T24 - Medipol Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Şule Selvi, “Gebelik zehirlenmesi, gebeliklerin yüzde iki ila beşini etkileyen, bütün dünyada her yıl ortalama 100 bin kadının ölümüyle sonuçlanan ciddi bir durumdur” dedi.
Medipol Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Şule Selvi, anne ve bebek ölümlerin en önemli sebeplerinden birinin gebelik zehirlenmesi (Preeklampsi) olduğunu söyledi.
Selvi, “Gebelik zehirlenmesi, gebeliklerin yüzde iki ila beşini etkileyen, bütün dünyada her yıl ortalama 100 bin kadının ölümüyle sonuçlanan ciddi bir durumdur. Preeklampsi mevcut gebeliklerde, bebeklerin anne karnındaki gelişme geriliğinin görülme oranı normal gebeliklere göre dört kat fazladır” dedi.
Kadın Hastalıkları Doğum Uzmanı Op. Dr. Şule Selvi, şöyle devam etti: “Gebeliğin ikinci yarısından itibaren gelişen hipertansiyon, proteinüri (idrarda protein varlığı) ile beraber görülüyorsa preeklampsi olarak adlandırılır. Çoğu kez bunlara ödem (vücutta şişlik) de eşlik eder. Temelinde plasental hipoksi yani oksijenlenme azalması yatar. Preeklampsi 32. gebelik haftasından önce gelişmişse erken; sonra gelişmişse geç preeklampsi olarak değerlendirilir. Erken preeklampsi aynı zamanda ciddi (ağır) preeklampsi olarak da tanımlanır. Özellikle erken preeklampsinin önceden belirlenmesi ve önlenmesi bugün tüm dünyada Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlarının en çok uğraştığı konuların başında gelmektedir.”
Gebelik zehirlenmesinin hipertansiyona bağlı olarak gelişen ve vücutta birçok organı etkileyen sonuçları olduğunu belirten Selvi, “Böbrek yetmezliği, görme kaybı ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma en sık görülen sonuçlar arasındadır. Bu durum beyni etkilediğinde, önce baş ağrısı ile başlayan sara krizi görülür (ki buna “eklampsi” denir.) sonrasında da beyin kanaması meydana gelebilmektedir. Öldürücü sonuçlar karaciğer yırtılması, böbrek yetmezliği, vücutta yaygın kanamalar ve beyin kanaması ile meydana gelir” diye konuştu.
Erken tanıda öncelikle iyi bir şekilde öğrenilmiş özgeçmişin çok önemli olduğunu hatırlatan Dr.Şule Selvi, şunları kaydetti: “Preeklampsi sıklıkla 35 yaş üstü hamilelerde, ilk gebeliklerde, BMI (vücut/kütle endeksi) 30’un üstünde olanlarda, önceki gebeliğinde preeklampsi geçirmiş kişilerde, damar hastalığı mevcut kadınlarda ve tedaviyle gebe kalanlarda görülür. Gebeliğin 11 - 13. haftalarında yapılan muayenelerde, kan basıncı ölçümü basit bir işlem gibi gözükse de, ideal ölçüm yapıldığında oldukça belirleyici bir unsurdur. Tansiyon, her iki koldan, beş dakikalık bir istirahat sonrasında, kalp hizasından ölçülmeli ve bir dakika sonra tekrarlanmalıdır. Sistolik ve diyastolik (büyük ve küçük) tansiyon ölçümleri toplamının yarısı 110 mmHg üzerindeyse risk oluşturmaktadır. Yine 11 - 13. haftalarda yapılan doppler ultrason da önemli bir belirleyici uygulamadır. Son yıllarda üzerinde çalışılan biyokimyasal belirteçler de umut vermektedir.”
Tedavi prensipleri
Preeklampsinin henüz bilinen spesifik (hastalığa özel) bir tedavisi olmadığını açıklayan Dr. Şule Selvi, şu bilgileri verdi:
“Çözüm; gebeliğin haftasına, hastalık belirtilerinin ciddiyetine ve bebeğin doğumdan sonra yaşayabilirliğine bağlı olarak gebeliğin sonlandırılması yani doğumdur. Diğer tedaviler sadece belirtilerin hafifletilmesi ile zaman kazanmak amacıyla yapılmaktadır. 12. gebelik haftasından itibaren (12 - 16. haftalarda) riskli grup hastalarda, düşük doz aspirin kullanımının, preeklampsinin erken gelişmesi, belirti ve bulguların hafifletilmesi aynı zamanda bebeklerde gelişme geriliğinin azaltılmasında olumlu etkileri olduğu ispatlanmıştır. Yüksek risk grubunda; beslenmesinde kalsiyum eksikliği olan gebelere ilave kalsiyum vermek ve bunun yanında magnezyum takviyesi yapmak azımsanmayacak faydalar sağlamaktadır. Hipertansiyonu ve ödemi azaltmakta az tuzlu, bol proteinli diyet uygulamak işe yaramaktadır. Yüksek tansiyonu kontrol almak için tansiyon ilaçları kullanımı, mutlaka doktor kontrolünde olmalı ve yakın tansiyon takibi gerektirmektedir.”