30 Mayıs 2025 07:00
Güncelleme: 30 Mayıs 2025 11:32
Türkiye’nin sanatla dolup taşan şehirlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, sergi, atölye gibi etkinlikleri derleyen Haftanın Sanat Rotası, bu hafta otuz altıncı sayısıyla sizlerle. Bu haftanın derlemesinde birbirinden farklı sergiler ve tiyatro oyunları yer alıyor.
Her hafta cuma günü yayımlanan Haftanın Sanat Rotası'nda bu hafta 31 Mayıs-6 Haziran tarihlerindeki etkinliklerine yer veriliyor.
İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat etkinlikleri:
-İçimizdekiler, Elimizdekiler
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Programı, Derya Yücel koordinatörlüğündeki “ART312 Sergi Projesi ve Uygulaması” dersinin bu seneki teması “insan” ve bu tema çerçevesinde ortaya çıkan sergi projesi de insanın yaşamla, hafızayla, tarihle ve toplumla ilişkisini kayıp, melankoli, eylem ve direniş kavramlarıyla birlikte merkezine alıyor. Farklı jenerasyondan, farklı bakış açılarıyla ve farklı mecralarla çalışan 10 sanatçıyı bir araya getiren “İçimizdekiler, Elimizdekiler” başlığındaki sergi, Kasa Galeri’de izleyicilerle buluşuyor.
Bugünün dünyasında; gözetim, bastırma ve yönlendirme biçimleri, bireyin hem gündelik hem de toplumsal hayatını şekillendiriyor. “İçimizdekiler, Elimizdekiler”, bu kayıpların yasını tutarken aynı zamanda çatışma, direniş ve yeni kolektif birliktelikler kurmanın olanaklarını araştırıyor. “İçimizdekiler, Elimizdekiler” sergisi 30 Mayıs'tan 20 Haziran'a kadar sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.
Sergiye Katılan Sanatçılar: Burak Delier, Hatice Karakaş, Elçin Acun, Hakan Gürsoytrak, Samet Berberoğlu, Kardelen Semerci, Nilüfer Kalem, Doğu Özgün, Ömer Sedat Yenidoğan, Memed Erdener.
ART312 Ekibi: Aayisha Bint İsmail, Kamuran Selin Bozkurt, Şeyma Candan, İrem Çolakoğlu, Şule Cihan Eroğlu, Duygu Kaya, Ayberk Köklü, Kaan Mağlay, Mey Sırmaçek, Karya Üner, Ayşenur Yavuz ve Zeynep Yıldız.
-365 Mevsim / Jorinde Voigt
Sanatçının pratiğinde yeni bir döneme işaret eden sergi, 2023’ten bu yana ürettiği yağlıboya resimlerini ilk kez izleyiciyle buluşturuyor. Yeni eserlerin yanı sıra, Voigt’un imzası haline gelen paslanmaz çelik heykelleri ve büyük ölçekli resimleri de sergide yer alıyor.
Zaman, mekân, hareket ve algı gibi kavramları müzik, felsefe ve fenomenolojiden beslenen bütünlüklü bir temsil sistemine dönüştüren yapıtlarıyla tanınan sanatçı uzun yıllardır mürekkep, kurşunkalem, suluboya, kolaj ve heykel gibi malzemelerle yapılandırılmış kompozisyonlar üretiyor. Bu sergisinde bakışını içe, doğrudan deneyimin kendisine çeviren sanatçı, yağlıboyayı seçerek resmettiklerini bedenselleştirdiği bir deneyim sunuyor.
-Elma Dalı / Mustafa Orkun Müftüoğlu
Sergi, doğayı bir gözlem nesnesi olmaktan çıkararak geçmiş, şimdi ve geleceği aynı yüzeyde katmanlaştıran bir yaklaşım sunuyor. Sanatçının natüralist teknikle inşa ettiği figüratif kurgular, yalnızca doğayı değil, yaşamın döngüsünü ve çürümeyle serpilenin iç içeliğini anlatan güçlü metaforları da içeriyor. Sanatçının yapıtları, klasik natürmort geleneğinin ötesine geçerek yaşam, zaman ve varoluş üzerine felsefi bir sorgulama alanı açıyor.
-Hatırladığım Kadarıyla / Ecemnaz Dalmaz
Sergi görsel anlatı, arşiv eksiklikleri, yeniden yapılandırılmış fragmanlar ve bilinçli boşluklar etrafında biçimleniyor. Pratiğinde bilinci yalnızca zamansal bir mesafe değil; mekânsal, dilsel ve duygusal bir müdahale alanı olarak ele alan sanatçı Martch Art Pera'daki bu sergisinde bilinçli boşluklar, arşivden dışlananlar, tekrarsız hareketler ya da tamamlanmamış anlatılara yer veriyor.
Sergi yerleşiminde bir oda bilincin yüzeyine, bir başka oda ise bilinçdışının engebeli katmanlarına tekabül ediyor. Serginin merkezinde ise sanatçının eserlerinde sıkça karşılaştığımız, dinozordan evrimleşen kuş imgesinin bulunduğu ahşap eser yer alıyor. Serginin küratörlüğünü Serra Çevik üstleniyor.
