T24 - Mısır halkının Tahir Meydanı'nda 18 gün boyunca sürdürdüğü isyanın ardından şimdi sokaklar daha iyi bir gelecek hayali kuran insanlarla dolu.
Mısır'da sokakları gezen Milliyet gazetesi yazarı Hazan Cemal'in bugün (18 Şubat 2011) yayımlanan yazısı şöyle:
Artık bütün Mısır Tahrir Meydanı 11 Şubat Devrimi’nin ruhu 1 haftadır Tahrir Meydanı’nda özgürlük nöbeti tutuyor. Bugün aynı meydanda devrimin birinci haftası kutlanacak. Bir Mısırlı kulağıma eğiliyor, “Cumayı meydanda kılacağız. Bir milyon kişi bekliyoruz” diyor. Biz de Tahrir’de olacağız bugün
Kırmızı türbanlı genç kız Mısır bayraklarını sallarken, ‘Devrimin haftasını kutlayacağız. Türk kardeşlerimizi de bekliyoruz’ diyor (üstte). Sohbet sürerken bir askeri polis geliyor ve bizimle konuşanların dağılmalarını istiyor.
KAHİRE
Tahrir Meydanı dün sabah vakti tenha, sanki meydan tanklara kalmış...
Birinin üstüne tırmanıyorum. Sesini çıkarmıyor asker, hatta gülüyor halime...
Ortalıkta kimsecikler yok, ama eminim, 11 Şubat Devrimi‘nin ruhu bir haftadır Tahrir Meydanı’nda özgürlük nöbeti tutmaya başlamıştır.
“Mısır halkı meydanlara inmeyi öğrendi. Bir daha başımıza gelenler bize zulmetmeye kalkarsa, yine meydanlara ineriz. Üstelik bizim için artık bütün Mısır bir meydan oldu.”
Nargilesini keyifle fokurdatıyor.
40 yaşında bir otomotiv işçisi. 18 yıldır çalışıyor, dört çocuk sahibi.
“250 dolar kazanıyorum ayda. Mısır’da iyi paradır ama yetmiyor. İkinci işim var, giyim eşyası satıyorum.”
Aydınlık yüzlü bir insan. Tahrir Meydanı’na bakan kahvelerden birinde sohbet ediyoruz.
Eliyle meydanı işaret ediyor:
“Yarın (bugün) yine orada, meydanda olacağız yüz binlerce insan... Bize bir hafta önce verilmiş olan sözleri sorgulayacağız. O sözlerin takipçisi olacağız.”
Soruyorum:
“Mısır ordusuna, askere güveniyor musun?”
Yanıtı çok net:
“Mısır halkının orduyla bir problemi yok. Halkın ve devrim gençliğinin taleplerine cevap verdi asker... Bugüne kadar halka kan kusturmuş olan polistir, muhaberattır, emniyet teşkilatıdır. Asker geçici süre, en çok altı ay işbaşında kalacak, sonra bırakacak.”
Korku duvarı yıkılmış!
Arkasından ekliyor:
“Askeri seviyoruz ama nefesimiz yine de ensesinde olacak. Demin dedim ya, Mısır halkı artık meydanlara inmeyi öğrendi.”
Dün sabahtan öğleye kiminle meydanda, yol üstünde, kahve köşesinde sohbet ettiysem, bir nokta dikkati çekiyor:
Korku duvarı yıkılmış!
Mısır’da bugüne kadar özgürlükleri boğmuş olan koca bir settin çöküşüyle birlikte, demokrasiye ilişkin umut çıtası, beklentiler müthiş yükselmiş.
25 Ocak’ta kızlı erkekli gençler, devrimciler büyük bir cesaretle, kararlılıkla özgürlük ateşini Tahrir Meydanı’nda yaktılar. Resmi açıklamaya göre ayaklanmada yaşamını yitirenlerin sayısı 387.
Meydanın bir köşesi ‘devrim şehitleri‘ne ayrılmış. Fotoğraflar, renkli resimler, öyle ayakta dimdik yas tutan acılı yüzler, kadınlar, erkekler...
Biri koluma dokunuyor:
“Artık Tahrir Meydanı’nın adı değişsin, 25 Ocak Meydanı diyelim.”
Devrimi biz yaptık
Ötekinin itirazı var:
“Şüheda Meydanı diyelim.”
Konuştuğum insanlarda ilginç bir özgüven patlamasının izleri var.
Şöyle özetlenebilir:
“Biz bu devrimi kendimiz yaptık. Dış güçlerin parmağı yok, ne Amerika’sı, ne başkası... Mısır’ın kendi iç dinamiğidir diktatörü deviren...”
Bu özgüvenin sonucu ne olabilir?
Tahrir Meydanı’nda sabah vakti dolaşırken fısıltılar kulağıma çalınıyor:
“Eskiyi yıkıyoruz, yeni Mısır’ı da biz kendi ellerimizle inşa edeceğiz.“
Tahrir Meydanı’nı bugün bayram yerine çevirmeye hazırlanıyorlar.
