Gündem

Gencay Gürsoy: Gelecek adına duyulan endişeler tartışılmalı

'Barış umutlarının iyice yükseldiği bu günlerde Kürt siyasal hareketinin çok güç bir sınav vermekte olduğunu kabul etmek zorundayız...'

14 Şubat 2013 22:17

Gencay Gürsoy

 

“Başkanlık sistemi” ile ilgili ilk mahcup ifadelerin yeni yeni  dillendirilemeye başlandığı günlerde Başbakan ve yakın çevresinin, Kürt sorununun çözümünde “Türk usulü başkanlık sistemini”, bir pazarlık unsuru olarak  Kürt siyasi hareketinin  karşısına çıkarmaya hazırlandığına dair kuşkular içindeydim. Aradan geçen bir ayı biraz aşan süre içinde kuşkular doğrulanmakla kalmadı, bizzat  Başbakan R.T.Erdoğan tarafından hiçbir tereddüte yer bırakmayacak açıklıkta ifade edildi.

9 Ocak günü yapılan grup toplantısında Başbakan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na mart ayının sonuna kadar mühlet tanıyacaklarını tebliğ ediyor ve AKP’nin bir sonraki adımını açıklıyordu: “… o zamana kadar uzlaşamazlarsa biz kendi anayasa taslağımızı getirir ve ‘referandum gücünü ‘ yakaladığımız anda halka gideriz”.  O sıralarda Başbakan “referandum gücü”nu yakalamak için ihtiyaç duyacakları 330 milletvekili sayısı için hangi partiyle işbirliği zemini arayacaklarını henüz açıkca dillendirmemişti. 

Başbakan’ın  grup toplantısında “kendi anayasa  taslağımız” derken  neyi  kastettiğini, ertesi gün Burhan Kuzu bir televizyon söyleşisinde açıklıyordu. Kuzu’ya  göre AKP’nin “başkanlık”, “yarı başkanlık” ve “partili başkanlık” modellerini  içeren üç anayasa taslağı hazırdı ve duruma göre bunlardan biri komisyona sunulacaktı. Ayni televizyon söyleşisinde  Burhan Kuzu AKP’nin arayacağı siyasi desteklerden söz ederken BDP’nin de adını telaffuz ediyordu.  Daha sonraki gelişmeler,  AKP kurmaylarının aklında, koşullar ve olanaklara  göre belirlenmiş “Türk tipi başkanlık” sistemi için en olası formülün, BDP ile anlaşarak referandum sayısına ulaşmak olduğunu  açıkca  gösteriyordu. Nitekim Başbakan bunu bizzat açıklamakta gecikmedi : “BDP ile referandum noktasında anlaşabilirsek onlarla müşterek adım atabiliriz”.

AKP kurmaylarının ve Başbakan’ın  bu talepleri karşısında, BDP’nin nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu henüz net olarak bilmiyoruz. Eşbaşkan  Demirtaş’ın  “Yakın olduğumuz AKP’dir, bire bir örtüşmüyor ama yakınlaştığımız parti AKP’dir” cümlesinden  BDP’nin “başkanlık sistemi”ne kesin evet dediği anlamı çıkmıyor. Ancak bu olasılık açıkca reddedilmiş de değil. Zaman zaman bazı BDP milletvekillerinin, belli koşullar yerine getirildiği takdirde, bu konunun ele alınabileceği yolundaki ifadeleri  de dikkate alındığı zaman, Türkiye solu içinde başlayan tartışmaları normal karşılamak gerekiyor.    

 AKP’nin (R.T.Erdoğan’ın)  anayasa taslağını referanduma götürmek  için şunun şurasında sadece 6 milletvekiline (firelerle 10 diyelim) ihtiyacı varken bu açığı kapamak için geçmişte örneklerini  yaşadığımız  “milletvekili transferi”ne  başvurmak yada  meclisteki öteki iki partiyle işbirliği zemini aramak yerine,  olası riskleri göze alarak BDP’ye yaklaşması,  barış ve demokrasi adına “umut verici bir gelişme” olarak  kabul edilebilir mi? Ben şimdilik ‘barış adına belki, ama demokrasi adına asla’ demekle yetiniyorum. Bu kanaate varmak için bence  AKP’nin artık internet ortamında kolayca ulaşılabilen anayasa taslağını şöyle bir gözden geçirmek yeter.  İsteyen, buna    R.T.Erdoğan’ın  otoriter, alıngan, öfkeli kişilik yapısını  ve “mesih kompleksi”ni  de (Eyüp Can  Radikal 12 Şubat 2013) ekleyebilir.

Barış umutlarının iyice yükseldiği bu günlerde Kürt siyasal hareketinin  çok güç bir sınav vermekte olduğunu kabul etmek zorundayız. Bir taraftan, iyice karmaşıklaşmış bölgesel sorunlar yumağı içinde riskler ve fırsatlarla dolu gelişmeleri doğru yönetmek, tutuklamalarla  kaybettiği  örgüt gücünü ayakta tutmak,  kendisini devre dışı bırakmaya çalışan siyasi iktidarla baş etmek durumunda.  Karşısında “terörü bitirmek için zehir içeceksin deseler içerim” diyen  ve bütün bir sürecin tek karar vericisi olma konumunu sürdüren, şeffaflıktan, katılımcılıktan, empati duygusundan uzak bir muhatap ve sadece Kürt kesiminde değil, bütün ülkede barış adına yükselen umutlar, beklentiler var.

Henüz ortada, alabildiğine yıpranmış karşılıklı güven duygusunu onaracak, ortamı yumuşatacak somut bir gelişme bulunmasa da, yargı sistemindeki  birçok sorunu en azından hafifleteceği  vaadedilen  4.Yargı paketi bu günlerde meclis gündemine geliyor. Başta KCK tutukluları olmak üzere cezaevlerindeki  binlerce siyasetçi, öğrenci, gazeteci, emekli, milletvekili  paketten çıkacak özgürlük mesajını bekliyor.  İlk defa anadilinde eğitim, kimlik, seçim barajı, yerel yönetimlerde özerklik gibi sorunların çözülebileceğine dair olumlu bazı işaretler var.

Bütün bunların karşısında  da sadece Kürtlerin ve Türklerin değil bu ülkede yaşayan herkesin gelecek adına duydukları haklı endişelerin kaynağı olmaya aday bir rejim değişikliği önerisi var. Kısaca bu aşamada masaya yumruk vurup kalkmak olanaksız .

Şimdi  Kürt siyasi hareketi , bu endişeleri taşıyanlarla bilgi paylaşımına özen göstermeli  ve tartışma kanallarını açık tutmalı, Türkiye solu, barış ve demokrasi güçleri de, ortak geleceğimizi karartmadan, onurlu bir barışın yolunu açacak yapıcı tartışmalarla Kürt siyasi hareketine omuz vermelidir.      

(Özgür Gündem 15.02.2013)