Taha Akyol
(Hürriyet, 3 Mayıs 2012)
Fethullah Gülen hareketine bağlı okulların arkasında ne var?! Yurtdışında ilk defa 1991’de Azerbaycan’da okul açıldığına göre, bunlara otuz yılda dünyada bu kadar yaygınlık kazandıran güç nedir?!
Bu okulların arkasında emperyalizmin “yeşil kuşak” teorisi ya da “ılımlı İslam projesi” olabilir mi?! Fakat “yeşil kuşak” teorilerinin çok konuşulduğu Soğuk Harp döneminde bu okullar, bu hareket yoktu! Bush yönetimi 2001’de radikal İslamcılara karşı laik hukuku benimseyen “ılımlı İslam” teorisini ortaya attığında, bu okullar yirmi yıllıktı! Hem bu kadar gönüllü öğretmen ve toplumsal bir taban olmadan hangi siyasi güç böyle bir hareketi yaratabilirdi?
Bir ‘toplumsal taban’ söz konusu olduğuna göre, sosyoloji açısından bakmak gerekir.
Protestan tarikatları
Sosyolog Max Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı kitabı sosyolojinin temel eserlerindendir. 19. yüzyılda şehirleşme, sanayileşme, eğitimin yaygınlaşması ve profesyonelleşme sürecinden geçen Avrupa’da Protestanların Katoliklerden daha başarılı olduğunu anlatır.
Katolikler dünyaya çok önem vermemekle; Protestanlar ise dünyada başarılı olmakla “Allah’ın rızasını” kazanacaklarına inanıyorlardı. Katolikler genelde devlet memurluğuna itibar ediyordu. Protestanlar ise “yoğun bir dindarlıkla birleşmiş gelişkin bir ticari zihniyet”e sahipti...
Protestan tarikatlar, mensuplarını “Allah rızası için” dünya zevklerinden uzak durmaya, tasarrufa (sermaye birikimine) ve ticarete yöneltiyordu: “Tanrı Hıristiyanların sosyal hayatta başarılı olmasını isterdi; böylece dünyevi hayat Tanrı’nın isteklerine göre yaşanmış olurdu.”
İbadet heyecanıyla ve dindarlığın hayat disipliniyle çalışan tarikat şirketleri için sofu Protestan kitleler hazır müşterilerdi... Protestan ülkeler bu dinamizmle Katolik ülkeleri geçmişti.
19. yüzyıl, aynı zamanda, dünyanın çeşitli ülkelerinde kolejler açan Protestan misyonerlerin de Katolikleri geçtiği dönemdir.
Weber ve İslam
Weber’e göre İslam, dünya işlerine önem vermeyen, cihat ve ganimeti öne çıkaran bir “siyasi din” olduğu için “kapitalizmin ruhu”na müsait değildi. Müslümanlar kapitalizm çağında geri kalmışlığa adeta mahkûmdu... Kendisi de ‘Weberci’ olan merhum Prof. Sabri Ülgener “Zihniyet ve Din” adlı eserinde bu tezi eleştirdi: Weber İslam tarihinde tezini doğrulayan örneklere bakarak hüküm vermişti. Ticaretin geliştiği dönemlere ve Kuran’ın ticareti teşvik eden ayetlerine dikkat etmemişti...
İşte bugün “Anadolu sermayesi, muhafazakâr sermaye, Anadolu kaplanları” denilen ve MÜSİAD, TUSKON gibi derneklerde kurumlaşan geniş bir girişimci kesim vardır. Bunlar “Allah rızası”nı eski usul ‘bir hırka bir lokma’da değil, ticari başarıda, okul açmada, okulları desteklemede görüyorlar. Weber’in İslam hakkındaki teorisi yanlış çıkmış, fakat “dünyevi konularda dindarca çalışma” diye özetleyebileceğim temel teorisi doğrulanmıştır.
Türkiye’de piyasa ve eğitim
Köylü bir Türkiye’de bu okullar bu kadar öğretmen bulamazdı, sponsorluk yapacak Anadolu kaplanları da yoktu! Köylü zihniyetindeki dindarlar böyle bir harekete ilgi de duymazdı.
Bangui’deki Türk Okulu’nda beslenme saati
Weber’in yazdığı piyasa ekonomisi ve profesyonel eğitim faktörleri bugün İslam dünyasında sadece Türkiye’de ileri düzeydedir. Türkiye’de genel eğitim düzeyi ve girişimci orta sınıf geliştikçe, dindar kitlelerin eski pasif tekke ve katı medrese dindarlığı yerine “okul” ve “girişimcilik” motivasyonlu bu harekete en azından sempati duymaları tabiidir.
Fakat bütün dindarların aynı anlayışı paylaşması gerekmediği gibi, sosyal hayatın seküler olmasını tercih eden kitlelerin bu harekete uzak durması hatta eleştirmesi de normaldir. Zaten modernleşme kaçınılmaz olarak ‘çoğulculuk’ getirir. Yanlış olan, kimden gelirse gelsin, çatışmacı tavırdır.
Fransa’da 1880’li yıllarda pazar ayinine giden öğretmenleri bile ‘antilaik’ diye işten atan keskin laik Başbakan Gambetta, niye Kuzey Afrika’daki misyonerlere büyük destek verdiği sorulduğunda, onların Fransızcayı yaydıklarını söylemişti. Bu modern okullar da Türkçeyi yayıyorlar, unutmayalım.