelim” dedi. Ancak eylemciler bunun kandırmaca olduğunu, eylem biter bitmez sevklerin yeniden başlayacağını söylüyor, bizlerin ve DİSK, TMMOB gibi bazı örgütlerin anlaşmaya kefil olmalarını istiyorlardı.
Bakanlık bunu kabul etmeyince örgüt de Bakanlığın önerisini reddetti.
Biz görüşürken ölüm orucundakiler bir deri bir kemik vücutları ve kızıl bantların altından bakan solgun gözleriyle kenardan izliyorlardı.
O pazarlığın sonucuna göre ölecek ya da yaşayacaklardı.
Onların gözleri, 10 yıldır gözümün önünden gitmez.
* * *
Bayrampaşa’dan çıkarken kaygılıydık.
Dışarıda “Konuşmak faydasız girelim” diyenler elde tetik bekliyorlardı.
İçerde “Konuşmak faydasız, gelsinler” diyenler de...
Sağduyu iflas etmişti. Şiddet isteyenler, çözüm arayışına ara verilmesini fırsat bildi ve katliam emrini verdi.
Devlet, kendi cezaevine saldırdı; 30 tutuklu vahşice öldürüldü.
Bürokrasi, bu felaketin sorumlularını mahkeme önüne çıkarmamak için tam 10 yıl direndi. Sorumlular gizlendi.
Yargılama izni geciktirildi.
Sonunda 10 yıl sonra bu hafta 39 jandarma, sanık sandalyesine oturtulabildi. Ancak herkes biliyor ki yargılananlar arasında asıl sorumlular yok. Onların bir kısmı hâlâ şiddeti meşrulaştıran açıklamalar yapıyorlar.
* * *
10 yıl sonra bugün PKK meselesinde benzer bir noktadayız. Şiddet yanlıları, parmakları tetikte şu diyalog sürecinin suya düşmesini bekliyorlar.
Yaşadıklarımız, hiç ders olmadı mı?