Akşam Gazetesi Yazarı Serdar Turgut, Gülen cemaati ile TSK arasında diyalog kurulması gerektiğini yazdı.
Akşam Gazetesi Yazarı Serdar Turgut, Gülen cemaati ile TSK arasında diyalog kurulması gerektiğini yazdı. Turgut köşesinde “Gülen cemaati ile TSK arasında diyalog kanalları mutlaka açılmalıdır. İki tarafın da birbirlerini daha iyi anlamaya ihtiyaçları var” görüşüne yer verdi.
Yazısında “Eğer Türkiye laik sistemi, cemaatleri yok etme gücü olarak algılamayı bırakırsa, her insan dünya görüşü ne olursa olsun, hangi hayat tarzını seçerse seçsin, birbirine fazla karışmadan huzurlu bir şekilde bir arada yaşamak fırsatını ele geçirecektir” görüşünü savunan Turgut, “ Gerçekten laik demokratik düzen işte o zaman olacaktır” dedi.
İşte Serdar Turgut’un “Cemaat ile TSK diyaloğa girmelidir” (20 Nisan 2009) başlıklı yazısının tamamı…
Cemaat ile TSK diyaloğa girmelidir
Son derece kritik bir konuda yazmaya başladığımın gayet tabii ki farkındayım. Hep çatışmalarla ve 'tehdit' algılamalarıyla yaşamaya alışık olanların bana nasıl saldırabileceğini de biliyorum. Ama 50 küsur yaşının hemen tamamını çatışmaların ve tehdit algılamalarının dünyasında geçirmiş, artık düzgün ve huzurlu bir şekilde yaşlanmayı arzulayan bir insan olarak bu toplumun huzuru özlediğini ve bunu çoktan hak ettiğini biliyorum. Ve benim gibi insanlar bazı entelektüel riskleri alıp, ortaya çıkıp, doğru olduğunu bildiklerini açıkça söylemezlerse bu ülkenin hiçbir aman uzlaşmayı ve huzuru bulamayacağını biliyorum.Bir süredir bu konuyu yoğun olarak düşünüyordum ve karşımdakini gerçekten anlama gayretimin sonucu olarak hoşgörüm de artmış olmalı ki düşünme sürecim bir o kadar hem uzadı hem de yoğunlaştı. Oray'ın sadece yazısında benim yaşlanmama bağlayarak eleştirdiği süreç bu aslında ve evet bunda yaşlanmamın da mutlaka payı vardır ama Oraycığım unutma sakın yaşlanmak aynı zamanda biraz tecrübe kazanmaktır ve olgunlaşmaktır.
Yaşadığım süreç sonucunda tarihin şu anında bu kritik yazıyı yazmak ihtiyacını hissettim. Geçtiğimiz cuma akşamı yazma zorunluluğumu dayanılmaz kılan başka bir gelişme de oldu. Bunu da bilin de hakkımda gereksiz komplo teorileri kurmakla, beni damgalamakla filan kimse vaktini harcamasın.
Cuma akşamı SKYTURK televizyonunda arkadaşım Serdar Akinan'ın yaptığı programa telefonla katıldım. Bir gece önce sabaha kadar hiç uyumamış olmaktan kaynaklanan korkunç yorgunluğum olmasaydı bizzat gidip de katılacaktım.Telefonda basit bir şey söyledim. Bu dediğim basit olmasına rağmen öyle inanılmaz destek aldım ki, destek için mesajlar gönderenlerin sayısı öyle fazlaydı ki ben bile inanmakta zorlandım.
Yayında dediğim sadece şuydu: Herkes Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasında cemaat tehlikesinden bahseden bölüme konsantre oluyor. Bu tehdit oluşturma kültürünün alışkanlığıdır. Bizler bir konuşmanın hangi bölümüne yoğunlaşıp neyi öne çıkaracağımız hakkında kararlar verirken aslında ülkenin hangi yöne gideceğine de karar veriyoruz ister istemez. Evet Genelkurmay Başkanı cemaat tehlikesinden söz etmiştir konuşmasında, ama aynı konuşmada ayrıca TSK dine karşı değildir lafını da etmiştir. Yıllardır alıştırıldığımız 'tehlike algılamalarını' güçlendirecek bölüme değil de uzlaşmayı, hoşgörüyü destekleyecek bölüme yoğunlaşsak toplum için daha doğru olanı yapmış olmaz mıyız?
İşte konuşmamın içeriği bundan ibaretti. Düşünün; insanlar o kadar uzlaşmaların olmasını ve toplumun biraz huzur bulmasını arzuluyorlar ki ve o kadar bıkmışlar ki birtakım korkularla yaşamaktan, bu benim temelde son derece basit olan düşüncem bile büyük heyecan yaratabildi.
Evet başlığımdaki lafımı bu noktada tekrarlıyorum; Gülen cemaati ile TSK arasında diyalog kanalları mutlaka açılmalıdır. İki tarafın da birbirlerini daha iyi anlamaya ihtiyaçları var.
Bir düşünsenize, biraz hayal kuralım lütfen. Durmadan felaketler, tehditler düşünecek değiliz ya. Sizi bilmem ama ben korkmaktan fena halde yorulmuş durumdayım.Haydi Türkiye için hayal kuralım biraz.