Cumayı kitleler halinde meydanda kılacaklar.
Kulağıma eğiliyor:
“Polis korkusu çok büyüktü Mısır’da. Askeri değil hep polisi gördü karşısında. Polis de hep zulmetti halka... Kırk yıldır olağanüstü hal rejiminde yaşıyor bu ülke. Ne yapsan, kendini askeri mahkemede bulurdun, orada yargılanırdın. Şimdi bakıyoruz devlet gazetelerine, El Ahram’a, El Akram’a, El Cumhuriye’ye, neler neler yazıyorlar, şaşıp şaşıp kalıyoruz. En çok da maaşlara, ücretlere zam istiyorlar, iş istiyorlar.”
Devam ediyor:
“Cumayı meydanda kılacağız. Bir milyon kişi bekliyoruz. Devrim’in birinci haftasını kutlayacağız. Tamam, anayasayla parlamento kaldırıldı, diktatör gitti. Ama daha taleplerimiz var. Bunca yıldır altında yaşadığımız olağanüstü hali de kaldırsın asker, siyasi tutukluları da serbest bıraksın. 30 küsur bin kişi hapiste yatıyor, bunların çoğu Müslüman Kardeşler’den...”
Askere yönelik kuşku
Ekliyor:
“Evet, askerle sorun yok ama kuşku da var.”
Müslüman Kardeşleri soruyorum. Nargilesini fokurdatırken lafı uzatmıyor:
“İhvan, Müslüman Kardeşler de demokratik düzenin bir parçacı olacak, yarışacak. İktidara gelip de, gitmemek olmaz. Ayrıca şunu da aklınızdan çıkarmayın. Müslüman Kardeşler’in oyu da serbest bir seçimde ancak yüzde 15-20 olur, daha fazla olmaz.”
Siyah cübbeli, kırmızı sarıklı.
Hoş sohbet, güleryüzlü.
El Ezher ulemasından, cami imamı. Vakıflar Bakanlığı’nda görevliymiş.
Devrimi sevdiği anlaşılıyor.
Ama El Ezher’in bu kez rejim yanlısı tavır alarak kötü sınav verdiği kanısında. Oysa geçmişte Napolyon’a, İngilizlere isyan meşalesini El Ezher’in yaktığını söylüyor.
Şöyle devam ediyor:
“Biz de meydana, Tahrir’e indik. Diktatörlüğe, fesada, yoksulluğa karşı çıktık. Biliyoruz, şu an yetki orduda. Ama bu geçici bir durum. Nasıl şekillenecek, göreceğiz. Zaman tanımak lazım. Onlara çalışma imkânı vermek lazım.”
30 yaşında bir genç.
Üniversite mezunu ama işsiz yedi yıldır.
Devrimi o da sevmiş:
“Umutluyum. İnşallah çok şey değişecek. Orduyu seviyoruz ama... Sürekli olarak siyasetin içinde kalacağına da ihtimal vermiyorum.”
Meydanın tam orta yerinde bir kız.
Kırmızı türbanlı, neşe saçıyor.
İki elinde iki Mısır bayrağı. Benim yaklaştığımı görünce sallamaya başlıyor.
Bu arada çevremize toplanan kalabalık büyüyor. Kırmızı bereli askeri polisler ise yanımızda bitiyor. Anlaşılan, Tahrir Meydanı’nın Adalet Sarayı’na bakan tarafında toplantı yasağı var.
Amerika ders alacak
36 yaşındaki Sağlık Bakanlığı memuru dert yanıyor bu arada:
“En büyük sıkıntımız maaşlar, geçinemiyoruz. Ayrıca bugüne kadar halkın görüşü hiç alınmadı. Kırk yıldır olağanüstü hal altında yaşıyoruz, kaldırılsın.”
Simitçinin adı İd, yani Bayram.
Sabah sabah gayet keyifli, feylesof gibi konuşuyor:
“Dünya değişiyor, Mısır da değişecek tabii... Amerika da bizden ders alacak.”
Askeri polis tepemizde.
Ellerinde uzun copları sallamaya başladılar bile...
Çaresiz dağılıyoruz.
Kırmızı türbanlı genç kız elindeki Mısır bayraklarını bana doğru sallarken bağırıyor:
“Ordumuzu seviyoruz, bize iyi davrandı. Şimdi gidelim ama yarın (bugün) yüz binlerle yine dolduracağız bu meydanı, devrimin haftasını kutlayacağız. Türk kardeşlerimiz, sizleri de bekliyoruz yarın cumaya...”
Biz de Tahrir’de olacağız cuma günü.
Yazılar bir süre Kahire’den...
Mısırlılar Hasan Cemal’e ‘Gerekirse yine sokaklara çıkarız’ diyor.