Gündem

Gedik'in annesi: Hasan Ferit’in katilleri serbest kalınca mezarına gidemedim 'bunu nasıl haber vereyim' dedim

Hasan Ferit Gedik Maltepe Gülsuyu'nda çıkan olaylarda hayatını kaybetmişti

05 Ekim 2015 18:34

Maltepe Gülsuyu'nda, 2013 yılı Eylül ayında çıkan olaylarda hayatını kaybeden Hasan Ferit Gedik'in annesi, “Hasan Ferit’in katilleri bir bir serbest bırakılınca mezarına gidip de ne diyeyim, bunu nasıl haber vereyim dedim, gidemedim" dedi. Anne Gedik, "Kendimi çok yalnız hissediyorum bazen" ifadelerini kullandı.

Emrah Serbes'in BirGün'de, Gedik'in annesi Nuray Gedik ve  kardeşi Eriş Gedik'le yaptığı "Katilleri serbest bırakılınca ben gidip ne diyeyim!başlığıyla yayımlanan (5 Ekim 2015) söyleşisi şöyle:

Hasan Ferit Gedik, 29 Eylül 2013’te Gülsuyu’nda uyuşturucuya karşı mücadele yürüyüşünde uyuşturucu çeteleri tarafından vuruldu. Ölümünün üzerinden 2 sene ve 19 duruşma geçti. Geçtiğimiz hafta Gazi Cem Evi’nde anması vardı, ne mezarına yürünmesine izin verildi ne de davada bir ilerleme kaydedildi. Duruşmalar ilerledikçe katilleri bir bir serbest bırakıldı. Bugün Kartal Adliyesi’nde 20. Duruşma görülecek. Duruşma öncesi Hasan Ferit’in annesi Nuray Gedik’le ve kardeşi Eriş Gedik’le hem dava sürecini hem de Hasan Ferit’i konuştuk.

Nuray Anne, son duruşmada uyuşturucu çetesi üyelerinden biri seni ölümle tehdit etti. Kimdi o? 


Böyle parmağını boğazına götürdü, kafanı keserim hareketi yaptı bana oturduğu yerden. Bunu yapan Hakan Taşan, onunla davalık olduk. İnkâr etmedi çünkü kamera görüntüleri var inkâr edemez.

Aynı duruşmada bir çete üyesi de sana küfretti. O kimdi ve ne dedi?


Bana küfreden Mesut Turhan, uyuşturucunun çetesinin lideri Zafer Turhan’ın ağabeysi. İkisi ortak çalışıyor zaten bu işte. Bana döndü, “.mına korum senin” dedi. Onu da tutanaklara geçtiler.

Son duruşmada yaşananları genel olarak anlatabilir misin?


Bunlar aslında her duruşmada yaşadığımız şeyler, son duruşmada da değişmedi. Avukatlarımıza ve ailemize çeteler bozuk paralarını, çakmaklarını fırlattılar mahkemede. Küfür ettiler, ölümle tehdit ettiler. Ben de dayanamadım sonunda, ayağa kalktım, çantamı atacaktım, oğlum Eriş (Hasan Ferit’in kardeşi) tuttu beni iki kolumdan. 19. duruşmanın görüldüğü gün Kadir gecesiydi. Bütün bunların üstüne çetenin lideri Zafer Turhan döndü hâkime, biz tahliyemizi istiyoruz, bugün Kadir gecesidir, sevaptır dedi. Ben de mahkeme başkanına dedim ki, sayın başkanım dedim, evet, sevap kazanırsınız, zaten çıkardınız çoğunu, bunların hepsini çıkartın dedim, nasılsa cezaevinde güvendeler dedim, çıkarırsanız halkın adaletinden kaçamayacaklar dedim. Tutanaklara geçtiler, şikayetçi oldular, şimdi onunla da ayrıca davamız olacak. Bir de Zafer Turhan dedi ki, biz çok zarar ettik, maddi manevi, ailelerimiz perişan. Zararları varmış parasal yönden. Uyuşturucu işi yapamıyorlar diye mi? O yüzden mi zararları varmış. Ben de dedim ki sizin maddi manevi zararlarınız yerine gelir ama benim çocuğum gitti, bir daha geri gelmeyecek dedim.

Oğlunun öldürülmesi üstüne bir de bunları yaşayınca neler hissediyorsun?


Tabii zor. Kendimi çok yalnız hissediyorum bazen. Ben üç ay oğlumun mezarına gidemedim.

Neden?


