Yakın zamanda kaybettik Cumhuriyet Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürü Mehmet Sucu’yu. Kansere yakalanmıştı, ama hayata hiç ara vermemişti. Son güne kadar her zamanki ciddiyetiyle gazetede işinin başında, haber toplantılarında “haber” konuşmuş, “sayfa” tartışmıştı. 11 Ekim 2009 tarihinde son yolculuğuna çıktığında, yalnızca çalışma arkadaşlarını değil, öyle ya da böyle yolu bir şekilde Cumhuriyet gazetesinden geçmiş basın emekçilerini gözü yaşlı bıraktı. MEHMET SUCU'NUN SON RÖPORTAJINDAN DURSUN BERK'İN KARELERİMehmet Sucu, gazetecilik eğitiminde teoriyle pratiğin bir arada gitmesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle, yoğun çalışma temposuna rağmen Marmara İletişim Fakültesi Haber Ajansı'nda (Miha) genç muhabirlere dersler vermekten, onlarla çeşitli projelerde birebir çalışmaktan çekinmemişti. Miha muhabirleri de çok sevdikleri hocaları Sucu’yla vefatından önce “kanser ve yaşam” üzerine söyleşmiş, sözlerini Mihaber dergilerinde kayda geçirmişti. Söyleşiyi www.t24.com.tr için aynen yayımlıyoruz.
Kendinizi şimdi nasıl hissediyorsunuz?
Şu anda çok iyi hissediyorum. Yani mücadele ettiğim şey benden büyük değil, benden ufak. Onu yenmemem için hiçbir neden yok. Tedaviye cevap veren bir tür. O nedenle de mutluyum. Bir buçuk yıldır tedavim devam ediyor. Ben yüzde yetmişini aştığımı düşünüyorum.
Hastalığınızı nasıl fark ettiniz?
Ben hastalığımı geçen yıl nevruzda fark ettim. Dizim ağrıyordu, Şubat 2008’de menisküs ameliyatı oldum. Bu ameliyattan önce ciğer röntgeni çekmediler, aslında çekmeleri gerekiyormuş. O zaman çekselerdi röntgeni, kanser olduğum bir buçuk ay kadar önce fark edilebilirdi belki. Ameliyat sonrası ben çok öksürdüm. Bir süre bu öksürük devam etti. Doktora gittim, "Çok öksürüyorum, içimde bir şey var. Kötü bir şey var, hissediyorum" dedim. "Nerde?" diye sordu. Ciğerlerimi gösterdim. "Orada sinir yok fark edemezsin" dedi. Ben yine de röntgen çektirme konusunda ısrar ettim. Röntgeni çektirdim ve doktordan bana haber vermesini istedim. Yolda beni aradı. Ciğerlerimde bir gölge olduğunu ve MR çektirmem gerektiğini söyledi. Gittim MR çektirdim, orada göründü.
Kanser olduğunuzu öğrendiğinizde neler hissettiniz? Doktora gitmeden böyle bir ihtimal aklınıza geliyor muydu?
Hastalığın hiçbir belirtisi olmadı bende. Doktorumla ilk randevumda raporumu verdim, bana baktı, boyumu, kilomu aldı, muayene etti ve "Bu rapor olmasa, kanser olduğuna inanmam senin." dedi. Çok sağlıklı göründüğümü söyledi. "Yaşama şansım ne kadar?" diye sordum: "Yüzde elli" dedi. Yani yazı-tura gibi, ya yaşarsın, ya yaşamazsın dedi. Çok kötü oldum, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne yapacağımı bilemedim o an. Aklıma ilk olarak eşim, çocuğum geldi; onlar ne yapacaklar? Eşim çalışmıyor, ona iş bulmak lazım. Bunun gibi bir sürü şey geçti aklımdan. Ben bir de oğlumun işe girdiğini, evlendiğini görmek istiyorum. Bunları düşünmek moral bozucu oluyor. Fakat ertesi gün bir daha konuştum doktorla, bu sefer biraz daha iyi, olumlu bir konuşma geçti. Ümit doluydu. Bilinçli davranmak da önemli. Hastalığımı araştırdım, küçük hücreli olmayan, tedaviye cevap veren bir tür. Bunu gördüm. "Madem öyle ben bunu yenerim" dedim. Sonra baktım uzun zamandır kanserden ölen yok, 15-20 yıl yaşatıyorlar. Kanser dışı ölümlerden, kanserin ihmalinden dolayı ölümler çok. Vücut direncinizi sağlam tutarsanız sorun yok. Kardeş kardeş bile yaşarsınız.
Hastalıkla mücadeleniz nasıl gidiyor?