-Woyzeck
Franz Woyzeck bir askerdir ve yüzbaşı berberi olarak hizmet vermektedir. İhtiyaç ve varoluşsal korkularla hareket ederek, kendisine yalnızca bezelye yemesine izin veren bir doktor tarafından tıbbi test konusu haline getirilmesine izin verir. Ve sonra onu rahatsız eden şizofreninin sesleri ve semptomları var. Ve Woyzeck’in sevgilisi ve Bando’nun davulcu çavuşuna âşık olan çocuğunun annesi Marie.
Büchner’in dram fragmanında, insan varoluşunun bedelini ödeyen tüm karakterler sürükleyici, baskıcı ve mazlumdur. Kurbanlar ve failler.
Henüz 23 yaşında olan Georg Büchner, Woyzeck adlı oyununu görsel olarak çarpıcı ve zamanına göre vizyoner bir oyun olarak yazmayı başarmış.
Alman edebiyatının en ünlü metinlerinden biridir.
Woyzeck’i, Woyzeck’in yanında Doktor, Yüzbaşı ve Marie figürlerinin ön plana çıktığı insandaki hayvan hakkında bir drama – gerilim türü olarak tek kişilik bir formda sahneliyoruz. Woyzeck, insanın ilkel öfkesi ve onun uçurumları için bir arayış olarak seyircinin kendisiyle empati kurmasını isteyecek…
-Baştan Çıkarıcının Günlüğü
Yaşadığımız bu dünyanın arkasında, gerilerde bir yerde bir başka dünya daha vardır; insan şeffaf bir tül ardından bakar gibidir ve tülden bir dünya görünür, daha hafif, daha ruhani, gerçek dünyadan farklı niteliklerde. Birçokları kendilerini bedensel olarak var oldukları bu dünyadan ziyade o diğer dünyaya aitmiş gibi hissederler.
Baştan çıkarıcı, hayatını şiirsel bir şekilde yaşama görevine adamış biri. Hayatı ilginç kılan deneyimleri bulmak için ziyadesiyle gelişmiş uzuvları ilgi çekici. O, anın estetiğinden kendince keyif almak, sonra da kendinin estetik keyfine varmak için gerçekliği bir araç olarak kullandı.
Gerçeklik, yeterli bir dürtü değildi onun için, o gerçeklikle birlikte yükselemezdi, zayıf olduğu için değil, hayır, o çok güçlüydü aslında bu güçtü onun illeti. Gerçeklik onun için anlamını yitirince korumasız kalırdı, işte ondaki kötülük bunda gizliydi.
-Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali'nin ölümsüz romanı Kürk Mantolu Madonna 5. Sezonda Tiyatro Sahnesinde...
İstanbul Tiyatro Topluluğu repertuarında uyarlamasını 2 yıllık bir çalışma ile yapıp ülkemizin saygın yazarlarından Sabahattin Ali'nin önemli eserlerinden Kürk Mantolu Madonnanın derin dramatik yapısını sahneye tasarlayarak 5. Sezonda seyirciyle buluşmasını sağlıyor... Bazen hayatın içinde gözümüzün önündeki insanlara olan önyargılarımız bize onları gerçekten tanımaya fırsat vermeyebilir, göremediğimiz ya da yanlış baktığımız fikirler yaratabiliriz, yazar da romanında bizlere insanların aslında birbirlerine besledikleri önyargının aslında birer zaaf olduğunu ıspatlarcasına yüzümüze vuruyor... Ve dizelerinde ''İlk defa aldığımız bir peynirin cinsi hakkında yorum yapmaya çekinirken yeni tanıdığımız bir insan hakkında neden bu kadar kolayca hüküm verebiliyoruz..." diye sorar ve ''Muhakkak bütün insanların birer ruhu vardı ama bir çoğu bunun farkında değildi ve yine farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile duymadan meydana çıkabiliyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk''. Ya siz ruhunuzun bir benzerini buldunuz mu?
-Phol Ende
Daha insanlığın var olmadığı kaos ortamında varoluşunu sorgulayan, kozmik bir varlık olan şaman vardır. Şaman zamansızlığa ve bedensiz oluşuna isyan ederek, yaradana seslenir. Koro şamanı hep durdurmaya çalışır ama nafile; O hep isyan eder hep söylenir. Tanrı ya da Tanrılar, Şamanın isteğine cevap vererek ona bir beden verirler. Şaman artık yoktur ve Phol Ende adıyla varlık bulmuştur. Önce çok mutlu olan Phol, yine söylenerek, soyunu devam ettirecek ve güzel arkadaşlık edecek bir varlık ister. Sonunda bu isteği de yerine gelerek; Vodonna isimli dişi varlıkla mutluluğu yakalarsa da, insanlığın gelmesiyle, acı ve çaresizliklerde başlar. Bu duruma son verme gücü olmayan PHOL ENDE ne yazıkki yeniden zamansız boyutuna VODONNA ile birlikte akıp giderler.