Mezarına gider hep onunla sohbet ederdim, bütün bu süreci, davayı konuşurdum. Mezarına gittiğimde her şeyi konuşuyorum Hasan Ferit’le, her şeyden haberdar ediyorum onu. Katilleri bir bir serbest bırakılınca mezarına gidip de ne diyeyim, bunu nasıl haber vereyim dedim, gidemedim. Anlatayım da duysun istemedim. Davaya desteğe gelen elli altmış kişi, onlar da hep bizim Armutlu’nun Gazi’nin devrimci çocukları. Onlar dışında hiçbir kitle örgütü davamıza destek vermiyor. Kitle örgütleri nerede, onlar Hasan Ferit’in bu halkın evladı olduğuna inanmıyorlar mı? Duruşmalar basına kapalı yapılıyor. İçeride avukatlarımızı ölümle tehdit ediyorlar, sürekli bana küfrediyorlar. Bunların hiçbiri basına yansımıyor. Aile ve avukatlar dışında bazı duruşmalara birkaç milletvekili de katıldı. O zaman çete üyeleri döndü hâkime dedi ki, bunlar milletvekilidir, yerleri burası değil, meclise gitsinler. Hâkim de o milletvekillerini dışarı çıkardı. Oğlumu öldürdükleri gibi duruşmalarda yaptıkları da yanlarına kâr kalıyor. Duruşmada insanlar Twitter’dan paylaşmaya çalıştı bunları, onları bile gözaltına aldırdı savcı. Telefonlarına el koydu üç kadının.

Bugün yirminci duruşma var, bu konuda bir çağrın var mı?


Ne diyeyim ki, Hasan Ferit bu halkın evladı. Topluma mal olmuş bir çocuk. Neden böyle yalnızız davalarda, neden yeteri kadar sahiplenilmiyor. Kitle örgütleri neden ses çıkarmıyor bu yaşananlara. Hasan Ferit, Gülsuyu insanları için canını ortaya koydu, gövdesini siper etti. Hiç kimse gelmeyince ben çok üzülüyorum. Her yurttaş gelsin. Halkın evladı bu çocuğumuz, hepimizin çoluğu çocuğu için bu çocuk canını ortaya koydu. Kimse uyuşturucu kullanmasın, kimsenin kızları fuhuşa zorlanmasın, yozlaşmasın gençlik diye canını ortaya koydu. Yoksul mahallelerde genç kızlarımız fuhuşa zorlanıyor, bunu da hep çeteler yapıyor. Hasan Ferit bunların hepsiyle, genç yaşında, elinden geldiğince mücadele etmeye çalıştı. Gerçekten tüm herkesin sahiplenmesini istiyorum. Duruşmamızın akıbeti belli zaten, 22 tutuklu sanık vardı, 10 kişi kaldı içeride, bunları da çıkaracaklar. Bir iki kişiye göstermelik ceza verecekler belki, diğerlerini yine serbest bırakacaklar. Bazen diyorum ki kendi kendime, oğlum kim için diyorum ne için diyorum. Hayatını da kendini de mahvettin, genç yaşta kara toprağa girdin, bize de acısını bıraktın gittin.

Hasan Ferit Küçükarmutlu’da doğdu. Gülsuyu’da katledildi. Sen Hasan’ın uyuşturucu çeteleriyle mücadelesini biliyordun, mücadelesini de.


Devrimcilerle iç içe büyüdü Hasan Ferit. Yedi sekiz yaşındaydı, ölüm orucundaki ağbileriyle ablalarıyla tanıştı, 2001’de bizim Armutlu’daki ölüm orucu direnişinde. Oğlum o gün bana söylemedi Gülsuyu’na gideceğini. Dışarı çıktığında biliyordum yürüyüşlere eylemlere katıldığını ama o gün Gülsuyu’nda olduğunu bilmiyordum. Gezi’de de birebir mücadele verdi, eve ıpıslak geldi çoğu zaman. Çok çatışmalara katıldı, mücadele verdi. Yani şimdi biz Gülsuyu’nu bilmeyiz, kalktı gitti, benim mahallem değil, bana ne demedi. Zaten orayı Armutlu’ya da benzetiyordu, orada da işte bizim gibi varoşlar var diye. İşte orada yürüyüşe katılıyor, zaten bir ay öncesinde de orada dokuz kişiyi yaralamış bu çeteler. Onları bilerek zaten, ölümü göze alarak gitti.
Evet, yürüyüşe katılıyor, o arada çeteler, yürüyüşe saldırıyor, ateş açıyorlar. Arabayla gelmişler. Birkaç yerden ateş açılmış. Oğlumu kafasından beş kurşunla vurmuşlar. Bu durum bilerek hedef aldıklarını gösterir. Sadece ortaya rastgele bir ateş açılmış da Hasan Ferit vurulmuş değil. Hastaneye kaldırıyorlar. Bu olay zaten akşam sekiz-sekiz buçuk arası oluyor. Bana da akşam sekiz gibi mesaj attı, “annecim beni merak etme telefonumun şarjı bitiyor merak etme ha” diye. O son yazdığı mesaj. Yürüyüş başladığı sırada yazmış, sonra vurulmuş. Gece ikiye doğru da şehit düştü.