Gayet iyi. Benim doktorum en iyi uzmanlardan birisi. Yeni ve kolay kolay cesaret edilemeyen ilaçları deniyoruz, bu çok iyi. Beynimdeki tümör ağırdı. Metastaz (ana tümörden bulaşan diğer tümörler) vardı. Bunu atlattık sayılır. Beynimdekilerin hepsini temizledik. Kemiklerimdekilerin bir kısmını temizledik. Şimdi akciğerde ve karaciğerde iki tür tümör var, karaciğerdeki de metastaz. Bir iki tane de lenf bezinde tümör var o kadar. Yani dörtte üçünü atlattık diye düşünüyorum.
Doktorum bana "Sen iyi mücadele ediyorsun" dedi. "Ben iyi mücadele etmiyorum’ dedim. Burası saha, bir tarafta kanser, bir tarafta sen varsın. "Ben sahayı kurar, oyuna uygun şekilde tutarım, sen karşılıklı oynarsın" dedim. "Benim yapabileceğim bu, ben mücadele edemem. Mücadeleyi sen yürüteceksin."
Tedavi süreci nasıl bir süreçti? Bu zaman içinde zor anlarınız oldu mu?
Tabii zor bir süreç, sizi yorgun düşürüyor. İlaçlar haliyle ağır, bunlar da yorgun düşürüyor. Bazen ilaçların yan etkilerini size söylemiyorlar, unutuyorlar ya da bildiğinizi zannediyorlar. Mesela enteresan bir yan etkisi var, refleksleriniz zayıflıyor. Bu sebepten de 900 TL zarara girdim. Kırmızı ışıkta duran bir arabaya arkadan çarptım. Refleks yavaşlığından dolayı frene geç astım. Ondan üç gün sonra da konut edindirme fonunun paralarını vermişlerdi. Bana da 927 TL düştü. 27 lirası bana kaldı, gerisini tamire verdim. Bu tip şeyler de olabiliyor. Sonra doktorlarım uyardı; "Yalnız başına denize girme, yalnızken otomobil kullanma, mümkünse hiç otomobil kullanma." Şimdi otomobil kullanmıyorum.
Vücut direnci zayıfladığında, kanserin yanı sıra başka hastalıklar da baş gösterebilir. Kanserden kaynaklı direncin zayıflamasına bağlı olarak başka hastalıklarınız oluştu mu?
Karaciğerimdeki tümörde üç milim büyüme olmuş, oradaki damarların tıkanmasına neden olmuş. Bu ne demek; tıkanma nedeniyle sarılık. Gözlerim sapsarı olmuş ben farkında değilim, eşim fark etti, gittim doktora sarılık dedi. Hemen radyoterapiye aldılar. Gerekli tedaviyi uyguladılar. Fark edilmese bu, iki gün içinde zehirleniyormuşum. Bu nedenle şanslıyım iyi bir doktorum var.
Bir hastalıkta en önemli durum moralli olmaktır. Sizin moraliniz de yerinde görünüyor. Moral kaynağınız neler?
Moral kesinlikle çok önemli, en önemlisi. Bana en çok moral veren eşim, oğlum, ailem, ikinci ailem Cumhuriyet gazetesi ve üçüncü ailem arkadaşlarım. Bir anda hepsi toplandılar. Her yerden telefonlarla, gelerek giderek bana moral verdiler. Benim ilk kemoterapilerim farklı şekilde geçiyordu. 15-20 kişi birlikte, biraz gürültülü, hoş, parti havasında. Çok destek gördüm, özellikle okul arkadaşlarımdan büyük destek gördüm. Kayıhan Güven’den, Marmara Üniversitesi’nden büyük destek gördüm. Bazen hastalıkların yararlı olabildiğini fark ettim. Ben iyi dostluklar, iyi arkadaşlar biriktirmişim. Bunun meyvesini topladım o dönem.
Eşinizin hastalığınız süresince size moral sağlıyor. Bunun yanında yardımları neler oldu?
Bu işte, tedavi sürecinde bana en büyük destek olan kişi eşim. Bir hastabakıcı gibi ilaçlarımı alıp almadığımı kontrol eder. Telefon açar, sorar. Çalıştığım için yapamadığım birçok şeyi eşim hallediyor. Her şeyimle ilgileniyor. Yani benim yarı doktorum o. Eşim olmadan uzun yolculuklara, iş gezilerine gitmemeye çalışıyorum. Onun yanında kendimi daha emin ellerde hissediyorum. Eşim benim için çok büyük bir şans.
Arkadaşlarınız ve meslektaşlarınız hastalığınıza nasıl bakıyor?
