Yaşam

GÜLEN CEMAATİNİN PARA KAYNAKLARI NEDEN ŞEFFAF DEĞİL

Türk medyasının sorunları, UNESCO ile AB desteğiyle düzenlenen yuvarlak masa toplantısında tartışıldı.

09 Kasım 2009 02:00

T24 – Türk medyasının sorunları, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) ile Avrupa Birliği Komisyonu'nun desteğiyle düzenlenen “Türkiye'de etkin medya öz denetimi ve haber ombudsmanlığı mekanizmaları için yuvarlak masa toplantısı”nda tartışıldı. Yaklaşık 3,5 saat süren toplantıda, aralarında Zaman gazetesinin de bulunduğu çok sayıda medya kuruluşunu bünyesinde toplayan “Fethullah Gülen cemaatinin mali kaynaklar konusunda neden şeffaf olmadığı veya olamadığı” konusu da tartışıldı.


Sabancı Üniversitesi'nin Karaköy'deki binasında düzenlenen yuvarlak masa toplantısının moderatörlüğünü Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi Yavuz Baydar yaptı. Baydar'ın medya sorunlarına ilişkin genel gözlemleri ve toplantının amacına ilişkin konuşmasının ardından Ognian Zlatev UNESCO projesinin tanıtımına yönelik bir sunuş yaptı.


Medyada “finansal stabilite” üzerinde duran ve “Demokratik bir ülkede medya nasıl olmalı” sorusunu yönelten Zlatev, Batı Balkanlar'da medyaya ilişkin profgesyonel standartların düşük olduğuna işaret etti.”Medyada AB standardı” diye bir kurallar manzumesi olmadığını vurgulayan Zlatev, “Ancak bu durum, orada demokratik bir medya işleyişi olmadığı anlamına gelmiyor. Her ülkenin kensine özgü standartları var” görüşünü dile getirdi.

UNESCO projesinin 8 ülkeyi kapsadığını, çalışmalara medya sahiplerinin katılımının da önem taşıdığını anlatan Zlatev, “Umarım bu projenin sonucu Türkiye medyasının yararına olacaktır.


Projenin direktörlüğünü yapan Tarja Turtia, “UNESCO'nun ifade özgürlüğünü yaymaya çalışan yegâne BM örgütü olduğunu” vurguladığı konuşmasında, “Basının özgür çalışması için bilgi özgürlüğü çok önemli” dedi. Turtia, “medyanın etik ilkelere uygun çalışması için etik standartlar geliştirilmesinin büyük bir önem taşıdığını” anlattı.


Şahin Alpay: İtibar kaybının nedenleri



Yuvarlak masa toplantısında sunuş yapan üç gazeteciden biri olan Zaman yazarı Şahin Alpay, konuşmasına “Medyanın saygınlığını nasıl sağlarız, konulu bir toplantıyı Türkiye'deki örgütler değil de UNESCO ve AB'nin yapması ne kadar ilginç” sözleriyle başladı. Katılımcılardan Radikal yazarı Prof. Dr. Haluk Şahin'in “Türkiye'de de 1980'lerde yapılmıştı” itirazı üzerine Alpay, “Unutmuşum. 1980'ler çok uzak ve demek ki o zamandan beri yapılmamış. Üstelik 1980'ler Türkiye'nin askeri yönetim altında olduğu bir dönemi de kapsıyor” karşılığını verdi.


Güven araştırmalarında medyanın en aşağı sıralarda çıktığının altını çizen Şahin Alpay, “Medyada öz denetimi sağlamanın birinci şartı, demokratik bir toplumda medyanın varlığının nedenleri, işlevleri üzerinde durmaktır” dedi.


Şahin Alpay, siyasi, idari, ekonomik güç sahiplerinin kanunlara uygun davranmasının denetiminde medyanın “dördüncü kuvvet” olarak işlevine işaret ettiği konuşmasında özetle şu görüşleri dile getirdi:


“Kanunların ifade-basın özgürlüğünü kısıtlamaması gerekir. Türkiye'de devletten ve hükümetten kaynaklanan sorunlar var. Devlet ve hükümet ayrılığını vurgulamam garip gelebilir, ama Türkiye bürokratik vesayet altında bulunan bir ülkedir. Şimdi hükümet bu vesayetin aşılması yönünde çaba harcıyor. Ancak hükümetin takdirle karşılamadığım taraf, elindeki kamu bankalarının kredileriyle, müteahhit karnesi izinleriyle, kamu ihaleleri ve benzer yöntemleri kullanarak medyaya karşı bir havuç-sopa politikası izlenmesidir.