Oyun Agnostik İlahi Trajedi olarak ele alınmış olsa da, ufak ufak sorgulamalar ile derin bir katharsis yerine yani seyircinin arınmasını değil de, içsel sorgulamasını önde tutmaktadır. Bu yüzden Grotesk anlatımla dramatik kurgu gerçekleşmiştir.
-Nihayet Bitti
Nietzsche, "Beni öldürmeyen şey güçlendirir" demeden önce, bu sözleri düşünen bir adam... Kendini öldürmeye karar veren bir iş adamı, bir koca, bir çocuk, bir hasta, bir yazar ve hayal ettiği her şey olan ama hiçbirinden tatmin olamayan bir şizofren. Kendi çıkmazında debelenen, hayatına anlam arayan bir hikaye anlatıcısı. Bu oyunda, onun kendi hikayesini dinleyeceksiniz.
Peter Turrini’nin Nihayet Bitti adlı eseri, bireyin içsel mücadelelerini, yaşamı sorgulamasını ve kaçınılmaz sona doğru gidişini çarpıcı bir şekilde sahneye taşıyor. Karakter, hayatın derinliklerinde sayarken, bin'e kadar ulaşacak ve her şey bir anda değişecek. Hayat, ölüm, yalnızlık ve umutsuzluk arasında gidip gelen bu hikaye, izleyenleri kendi iç dünyalarına dönmeye davet ediyor.
-İvan İlyiç'in Ölümü
Başkalarına göre ben sadece çok hastayım. Hastalık sadece bir yalan. Ölüm öncesini kaplayan koca bir yalan; onların korkunç, muhteşem ölüm olayını ziyaretleriyle örtmeye çalışarak, gündelik bir şeye indirgedikleri bir yalan… Bırakın şu yalanları! Ölmekte olduğumu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Yalan söylemekten vazgeçin bari!
Ta gerilerde, hayatının başlangıcında, aydınlık bir nokta vardı. Sonraları bu nokta karardıkça karardı. Hem de gittikçe artan bir hızla... Ölüme olan mesafenin karesiyle ters oranlı bir hızla yere düşen bir taş gibi. Çoğalan bir yığın ıstırap, daima artan bir hızla sona, en korkunç ıstıraba doğru tepetaklak inmek… Hayat.
Ölümü son bilenlere…
-Herkes Kocama Benziyor
“Yok, o geceden beri bir rahatladım ama içim de sanki daha tam soğumadı. Anlamıyom, öfkem öylece alaftan top gibi duruyomuş içimde. Acık soğudu. Amma bazı bazı yine fena oluyom. O geceden beridir bir şey yapıştı. Kafam durmuyo, ha bire çalışıyo. Kafam beynim hep uyanık. 'Arada sus kız.' diyom. Ne bileyim, ben kadınsam kafamın içi de kadındır herhalde diye öyle söylüyom. Gözleri cin gibi açık bir kadın.”
Bir pavyonda tuvaletçilik yapan Ayten, kurulduğu makamında birer birer anlatıyor. Buraya nasıl “düştüğünden”, onu terk eden kocasından, kederinden, hevesinden, çok sevdiği pavyonda çalışan diğer ahbaplarından ama en çok da öfkesinden… Geçmişte tanımlayamadığı, anlamına parça parça ulaştığı o öfke bir gün tuvaletin buzlu camı gibi kırıldığında, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
-Şeyh Bedreddin Destanı
Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı!
Anadolu Üçlemesi’nin ilk oyunu, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla Mayıs ayında seyircisiyle buluşuyor! Oyun; bir alim ve mutasavvıf olan Bedreddin’in düşüncelerinden yola çıkarak adalet ve eşitlik mücadelesine ışık tutuyor. Bedreddin’in yaktığı ateş, hâlâ ezilen halkların ve bireylerin içinde yanmaya devam ediyor...
Toprak Sahne Tiyatrosu , Kenan Özsever’in yönetmenliğinde ilk olarak Nazım Hikmet’in “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı”nı, ardından “Kuvayi Milliye Destanı” ve “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserlerini “Anadolu Üçlemesi” adıyla seyirciyle buluşturmaya hazırlanıyor. Bu toprakların emeği, umudu ve direnişi sahnede yeniden hayat buluyor...
-Hayal Satıcısı
“Önce istediğine kendin inanacaksın, sonra başkalarını inandıracaksın, inanmayanların da kafasını kıracaksın”
Odun Kral
Bir fal kahvesi, iki yaşam arasına sıkışıp kalmış bir kadın, gelenler-gidenler, içinde bulunduğu cendereden çıkamayanlar...
Hayal Satıcısı, gerçek bir yaşam hikayesinden yola çıkarak kadınlığın ezberlenmiş söylemlerine ayna tutar. Hapsoldukları bu dünyadan çıkışı engelleyen görme biçimini, özellikle de eril dili ve yarattığı körlüğü sorgulatma çabasındadır. Oyunda da söylendiği gibi “Erkek dediğin katil olur olmasına ama kurban olamaz asla.”
© Tüm hakları saklıdır.