T24 - İkinci ''Ergenekon'' davasında tutuklu yargılanırken milletvekili seçilen Prof. Dr. Mehmet Haberal ile gazeteci-yazar Mustafa Balbay'ın tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararda, ''Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, Anayasa'nın 83/2. maddesinde belirtilen tanımın mefhumu muhalifinden de anlaşılacağı üzere, Meclisin kararı olmadan tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir'' denildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyetinin kararında, sanıklar Haberal ile Balbay'ın avukatlarınca 20 ve 21 Haziran'da mahkemeye sunulan tahliye talepli dilekçelerde, bu sanıkların milletvekili seçilmeleri nedeniyle serbest bırakılmalarının istendiği belirtilerek, Haberal ve Balbay'ın, ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'', ''TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' gibi suçlardan dolayı yargılandıkları hatırlatıldı.
TALEPLERİN 1982 ANAYASASI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Tahliye taleplerinin 1982 Anayasası bakımından değerlendirildiği anlatılan ve ''Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suç üstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır'' hükmü bulunan Anayasa'nın 83/2. maddesinin yer aldığı kararda, ''Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete ve kişilere Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir'' hükmü bulunan ''Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması'' başlıklı 14. maddeye de işaret edildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİNİN EMSAL KARARLARI
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde milletvekili seçilen ve ''yasa dışı örgüt propagandası yapmak'' suçundan yargılanan bir sanıkla ilgili 15 Ekim 2008'de verilen ''yargılamanın durdurulması'' emsal kararına değinilen kararda, Yargıtayın sanık hakkında isnat edilen suçun Anayasanın 14. maddesi kapsamındaki suçlardan olmadığını belirterek, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin ''yargılamanın durmasına'' dair verdiği karara Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazı reddettiği aktarıldı.
Yine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan ve bu sırada yapılan genel seçimlerde milletvekili seçilen bir sanıkla ilgili, sanığın yargılamasının durdurulması talebine ilişkin mahkemenin kabul kararı verdiği, bu kararı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, ''suç tarihinden sonra milletvekili seçilen sanık hakkında seçimden önce soruşturma başlatıldığı, bu nedenle Anayasanın 83. maddesinin 2. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında ve yasama dokunulmazlığı dışında kaldığı'' gerekçeleriyle mahkemenin kararını bozduğu ifada edildi.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin benzer nitelikli 4 Şubat 2008 ve 22 Mart 2010 tarihli kararlarına da değinilen kararda, milletvekili seçilen sanıkların suçlarının Anayasanın 83. maddesinin 2. ıkrasının 2. cümlesi kapsamında olması ve suçlarının yasama dokunulmazlığının dışında kalması gerekçeleriyle, sanıklar hakkındaki yargılamanın durdurulması talebinin reddedildiği anlatıldı.
DOKUNULMAZLIK KAPSAMI DIŞINDAKİ SUÇ ÜSTÜ HALİ
Yasama dokunulmazlığının kişisel ve fiili yönden değerlendirilmesi gerektiği belirtilen kararda, dokunulmazlığın kişisel bakımdan Meclis çalışmalarının engellenmemesi amacıyla yapılan bir düzenleme olduğu ve eylemler bakımından da milletvekillerini sadece cezayı gerektirir eylemlerinden dolayı girişilebilecek cezai takibata karşı korumak amacı taşıdığı ifade edildi.
''Yasama dokunulmazlığı, yasama organı üyelerinin korkusuzca görev yapabilmelerini sağlamak, fonksiyonları nedeniyle suçlanmalarını engellemek, basit suç atmalarla görevden kalmalarını önlemek amacıyla belirli bir siyasal süreç içerisinde oluşmuş bulunan bir Anayasa kuralıdır'' ifadesi kullanılan kararda, yasama sorumsuzluğunun Anayasa'nın 83. maddesinde ''Yasama dokunulmazlığı'' başlığı altında düzenlendiği belirtilerek, Yargıtay'ın bir kararına göre yasama sorumsuzluğunun şahısa bağlı bir imtiyaz sağlamadığı, mutlak değil nisbi ve kamu yararı gözetilerek Anayasaya konulmuş kamu düzenine ilişkin bir mekanizma olduğu dile getirildi.
Günümüz hukuk sistemlerinde, milletvekillerinin yasama faaliyetlerine katılmalarını, Meclis çalışmalarını ve muhalefet işlevlerini rahatlıkla yerine getirmelerini engelleyebilecek cezai işlemlerin yasama dokunulmazlığı kapsamına alınmasının genel uygulama olduğuna işaret edilen kararda, bütün çağdaş anayasaların, kural olarak ağır cezayı gerektiren suç üstü halini yasama dokunulmazlığı kapsamı dışında tuttuğu ve ağır cezayı gerektiren suç üstü halinin yasama dokunulmazlığından ayrık tutularak kapsam dışına çıkarılmasının çağdaş hukuk sistemlerinin benimsediği bir uygulama olduğu aktarıldı.
Çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında da benzer bir düzenleme bulunduğu aktarılan kararda, ağır cezayı gerektiren suç üstü haline ek olarak Anayasada, Anayasanın ''Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması'' başlığını taşıyan 14. maddesi kapsamına giren durumların da yasama dokunulmazlığının istisnaları arasında sayıldığı kaydedildi.
'RET KARARI, ANAYASANIN RUHUNA UYGUN'
Anayasanın 14. maddedeki durumları istisna tuttuğu ve yasama dokunulmazlığı kapsamı dışına çıkardığı ifade edilen kararda, Anayasanın Meclisteki çalışmalara katılması engellenen milletvekiliyle ilgili durumu, doğrudan ve gecikmeksizin Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorunluluğu getirdiği de hatırlatıldı.
Mahkemenin Anayasa ve yasalardaki hükümleri uygulamakla yükümlü olduğu, bu durumun hüküm altına alındığı Anayasanın 6/3. maddesine göre, hakimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatleri çerçevesinde hüküm verdikleri belirtilen kararda, yine aynı maddeye göre bu mahkemenin de devlet yetkisini kullanırken kaynağını Anayasadan aldığı anlatıldı.
Kararda, şu ifadelere yer verildi:
''Anayasamızda ve CMK'nın 100. ve devamı maddelerinde tahliye nedeni olarak sayılmayan bir nedenden dolayı tahliye şartları oluşmayan tutuklu sanığın tahliye edilmesi durumunda mahkememiz, yasalarımızın tanımadığı bir yetkiye dayanarak sanığı tahliye etmiş olacaktır ki, böyle bir işlemi kimse mahkememizden beklememelidir. Dolayısıyla tahliye şartları oluşmayan tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi, Anayasamızın lafzına ve ruhuna uygun düşen bir karardır.
Ağır cezayı gerektiren suç üstü halinde yakalanan veya seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki suçları işlediği iddia olunan milletvekilinin, isnat edilen suç nedeniyle dokunulmazlığı söz konusu olmayacaktır. Anayasanın 83. maddesinde belirtilen dokunulmazlık kapsamı dışında bırakılan hususlardan birinin varlığı halinde, milletvekili seçilen kişinin soruşturma ve kovuşturma kapsamında tutuklanması veya tutuklu olan milletvekilinin tutukluluk halinin devamına karar verilmesi için Meclis kararına gerek yoktur. Hangi tür karar verilirse verilsin, verilen kararın Meclise bildirilmesi yeterli olacaktır.''
Kararda, Anayasanın 83. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen ağır cezayı gerektiren suç üstü halinde yakalanan veya seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesinde yasaklanan amaçlar doğrultusunda faaliyet gösterip suç işleyen milletvekillerinin, söz konusu suçla sınırlı olmak üzere yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı belirtildi.
CUMHURİYETİN VARLIĞINA KAST ETMEKLE SUÇLANAN MİLLETVEKİLİ
Anayasanın 14. maddesinin Türkiye Cumhuriyetinin varlığı için olmazsa olmaz unsurları ortaya koyduğu vurgulanan kararda, bu noktadan hareket edildiğinde, kanun koyucunun, milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanmasına rağmen, dokunulmazlıktan yararlanmaya devam etmesini kamu yararına aykırı gördüğü kaydedildi.
Sanıkların yargılandıkları davayla ilgili soruşturmaya 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. dönem milletvekili genel seçimlerinden çok önce başlanıldığı, haklarındaki sevk maddelerinin ağır cezalık ve CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan suçlarla ilişkili olduğu belirtilen kararda, ''Tutuklu sanıklar Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay'ın milletvekili seçilmekle kaçma şüphelerinin kalmadığı savı, sübjektif bir değerlendirmedir. Bunun yanında mahkememizin bugüne kadarki tutukluluğun devamı yönündeki kararları yalnızca kaçma şüphesine de dayandırılmamıştır'' denildi.
Dosyadaki sanık sayısının çokluğu nedeniyle delillerin tamamının toplanmadığı aktarılan kararda, Haberal ve Balbay ile irtibatlı olduğu iddia edilen diğer sanıkların savunmalarının da henüz alınmadığı, tanıkların dinlenmesine ve kovuşturmanın diğer aşamalarına da daha sonra geçileceği kaydedildi