Medya patronlarından da kaynaklanan önemli sorunlar var. Medyanın demokrasi içindeki işlevlerinden tamamen habersiz veya haberli ama duyarsız patronlar editoryal bağımsızlığı neredeyse ortadan kaldırdılar. Medyada temerküzü önleyen düzenlemeleri kaldırttılar. Sendikaları kaldırdılar, meslek örgütlerini, kendi adamlarını koyarak, öz denetim yapamaz hale getirdiler.


Muhabirliğin desteklenmediği Türk medyasında ne yazık ki haber-yorum ayrımı da neredeyse kaybolmuş durumdadır. Gazeteciler de, mesleki ahlak ilkeleri konusunda ya bilinçsizler ya da bu ilkeleri uygulamaktan kaçınıyorlar...”


ONO Başkanı Pritchard: Depresyona girdiğimi düşündüm


Yuvarlak masa toplantısında bir sunuş yapan Uluslararası Ombudsmanlar Örgütü (ONO) Başkanı Stephen Pritchard, Şahin Alpay'ın konuşmasına atıf yaparak, “Bir önceki konuşmayı dinlediğim zaman bir depresyona girdiğimi düşündüm” sözleriyle başladığı konuşmasında medyada içerden regülasyon-düzenleme yolları konusunda bilgiler verdi.


“Kamu editörleri” olarak da nitelenen okur temsilcilerinin, ilk dönemlerde gazete yönetimlerince “egzotik” bulunduğunu, bu türde bir denetime soğuk yaklaşıldığını anlatan Pritchard, “Oysa ilke çok basit; eğer medya hükümetlere ve devlete karşı sorumluysa okurlarına da sorumlu olmalı, hesap vermeli” dedi.


Mehveş Evin: Bağımsız basın konseyi


Toplantıda sunuş yapan Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin de, “dışarıdan öz denetim” modeli olarak “bağımsız basın konseyi” yapılanması üzerinde durdu. Bağımsız basın konseyleri için Oslo'da katıldığı toplantı hakkında bilgi veren ve İrlanda modelini anlatan Evin, “bu tür bir örgütlenme için Türkiye koşullarında nasıl bir oluşum olmalı, üyeleri kimler olmalı, finansmanı nasıl sağlanmalı” soruları için geliştirilecek yanıtların önemli olduğunu anlattı.


Haluk Şahin'den Alpay'a: Gülen cemaati neden şeffaf değil?


Sunuşların ardından ilk sözü, yuvarlak masa toplantısı davetlilerinden Prof. Haluk Şahin aldı. “İnternet karşısında yazılı basının sonunun tartışıldığı, gazetelerin hayatta kalma mücadelesi verdiği bir dönemde okur temsilciliği gibi konularda odaklanan toplantının gündemini gerçekçi bulmadığını” belirten Şahin, Mehveş Evin'e, Türkiye'deki Basın Konseyi'nin deneyim ve birikiminin ihmal edilmemesi gerektiği yolunda bir eleştiri yöneltti.


Şahin, daha sonra Şahin Alpay'a şu soruyu yöneltti:


“Şahin Alpay Zaman'da çalışıyor. Zaman gazetesi dini bir cemaat olan Fethullah Gülen hareketinin gazetesi. Cemaat için 50 milyar dolara hükmettiği yolunda iddialar var, ama gerçeği bilmiyoruz. Çünkü cemaat bu konuda şeffaf değil. 'Medya devletten ne kadar bağımsız, hükümetten ne kadar bağımsız' diye soruyoruz. Çok yerinde sorular bunlar.Peki dinsel kökenli bir cemaat içinde editoryal bağımsızlık nasıl olur, bu soru sorulmuyor. Yanlış anlaşılmasın, Şahin Alpay benim yakın arkadaşım, ama bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum.”


