Ümit Kıvanç*
Yeni Türkiye uluslararası ilişkiler alanında pek umut verici bir açılış yapamadı. 16 Ekim gecesinin iki önemli haberi, bundan sonrasına da ışık tutuyor sanki. Birinci olayımız, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilemeyişi; ikincisi ABD'nin PYD ile doğrudan görüştüğünü ilk defa resmen açıklaması.
Güvenlik Konseyi oylaması gerçekten, Türkiye Dışişleri'ni alarma geçirmesi gereken bir seyir izledi. Görünen, birkaç yıl öncesine göre Türkiye'nin uluslararası prestijinin düştüğü, güvenilirliğinin azaldığı, Türkiye'ye verilecek konumların uluslararası meselelerdeki işe yararlığına dair beklenti ve tahminlerin kötümserleştiği. Sanırım pek çok yorumcu, buna Gezi sürecinden başlayan açıklamalar getireceklerdir. Şahsen, genel olarak Suriye meselesindeki gözükara politikanın, İD'e karşı TC yönetimine yakın çevreler ve hükümetin seçmenleri arasında varolduğu gözlenen bariz sempatinin, nihayet, Şengal ve Rojava'dan göçler karşısında takınılan tutumun bu prestij kaybında fazlasıyla etkili olduğunu düşünüyorum. 7-8 Ekim kalkışmalarında üç gün içinde 40'a yakın insanın hayatını kaybetmesi de sanırım, Türkiye hakkında oluşan olumsuz izlenimi pekiştirmiştir. 17 Ekim gecesi itibarıyla, bunlara, lider ve çevresini yolsuzluk soruşturmasından kurtarmak için girişilen utanç verici takipsizlik operasyonu da eklenmiş olmalı.
Akıllı ve dikkatli bir hükümet propagandacısı, Batı gazetelerinin BM Güvenlik Konseyi seçim sonucunu "İspanya kazandı" diye değil de "Türkiye kaybetti" diye haberleştirmesine işaret etti. Herhalde bunu AKP hükümetine karşı yürütülen itibarsızlaştırma faaliyetine kanıt göstermek istedi. Hepimiz biliyoruz ki, böyle bir durumda böyle bir başlık kolay kolay atılmaz. Atılıyorsa, bunun sağlam dayanakları vardır, belki bundan da önemlisi, bundan sonra size nasıl davranılacağını gösterir.
İkinci olay, önce ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki'nin diplomatik dille kabul ettiği, daha sonra ayrıntıları da ortaya çıkan, ABD-PYD görüşmesi. Ankara'nın böyle bir temasın doğrudan kurulmasını asla istemeyeceğini varsayarsak, burada "Yeni Türkiye" dış politikasının duvara tosladığını söyleyebiliriz. Aslında duvara çoktan toslanmıştı, yeni haberimiz oldu. ABD'nin bir süredir PYD ile aracı kullanarak görüşüyor olmasını, bunlardan Ankara'yı haberdar ettiğini gözönüne alarak hesaba katmasak bile, şimdi uluslararası koalisyonun askerî operasyonlarının yürütüldüğü savaş merkezinde YPG'nin temsilcisi var! Kobanê çevresinde İD'e yönelik koalisyon bombardımanlarının yaklaşık 10 gündür nasıl nitelik değiştirdiğini gördük.
ABD Dışişleri Sözcüsü Psaki, "PYD ile doğrudan temas kuruyoruz" açıklamasını Türkiye'yi gözeterek yumuşatma amacıyla, "PYD'nin bazı üyeleriyle PKK'nin bağlantısının farkındayız" da dedi. "Bu bir koordinasyon değil, bir 'görüşme'." Ancak bunların arkasına şunu ekledi: "Ama süreceğini varsayabilirsiniz." Pentagon Sözcüsü Tuğamiral John Kirby'nin "Türkiye ile veya Türkiye'siz, hava bombardımanlarına devam edeceğiz" sözünü de hesaba katarsak, Ankara'nın uluslararası alanda sadece itibar kaybetmekle kalmayacağını, Ortadoğu'da operasyonel bakımdan iyice yalnızlaşacağını öngörebiliriz.
Ve bu süreç pek o kadar sessiz sedasız da cereyan etmeyebilir. Başbakan Ahmet Davutoğlu Al Jazeera Arapça’ya verdiği mülakatta, “Biz hiçbir zaman tampon bölge ifadesini kullanmadık, bizim kullandığımız ifade güvenli bölge oldu,” demişti. Kirby'ye bunu sorduklarında, sözcü, "güvenli bölge ile tampon bölge arasındaki farkı bilmediğini" söyledi. Pentagon sözcüsü bir subayın TC başbakanıyla dalga geçmesi sıradan bir olay sayılamaz sanırım. "Türkiye'nin istediği güvenli bölge" başlığı altında Osmanlı haritaları ortalıkta dolaşıyor. Mizah konusu olmaya başladığınızda bunlar bir anda her taraftan fışkırıverirler.
Uluslararası politika düzeyi, TV ekranlarını ve gazete sütunlarını AKP propaganda makinesinin gözü dönmüş kalemşörlerine işgal ettirmekle ve sadece yalanla sorun çözebileceğiniz bir düzey değil. Bütün dünyayla karşı karşıyasınız. Ve şu anda herkes, Ortadoğu'da bir sürü pis işe bulaştığınızı, Kobanê Kürtlerini katlettirmeye kalktığınızı, demokratik hukuk devleti diye bir derdinizin de kalmadığını biliyor. Müteahhitlerinizin bu defa daha esaslı para toplayıp Washington Post'u, New York Times'ı da alması gerekecek: "Hello Bill, kaldırın o bantı!"
*Ümit Kıvanç'ın bu yazısı www.riyatabirleri.blogspot.com.tr sitesinden alınmıştır.