Bir yanda insanların her zaman güvendiği kurum olarak daima birinci sırada yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri var.
Diğer yanda da insanların özgür iradeleri ile güvenip katıldıkları ve ilişkilerini benimsedikleri, içinde huzur bulduklarını söyledikleri bir cemaat var ve bunların sayısı da artıyor daima.
Bu ikisi çatışmacı kültürden çıkıp da sadece konuşmaktan oluşan bazı kanallar kurabilselerdi, Türkiye işte o zaman huzurlu ve gerçekten modern bir ülke haline dönüşebilirdi.
Olması imkansız bir hayal mi bilmiyorum. Sadece ben neden olmasın ki diyorum kendi kendime.
Bu düşünce çocukça mı? Büyük ihtimalle öyle. Ama bizim kavgalarımız da çocukça. Bu çocukluk hastalıklarından kurtulup bir çocuğa özgü masumiyet ile konuşmaya ve anlaşma huzuruna da ulaşmaya çalışabiliriz.
İnançla yüzleşme modernliğin gereğidir
Bu dediğim laflar sadece Türkiye'ye özgü bazı sorunlardan çıkış yolu arama arzusundan kaynaklanmıyor. İşin bir de daha genel ve büyük boyutu da var.
21'inci yüzyılda dünyanın yeniden oluşturulması zorunluluğu ortaya çıkmışken, her ülkede konumu ne olursa olsun her insan 'İNANÇ' meselesiyle mutlaka yüzleşip kendi bireysel iç hesaplaşmasını yeniden yapacak.
Bunu ister istemez yapacağız çünkü modern yaşam bize bunu dayatıyor.
Dünyada arzulanan huzuru bulabilmenin başka bir yolu da yok.
Ha tabii ki bu bireysel hesaplaşmaların sonucunda birey olarak inanmamayı seçenler de olacaktır, tüm hayatını inanışa göre düzenlemeyi seçenler de ve tabii ki kendisi gibi olmayanları bir türlü kabul edemeyenler de olacaktır.Bunlar olacak gayet tabii ki ama toplumun büyük çoğunluğu inancını da inançsızlığını da çok daha ılımlı bir şekilde yaşayacak.
Şunu artık umarım herkes biliyor. Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda dinine çok daha önem veren, inancı ön plana çıkaracak bir toplum olacağı kesindir. Cemaat de bu gerçeğin bir parçasıdır. CHP de öyledir.Ben bu gerçeklerin Türkiye'nin avantajına olabileceğini ve bizi güçlü ve büyük devlet haline getirebileceğini düşünüyorum.
Eğer Türkiye laik sistemi, cemaatleri yok etme gücü olarak algılamayı bırakırsa, her insan dünya görüşü ne olursa olsun, hangi hayat tarzını seçerse seçsin, birbirine fazla karışmadan huzurlu bir şekilde bir arada yaşamak fırsatını ele geçirecektir. Gerçekten laik demokratik düzen işte o zaman olacaktır.
Herkese açık yayınlarına baktığınız zaman Fethullah Gülen'in bu konular üzerinde hayli yoğun düşündüğü görülebiliyor.
Askerlerin de yoğunlaşması gerekiyor bu konuya. Ve meseleyi sadece tehdit algılaması düzeyinde bırakmaktan çıkarıp bir şekilde anlamakla sonuçlanacak diyalog kanallarını açık tutması da gerekiyor. Ben ayrıca inanıyorum ki tam anlamaya başladıklarında hiç ummadıkları sonuçlarla da karşılaşacaklar.
Bitirmeden şunu söylemeliyim; şimdi lütfen bana kandırılmış olduğumu, işlerin içyüzünü bilmediğimi, saf olduğumu, insanların yalan söylediğini filan yazmayın. Damgalamaya çalışmayın beni. Bütün bunlar umurumda değil. Konu hakkında çok düşündüm yazıya girişmeden önce. Türkiye'ye artık huzurun gelmesini, çatışmalardan artık tamamen çıkmasını istiyorum. İsteyenin istediğine inandığı, her insanın istediği gibi giyindiği, hayat stilini özgürce yaşadığı, isteyenin de cemaate korkmadan ait olabildiği isteyenin de yine korkmadan cemaatler dışında kalabildiği bir Türkiye istiyorum artık. Sadece kendim için değil özellikle çocuğum için istiyorum bunu. Onun ancak o tür bir ülkede mutlu olabileceğini düşündüğüm için bu yazıyı yazmak zorundaydım. Ayrıca ben, bana edilen her lafın mutlaka bir yalana dayandığını da düşünmeyeceğim artık. Edilen lafa inanmak sonucunda kandırılabilir miyim? Gayet tabii ki evet. Ama hep bu kuşkuyla yaşamayı sürdüreceksek, bizi kandırıyor olması riski hem askerde hem de cemaatte vardır. Bu risklerin bizi yönlendirmesine izin vermeyip ÜLKEMİZDE BÜYÜK BİR DİYALOG başlatmalıyız. Artık boşa harcayacak zamanımız kalmadı.