'Cemaat otoriter laik devlet yüzünden şeffaf olamıyor'


Şahin Alpay, “Büyük bir memnuniyetle karşılıyorum” dediği Haluk Şahin'in sorusuna, özetle şu yanıtı verdi:


“Türkiye'de müthiş bir şey var... İşte Türkiye'de ne kadar kötülük varsa Fethullah Gülen... Bazı gerçekleri görmemiz lazım. Dünyanın her yerinde dini inançlara dayanan toplumsal hareketler olabilir. Örneğin Christian Science Monitor, böyle bir hareketin yayını olarak başlamış, ancak daha sonra ABD'de çok önemli bir referans yayın kimliğine ulaşmıştır. Evet, şeffaflaşmama önemli bir soru. Bu şeffaflaşmama neden olmuyor, diye soruluyor. Bu durum, devletin laiklik anlayışının sonucudur. Ben dindar birisi değilim, ama katı, otoriter laiklik anlayışı böyle bir sonuç doğurmuştur. Fethullah Gülen dine baskı yüzünden 10 senedir Türkiye'de yaşayamıyor. Bu bir din ve vicdan özgürlüğü sorunudur. Fethullah Gülen hareketinin de bu özgürlükten yararlanması gerekir. Şeffalaşamamanın da nedenlerinden birisi budur.”


'Gülen'in modernist dini fikirleri ilgi görüyor'


“Zaman gazetesinin bedava dağıtılarak çok satıyor görüntüsü yaratıldığı” iddialarına da değinen Alpay, şunları söyledi:


“Bedava dağıtım yapılıyor, iddiaları var. Oysa Zaman'ın dağıtımını Doğan grubunun hakim olduğu şirket yapıyor, rakamlar şeffaf. Bugün Zaman Türkiye'de en yüksek tirajlı gazetedir. Fethullah Gülen'in dini fikirleri, kimi tamamen modernist fikirlerdir, günlük ihtiyaçlara cevap veren yorumları vardır ve bu nedenle Fethullah Gülen büyük bir ilgi görmektedir. Cemaate bağış yapan insanlar, Türkiye'deki otoriter-laik devletin başlarına bir bela açacağını düşünerek görünmek istemiyorlar.”


'Fethullah Gülen'e saygı duymayan Zaman'da çalışamaz'


Haluk Şahin'in sorusundaki “cemaat gazetesinde nasıl editoryal bağımsızlık olduğu” bölümü üzerinde de duran Şahin Alpay, şöyle devam etti:


“Editoryal bağımsızlık var mıdır? Fethullah Gülen'i eleştirmek Zaman gazetesinde mümkün değildir tabii. Gülen'e saygı duymayan insanların bu gazetede çalışması mümkün değildir. Ama bu çerçevede bile, mesela benim yazılarıma yıllardır hiç müdahale olmadı. Ancak elbette Zaman da, her fikrin tartışılabildiği bir gazete olmalıdır. Ve Zaman, referans gazetesi olma yolunda en ilerdeki gazetedir. Böyle düşünüyorum.”


Yuvarlak masa toplantısına davetli olan gazetecilerden www.t24.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, Şahin Alpay'ın “Sen ne düşünüyorsun” sorusu üzerine, şunları söyledi:

“Gülen konusu Türk basınının demirbaş tartışma konularından birisidir. Tiraj bilgileri, bütün abonelerin isimlerinin belli olmadığı noktasından hareketle tartışma konusu olageldi. Zaman gazetesinde de editoryal bağımsızlık sorunu var. Ama Türk basınında bu sorun genel olarak var. 'Muhalif' dediğimiz basında da büyük sorunlar var. 'Muhalif' yayın yapmak adına şu anda Türkiye'de etnik, ırkçı kışkırtıcılık anlamına gelebilecek yayınlar yapan gazeteler var.”


Zaman gazetesi editörlerinden Levent Kenez de, Haluk Şahin'e, “50 milyar dolardan söz ettiniz. Elinizde somut bir kanıt var mı” sorusunu yöneltti. Şahin, şeffaf olmadığı için bilemediğini ve sorduğunu belirtti.


Zaman tartışmasının sonunda Şahin Alpay, “Gazete konusunda yapılan şeyler tamamen tevatür. Zaman'ın okuru olmayan bir gazete olduğu, tamamen haksız bir ima” görüşünü dile getirdi.