Normal davranıyorlar. Çok hasta gibi davranmıyorlar. Zaten ben hastalığım ortaya çıktığından beri kemoterapi günleri hariç her gün gazetedeydim. Bunun da büyük yararı oldu. Evde oturunca kendinizi dinliyorsunuz. Yatıp kalkıyorsunuz, bir tarafınızın üzerine yatmışsınız. Kulağınız ağrıyor, "eyvah oraya da mı sıçradı?" Bacağınız ağrıyor "oraya da mı sıçradı?" Kendi vücudunu dinlediğin zaman kuruyorsun kafanda, kendi derdinle meşgul oluyorsun. Ama buraya gelince kendinle değil; Obama’yla meşgul oluyorsun, Erdoğan’la meşgul oluyorsun, Baykal’la meşgul oluyorsun, kendini dinleyecek vaktin olmuyor. O bakımdan gazete bana çok büyük yardımcı oldu.
Hastalandıktan sonra işyerinizde izlendiğinizi düşündünüz mü?
Hayır. Birlikte çalıştığım hiç kimse bana hastaymışım gibi davranmadı. Hareketlerimin davranışlarımın izlendiği hissine hiç kapılmadım.
Hastalığınız insanlarla aranızdaki ilişkiyi nasıl etkiledi?
Sıkılaştırdı. Eski arkadaşlarım beni aradılar buldular. Benim bahanemle üniversite arkadaşlarım 2 ayda bir toplanmaya başladı, mahalle arkadaşlarım toplanmaya başladı. Beni bahane ederek bir toplanmalar silsilesi oldu. Fena da olmadı bu, hoşuma gitti. Birbirimizi daha sık görmeye başladık.
Hayata bakış açınızda değişiklikler oldu mu? İçsel olarak neler değişti sizde?
Hayata bakışımda çok farklılıklar oldu diyemem. Ben zaten hümanist biriyim. İnsanları severim, kötü davranmayı sevmem. Bana kötü davranılmasını da sevmem. Sadece ilişkilerimde daha dikkatli olmaya başladım ve kendime olan davranışlarımda farklıklar oldu. Aileme ve eşime daha fazla zaman ayırmaya başladım. Biraz da hayat ritminizi yavaşlatıyor. Onun dışında pek bir şey değişmedi.
Hastalığın size getirdiği olumlu şeyler de var mıydı?
Sevildiğimi hissettim. Her gün mutlaka ona yakın telefon aldım, hâlâ alıyorum. Hiç aklıma gelmeyecek insanlar arıyor. Çok gurur verici şeyler bunlar. Çevremdekilerin iyi dostlarım olduklarını gördüm, bu benim için önemli. Hayatımın ne kadar kısıtlandığını düşünsem de, yaşamın ne kadar güzel olduğunun farkına vardım.
Hastalığınızı kabullenmiş, onunla yaşamaya alışmış, aynı zamanda onunla savaşan bir kişilik sergiliyorsunuz. Umutsuz değilsiniz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Şimdilerde ışın tedavisi oluyorum. Tedavi için gittiğimde "Işınla beni Scotty" dedim. Çocuk "Ne?" dedi. Meğer Uzay Yolu'nu seyretmemiş. Ona da Uzay Yolu'nu anlatmıştım. Böyle bir şekilde dalga da geçiyorsunuz.
Bir yandan da, biraz kötü bir benzetme olacak ama "cenazem çok kalabalık olacak galiba benim" diye düşünüyorum, tabii yıllar sonra. Çok zor bir hastalık değil. İnanca, güvence bağlı, biraz da doktor sözü dinlemeye bağlı. Ben, hastayım psikolojisine girmedim. Daha çok olabildiği kadarıyla başka şeylere tutunmak gerekiyor, başka uğraşlar bulmak gerekiyor. Çok büyük bir hastalık değil. Daha tehlikeli hastalıklar var. Önemli olan moral ve doktorunuza sonra da kendinize güvenmek.
Kanser hastaları sizden neler öğrenebilir? Tavsiyeleriniz neler olur?
Umutsuzluğa kapılmasınlar, öldürücü bir hastalık değil. En tehlikeli türü bile durdurabiliyorlar. O haliyle yıllarca ilerlemeden kalabiliyor. Bir arkadaşımın bir ciğerinde ağır hasar bıraktı ve ciğerinin birini olduğu gibi aldılar. Tek ciğerle yaşıyor. On üç yıl geçti. Bir de benim gördüğüm kanser nedeniyle yok. Ölenlerin çoğu ya tedaviyi kabul etmiyor, bünyeleri çok zayıf, ya da kendilerine iyi bakmıyorlar. Doğru beslenme ve moral çok önemli.