Sen nasıl aldın haberi?


Cem Evinden beni aradılar, acil Cem Evine gelir misin diye. Ben de anladım, Ferit’e bir şey mi oldu dedim hemen? Yok bir şey gel dediler, nasıl gittiğimi hiç bilmiyorum. Ondan sonra arabaya bindik gittik Kartal Devlet Hastanesi’ne. İki kişi koluma girdi, yoğun bakıma çıkardılar bizi. Bir kadın doktor çıktı. Ben Hasan Ferit’in annesiyim durumu nasıl dedim. Çok çok çok kötü dedi. Umut yok mu dedim. Yok dedi. Ben görmek istiyorum dedim. Aileden bir kişi girebilir dedi. Ondan sonra Eriş girdi, benim istemedi girmemi. Ağbisini görmek için girdi. Çıktıktan sonra ağbim çok çok kötü dedi.
Mert Kazan diye biri cinayeti üstlendi. Ama onun yapmadığı belli. O süreçte olay yeri inceleme götürüyor tatbikata, soruyorlar mesela, hangi mesafeden, nereden ateş açtın diye. Hiçbirini gösteremiyor çünkü o yapmadı. Gülsuyu’nda herkes biliyor zaten kimin kimi vurduğunu. Benim oğlumun katili Şahin Eren’dir. Çete lideri Zafer Turhan ve onun azmettirdiği Şahin Eren. Ben her defasında söylüyorum Mert Kazan’a mahkemede. Sen yapmadın, biliyorum diyorum. Mert Kazan diyor ki, ben sigara almaya gidiyordum yürüyüş esnasında, Hasan Ferit’in elinde silah vardı, bana doğrulttu, ben onu vurdum diyor. İfadeyi ezberletmişler. Ben Mert Kazan’a sen sigara almaya silahla mı gidiyorsun dedim. Hiç cevap veremedi. Mahkemenin sonunda da Hasan Ferit’in annesi söylüyor benim yapmadığımı dedi, ben tahliyemi istiyorum dedi.

Hem cinayeti üstlendi hem de tahliyesini mi istedi?


Evet. Sonra on dakika düşündü düşündü, gözlerime baktı, gözleri doldu böyle. Benim bildiğimi, doğruyu söylediğimi biliyor çünkü.

Cinayeti işleyenin Şahin Eren olduğundan nasıl bu kadar eminsin?


Orada onu gören tanıklar var. Ama korkuyorlar, tehdit ettikleri için herkesi kimse şahitlik yapmıyor.

Her yerde MOBESE’ler var. Yok muymuş kayıtları?


O kameraların hepsi yok olmuş. Her gün çalışan kameralar olay esnasında çalışmıyormuş. Yok etmişler görüntüleri.

Duruşmaların televizyonlara yansıması şöyle, sanki Hasan Ferit Uyuşturucu çetelerine karşı yapılan bir yürüyüşte vurulmamış da, adliyede o gün kavga çıkmış gibi. Polise saldırmışlar, polis de müdahale etmiş gibi!


Zaten olay Gülsuyu Davası diye geçiyor. Bir kere hiç Hasan Ferit Gedik davası diye geçmiyor. Her davamız bir olaylı. Çok azınlıktayız. Eğer biz gerçekten o mahkemede çoğunlukta olsak, en azından 1000-1500 kişi olsak bu kadar pervasız davranamazlar. Bizim Armutlu’dan Gazi’den devrimci çocuklarımız geliyor, katiller bir bir serbest bırakılırken o çocuklarımız da işkenceyle gözaltına alınıyor. Bunun sebebi azınlıkta olmamız. Adalet sağlanmıyor. Biz adalet talebimizden asla vazgeçmiyoruz. Yine de geçmeyeceğiz. Mücadelemiz sonuna kadar sürecek. Yeterli sayıda insan o mahkemeye gelse polis böyle işkence yapamaz, müdahale de yapamaz. Adalet talebimiz daha yüksek sesle dile getirilmiş olur.

Anne oğlu ilişkiniz nasıldı?


30 Kasım 1992 doğumlu, 21 yaşındaydı sevgi dolu, güleryüzlü ve çok duyarlı biriydi.

Anne oğul ilişkisinde hiç tartışma olmaz mı peki? 