Aydın Engin: Patronların medya dışı işleri önlenmeli


Katılımcılardan T24 Başyazarı Aydın Engin, medya sahipliği üzerinde durdu. “Medya patronu diye saf bir model yok ortada” diyen Engin, özetle şu görüşü dile getirdi:


“Medya, bazı patronların işini daha iyi götürmeleri için bir silah. Bugün medyada olan Çukurova, Çalık, Doğan grupları çok önemli, çok büyük sermaye grupları. Bu grupların birçok alanda önemli işleri var. Bence medyada öz denetim ve etik ilkelere uygun yayıncılık için başat olacak konu, medya patronlarının medya dışındaki iş yapmalarının önlenmesidir. Medya sahiplerinin medya dışında iş yapmalarının önlenmesine yönelik demokratik talepleri kritik bir önemde görüyorum...”


Ferhat Boratav: Basın Konseyi 'Medya Konseyi' olarak canlandırılmalı


CNN Türk'ten Ferhat Boratav da, RTÜK düzenlemesinden sonra TV'lerdeki izleyici temsilciliğinde patlama olduğunu, ancak uygulamanın çok işlevsel olamadığını anlattı. “Basında öz denetim talabi var mı gerçekten, varsa bu kimin talebi” sorusunu yönelten Boratav, gözlemlerinin böyle bir talebi içermediğini anlattı.”Ortak bir kurumsal örgütlenmeye gitme önerisine karamsar baktığını” vurgulayan Boratav, şunları söyledi:


“Türkiye'de bir Basın Konseyi deneyimi yaşandı. Evet, bu konsey çok yara almış durumda. Bence Basın Konseyi'nin yeniden nasıl canlandırılabileceğinin üzerinde durmalıyız. Bu arada 'Basın Konseyi'nin 'Medya Konseyi'ne çevirmeliyiz. İnterneti kapsamıyor, TV'ler bir şekilde temsil ediliyor, ama etkin değil vs. Konseyi, gerçek bir 'Medya Konseyi' olarak örgütlemek gerekiyor.”


Tartışmanın bu bölümünde medyadaki “çapraz mülkiyet” sorununa değıinen Şahin Alpay, medya sahiplerinin kamu ihalelerine girmelerinin önlenmesi gerektiğini vurguladı. Alpay, “Eğer bir medya grubu medyanın yarısına, reklam gelirlerinin yüzde 60'ına sahipse, orada medyanın görevini yerine getirmesi için şart olan çoğulculuk nasıl sağlanacak? Ferhat'ın sorduğu öz denetim talebinin gazetecilerden gelmesi lazım. Devlete, hükümete, medya patronlarına ve gazetecilere, daha cesur davranarak sesimizi çıkarmalıyız” dedi.


RTÜK Temsilcisi Akkaymak: İzleyici temsilciliği işliyor


Toplantıya katılan RTÜK İstanbul Bölge Müdürü Ebubekir Akkaymak, kurumun getirdiği “izleyici temsilciliği”nin önemli bir işlev gördüğünü, televizyon izleyicilerinin yakınmaları ile yayıncılar arasında köprü kurulduğunu anlattı. Sektördeki görüşleri toplayarak yeni RTÜK yasa taslağını hazırladıklarını anlatan Akkaynak, öngörülen düzenlemede TV-radyo çalışanlarının haklarının da gözetildiğini vurguladı.


Taraf'tan Esayan: Bağımsızlığın bedelini ödüyoruz


Toplantıda söz alan son katılımcı olan Taraf yazarı ve gazetenin editörlerinden Markar Esayan, “Medya; laik, otoriter-totaliter bir rejimin suç ortağı oldu” görüşünü savundu.


İsim vermeden Çukurova medya grubunun patronu Mehmet Emin Karamehmet'in Jandarma Komutanlığı'na çağrılarak “genel yayın müdürlüğü” pazarlığına muhatap edildiğini anlatan Esayan, bağımsızlığın önemini anlattı.


Gazetesinin bağımsızlıktan gelen gücünün altını çizen Esayan, “Bu bağımsızlığın bedelini de 4 aydır maaş alamayarak ödüyoruz. Belki gazetemiz de uzun süreli olamayacak. Ancak medyada bağımsızlığın gücü önemli” dedi.


Toplantıya Today`s Zaman muhabirlerinden Andrew Finkel ile Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürü Ümit Kanoğlu da katıldı. (www.t24.com.tr)