Yazar İsmet Berkan, Ergenekon soruşturmasına kaynaklık eden açıklamalarıyla gündeme gelen ve son olarak MİT'te çalıştığı iddia edilen Tuncay Güney'in yaşanan olaylardaki rolünü sorguladı. Güney'in, 12 yıl önce Susurluk'u olduğundan küçük hale getirmekte rol oynadığını ileri süren Berkan, Güney'in bu kez de Ergenekon'da nasıl bir rol oynadığının merak edildiğini yazdı. İşte Berkan'ın Radikal'deki (28 Kasım 2008) yazısı:
Tuncay Güney’in rolü
Kaderin cilvesi işte. Halen Ergenekon soruşturmasından tutuklu olarak cezaevinde hakkında dava açılmasını bekleyen gazeteci Tuncay Özkan, bundan
12 yıl önce, Susurluk kazası ve skandalının Türkiye’yi sarstığı günlerde, bir gün elinde
bir dizi fotoğrafla çıkagelmişti.
Fotoğraflarda, Susurluk skandalının başkahramanları, Abdullah Çatlı, İbrahim Şahin ve Ayhan Çarkın gibi isimler hep birlikte göbek atıyorlardı. Göbek atma vesilesi, bir başka özel timci arkadaşlarının oğlunun sünnetiydi. Fotoğraflar Radikal’de ve Kanal D Haber’de yayınlandığında yer yerinde oynamıştı.
Önceki gün, o zamanlar Tuncay Özkan’ın Kanal D Haber’deki yöneticisi olan, halen Star Haber Genel Yönetmeni Uğur Dündar’a, bu fotoğrafların nasıl elde edildiğini hatırlayıp hatırlamadığını sordum, “Tuncay Özkan bunları Akşam gazetesinde çalışan iki
muhabirden aldığını söylemişti” dedi.
O iki muhabirden biri Tuncay Güney’di! Yani, bugün Tuncay Özkan’ın tutuklu olmasına neden olan soruşturmanın baş aktörlerinden biri!
***
12 yıl önce Radikal’de o fotoğrafları yayımlarken, Susurluk’un aslında herkes tarafından bilinen bir yönünü artık inkâr edilemez bir gerçek olarak insanların beynine kazıyacağımızı düşünüyorduk. Yani, yıllardır aranan bir katliam suçlusu olan Abdullah Çatlı ile devletin resmi polis üniformasını giyen, hatta polis teşkilatında çok önemli bir yerde yöneticilik yapan insanların bağını kanıtlıyorduk.
Bugünden dönüp geriye baktığımda, Susurluk olayıyla ilgili olarak sadece o polislerin ve Abdullah Çatlı’ya bir yerden değen insanların yargılanıp mahkûm olduğunu görüyoruz. O grupta en büyük eksik Mehmet Ağar’dı, şimdi o da yargılanacak.
Ama Susurluk sadece Emniyet teşkilatının içinde yuvalanıp sonra da ‘kötü yol’a düşen isimlerden ve onların yaptıklarından ibaret değildi ki... İstanbul’da, Kocaeli-Sakarya arasında, Güneydoğu’nun dört bir yanında, PKK ile ilgili veya PKK’ya destek olduğu öne sürülen yüzlerce kişi faili meçhul cinayetlere kurban gitmişti. Bu cinayetlerin önemli bir bölümü Hizbullah tarafından işlenmiş veya Hizbullah’a işlettirilmişti ama geri kalanları ‘Susurluk’ kapsamında değerlendirilmeliydi.
Nitekim, 1997 yazında, biraz da Susurluk’u çözme iddiasıyla Başbakan olan Mesut Yılmaz, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu, orada da spesifik olarak Kutlu Savaş’ı görevlendirdi. Kutlu Savaş, meşhur raporunda bu faili meçhul cinayetler dahil pek çok olayı salt devletin arşiv bilgilerine bakarak bile çözdü. Ama Başbakanlık tarafından yazılmış resmi bir rapora konu olmasına rağmen bu cinayetlerle ilgili ne tek tek ne de bir çete davası açıldı.
Susurluk, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in deyimiyle ‘devletin rutin dışına çıkması’ olayıydı. ‘Rutin dışı’ndan kasıt ‘hukuk dışı’ elbette. Hukuk dışına da sadece Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki özel birim çıkmadı, Milli İstihbarat Teşkilatı da çıktı, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesindeki JİTEM de çıktı.
Ama yargı önüne, biraz da Tuncay Güney’in ortaya çıkardığı, bizim de yayımladığımız fotoğraflar yüzünden sadece polisler çıkarıldı, JİTEM ve MİT bırakın yargılanmayı incelenmedi bile.
Bugün Ergenekon davası iddianamesini okuduğumuzda, savcıların Tuncay Güney’in
2001 yılında İstanbul polisine verdiği ifadeye büyük ölçüde yaslandıklarını görüyoruz. Ergenekon’un temel belgesi kabul edilen ‘lobi’ başlıklı dokümanın yazarı veya yazarlarından biri de büyük ihtimalle Güney’in kendisi.
Ve şimdi Tuncay Güney’in kurumsal olarak MİT’le değilse bile MİT’in o dönem önde gelen bir mensubu olan Mehmet Eymür’le ilişkide olduğunu, JİTEM’in içine sızan bir ‘ajan’ olduğunu iddia etme noktasına geldik.
Bundan 12 yıl önce Susurluk’u olduğundan küçük hale getirmekte bir rol üstlenen Tuncay Güney’in bu kez de Ergenekon’da nasıl bir rol oynadığını merak ediyor insan.
Bundan 12 yıl önce, Susurluk bağlamında bir polis-asker mücadelesi vardı. Hanefi Avcı, Meclis Komisyonu’na verdiği ifadeyle MİT ve JİTEM’i de deşifre etmişti ama kimse üstüne gitmedi, yani bir anlamda polis o gün girdiği kavgayı kaybetti. Bugün, Ergenekon bağlamında yürütülen soruşturmaların polise hiçbir yerinden değmemesi benim ilgimi çekiyor doğrusu.
Acaba 1997’de MİT’te Mehmet Eymür ve birimi tasfiye edilince açıkta kalan Tuncay
Güney kendine başka ve yeni bir ‘koruyucu’ ve ‘patron’ mu aradı? Acaba Güney, Türkiye’den kaçtığı güne kadar JİTEM içinde ajanlık faaliyetlerini sürdürdü mü? Sürdürdüyse,
yeni ‘patron’u kim veya kimlerdi?