Tartışma oluyordu tabii ama hiç ses yükseltme olmazdı. Her zaman saygılıydı. Bir de saatinde evinde olurdu, hiç öyle geç kalmazdı, akşam yedi dedi mi evindeydi. Öyle dışarıda takılmazdı, işini hallettiği gibi gelirdi. Bizim buradaki Cem evinin inşaatında da gönüllü çalıştı. Onun dışında dağınık bir çocuktu, evde çöpü çöpün üstüne koymazdı ama dışarıda herkesin işini yapar, her tarafa koşturur, yardımsever bir çocuktu. Ben de diyordum ki bak, insanlara ne kadar güzel yardımseversin, iyisin de, evinde niye öyle değilsin. Tartışmamız işte böyle tatlı tartışmalar. Arkadaş gibiydik zaten, 19 yaş fark var aramızda. Bana bazen böyle bebeğim derdi, Nuriş derdi.

Nerede okuyordu? İlerisi için ne düşünüyordu?


Hasan Ferit, Zincirlikuyu Yapı Meslek Lisesi’nde okudu. Üniversiteye hazırlanıyordu. Gazeteci olmak istiyordu. Gazetecilik bölümüne girmek için çalışıyordu.

***

Kardeşi Eriş Gedik anlatıyor


Haberi alınca annem dedi ki kesin bir şey oldu, ben bir şey olmaz ağbime, ne olacak dedim. Kartal Devlet Hastanesi’ne gittik, yukarı çıktık hemen, başhekim geldi, durumu kötü dedi. Birkaç saate sizi içeri alacağız dediler. Biz de bekledik, saat on bir oldu. Tamam birazdan söyleyeceğiz dediler. Gece bir oldu artık, bir daha söyledik. Bir kişi alabiliriz aileden dediler. Bir buçuk gibi ben girdim yoğun bakıma. Annemin girip görmesini istemedim. Zaten yoğun bakımın kapısında duran doktor kılığında bir adam vardı uzun boylu, onu da sonradan öğrendik polismiş. ilk gördüğümde tanıyamadım, bu ağbim olamaz dedim. Yüzü şişmiş, morluklar vardı. Ben orada gördüğüm kadarıyla aslında hayatta değildi. Bizi oyalıyorlardı. Ben çıktım yoğun bakımdan, benden yarım saat sonra üç polis, teknisyen kılığına girip ağbimin gömleğini, eşyalarını çaldılar. Bir odaya kendilerini kapatmışlar. Sonra herkes yukarı çıktı. Kapıyı açın diye kapıya vurdular. Bir doktor geldi, burası hastane, burada bağırmanıza gerek yok, ben içeri girip konuşayım dedi. O konuştu, ellerinde üç poşet vardı benim gördüğüm, bize iki poşet verdiler, diğerini saklamışlar. O ara anons ettiler çevik kuvvet geldi üç otobüs. Merdiveni sarmışlar böyle iki taraflı aşağı doğru. Hadi aşağı inin kimseye bir şey olmayacak dediler. Sonra arkadan herkesi ittirdiler, aşağı merdivenlere doğru, çevikler de inenleri kalkanlarla sıkıştırıp copladılar hastane içinde. Herkes merdivenlerden düştü. Sonra dışarıda kimseyi içeri sokmadılar. Biz de dedik ağbimi alacağız. Onu bekledik. Bize verdikleri torbada deliller yoktu, iç çamaşırı, ayakkabısı, bir de cüzdanı vardı. Asıl delil üçüncü poşetteydi, üçüncü poşette kanlı gömleği vardı. Delil karartmak için, kurşunun hangi mesafeden atıldığı tespit edilmesin, silah tespit edilmesin diye, kimin vurduğu anlaşılmasın diye. Gülsuyu karakolundan pantolonunu da alamadık. O da incelemede dediler.

Aynı odayı paylaşıyorduk


n Aynı odayı paylaştığımız için yataklarımız karşılıklıydı. Bilgisayar tartışması olurdu bazen. Bilgisayar da bir tane olduğu için genelde sen mi oturacaksın ben mi oturacağım tartışması. Ben okula giderken ağbim çalışıyordu o dönem, ekstralara gidip geliyordu teknelere gemilere garson olarak. Bana harçlık veriyordu. Sonra ben okulu bıraktım. Bir ara beraber çalıştık beş ay. Aşağıda benim çalıştığım restoranda, Kemik Hastanesi’nin yanında, garsonluk yaptık. Genelde ben onun sigarasını alıyordum. Bazen kola alıyorduk, içiyorduk beraber. Sonra baktık bayağı bir kola içiyoruz, kolayı bıraktık, soda içmeye başladık. Bir seferinde eve kömür geldi, bütün kömürü ben taşıdım, ağbim içeride yatıyordu, isyan ettim gittim yanına, üstü başı ter içindeydi, komşuya çimento gelmiş, komşunun bütün çimentolarını taşımış o gün. Evin kömürleri de bana kaldı. Böyle biriydi işte, ben de ağbimi böyle seviyordum zaten, yardımseverdi hep, halkı için her yere koştururdu.