Gündem

Hangi özür, hangi tazminat?

Erdal Güven, Mavi Marmara baskını sonrası İsrail'in özür dilemeyeceğini ve tazminatı da vermeyeceğini yazdı.

13 Ağustos 2010 03:00

T24 - İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Mavi Marmara'ya düzenlenen baskın konusunda, atılan adımları savunarak Türkiye'nin tavrını eleştirirken, "Sürekli diplomatik çabalarımıza rağmen, Türk hükümeti nihayetinde Marmara'nın deniz ablukasını ihlal etmesini önleme girişiminde bulunmadı" savunmasını yapmıştı. Türkiye'den özür dilemeyeceklerini her fırsatta yineleyen Netanyahu, BM'nin oluşturduğu komisyonda İsrail askerlerinin sorgulanmasına da karşı çıktı.

Radikal gazetesi yazarı Erdal Güven, 9 Türk'üm yaşamını yitirdiği baskın sonrası İsrail'in özür dilemeyeceğini ve tazminatı da vermeyeceğini yazdı. Güven'in bugünkü ( 13 Ağustos 2010) yazısı şöyle:

İsrail’in Mavi Marmara baskınına ilişkin başlattığı inceleme sürecinden ne çıkacağı belli değil, ama ne çıkmayacağı belli oldu bile: Türkiye’nin İsrail’den beklediği özür ve tazminat.

Nerden mi belli oldu? Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Barak ve Genelkurmay Başkanı Aşkenazi’nin baskını incelemekle görevli komisyona art arda verdikleri ifadelerden.

Malum, Türkiye’nin, Mavi Marmara baskınından sonra İsrail’den iki somut talebi vardı. İlki, baskın nedeniyle resmen Türkiye’den özür dilemesi, ikincisi de baskında yaşamını yitirenlerin yakınlarına maddi ve manevi tazminat ödemesi.

Ankara’nın, Dışişleri Bakanı Davutoğlu başta olmak üzere açık ve resmi kanallardan defalarca dile getirdiği bu talepleri İsrail de yine açık ve resmi kanallardan defalarca reddetti. Hatta İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman, özür dilemesi gereken tarafın Türkiye olduğunu söylemeye kadar vardırdı işi.

Tam da bu zıtlaşmanın yaşandığı günlerde üst düzey bir dışişleri yetkilisinden, özür ve tazminat koşulları yerine getirilmezse üstüne ‘bir bardak soğuk su’ içilmeyeceği söylenmişti bizlere. Ayrıca İsrai’e ‘makul bir süre’ tanındığı, o süre zarfında özür ve tazminat gelmezse, Türkiye-İsrail ilişkilerinin bulunduğu noktadan da geri gideceği belirtilmişti yine aynı diplomat tarafından. Türkiye-İsrail ilişkilerinin halihazırda gelmiş bulunduğu nokta göz önüne alındığında, daha da gerisi ‘kopma’dan başka ne olabilir di ki?

O süre doldu mu yoksa takvim hâlâ işliyor mu bilinmez ancak Netanyahu, Barak ve Aşkenazi’nin ifadelerinden anlaşılan o ki İsrail’in ne özür dilemeye ne tazminat ödemeye niyeti var; üstlerinde bir takvim baskısı da yok.

Her şeyden önce Netanyahu da Barak da, Mavi Marmara baskınını yalnızca meşru görmekle yetinmediğini, aynı zamanda hukuka uygun bulduğunu söyledi. Her ne kadar Netanyahu, işin siyasi sorumluluğunu üstünden atmak istercesine cümleler sarf ettiyse de, altında kendi imzasının da bulunduğu baskın kararının arkasında durdu. Öncelikle Barak’a ve ona bağlı Genelkurmay Başykanı Aşkenazi’ye yıkmak istediği, baskının taktik plan ve tatbikatında ortaya çıkan zaafların sorumluluğuydu.

O zaaflardan da kasıt, baskın sırasında dokuz aktivistin yaşamını yitirmesi değil, İsrail komandolarının güvenliğinin riske edilmesi, bazılarının rehin alınması, bazılarının darp edilmesi. Ve tabii bir bütün olarak bu baskından ötürü, uluslararası alanda İsrail’in başının ağrıması.

Ayrıca hem Netanyahu hem Barak, ayrıntılı biçimde, baskın öncesinde ‘üst düzey Türk yetkililerle’ temasa geçtiklerini, olup bitebileceklere ilişkin uyarılar yaptıklarını, Mavi Marmara’nın da içinde bulunduğu altı gemilik filonun rotasını değiştirmesi için devreye girmelerini istediklerini, ancak çabalarının sonuç vermediğini de anlattı.

Aşkenazi’ye gelince... Lafı uzatmaya gerek yok. İsrail Genelkurmay Başkanı’nın Mavi Marmara baskınından çıkardığı tek ders şu: Bir dahaki benzer baskınlarda, güverteyi, askerlerimiz için güvenlikli kılmak için, keskin nişancılar da kullanmalıyız! O da kendince topu sivillere atmayı ihmal etmedi, “Bir kere baskın kararı alındıktan sonra çatışma kaçınılmazdı” diyerek.

Ola ki aksi yönde bir beklentiniz vardır diye yazıyorum: İsrail, bizim korsanlık, terör, haydutluk diye gördüğümüz baskını, meşru müdafaa olarak görüyor. Netanyahu, Barak ve Aşkenazi’nin ifadelerinden çıkan sonuç bu.

Sizce çıkar mı bu gidişattan özür ya da tazminat?

Bence çıkmaz.

Tüm bunların üstüne İsrail Cumhurbaşkanı Peres de, “Filistinlilerle doğrudan görüşmelere başlamak niyetindeyiz. Görüşmeler için en uygun yer de Bulgaristan” demesin mi? Nazire mi yapıyor ne!