11 Eylül 2009 03:00
SELİN ONGUN
T24 - "Kürt açılımı trafiği" başladığından bu yana DTP, kornayı hep aynı yerden yiyor: "Öcalan'ı has muhatap makamı ilan ederek sürece zarar vermiyor musunuz?"
Üstelik bu eleştiriyi “Devletin kırmızı çizgileri daha çok kızarsın”cılar yapmıyor sadece. Kürtler nezdinde önemli bir hacmi olan, Kürt sorununa ilişkin duruşu nedeniyle hayatının 17 yılını hapiste geçiren, sosyolog, akademisyen İsmail Beşikçi de aynı yerden bastı kornaya: “Hükümete, PKK liderini işaret ettiler. Sorunun çözülmesi gereken yerin İmralı olduğunu söylediler. Bir siyasi parti 'Sorunu benimle konuşmayın' diyemez.”(Neşe Düzel/Taraf/ 8 Ağustos)
DTP Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş ile DTP'nin işaret parmağının neden İmralı istikametini gösterdiğini konuştuk.
Demirtaş, DTP'nin tutumunu ”bir velev ki” bir örneğiyle anlattı: “Ahmet Türk de, Emine Ayna da Kürtler tarafından çok sevilir, kendilerine çok değer verilir. Sayın Türk ve Ayna bir basın toplantısı yapsın ve PKK'ye çağrı yapsın. Desinler ki 'Sembolik olarak PKK, bir silahlı militanını barış adına Türkiye'ye göndersin.' Bir kişinin gelip gelmeme meselesi krize dönüşebilir. PKK, Ahmet Türk'ün ve Emine Ayna'nın çağrısına uymayabilir. Dağdan bir tek kişi bile inmez. Ama Öcalan, 'Gerillaların silahlı-silahsız hepsi dağdan insin' desin, dağda bir tek kişi kalmayacaktır.”
Ve bir başka güncel soru: "DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve diğer DTP'li milletvekilleri polis zoruyla ifade vermeye götürülürse Kürt açılımı 'yoğun bakıma' girmez mi?"
Hatırlatmakta fayda var: DTP'li milletvekilleri, ifade vermeyi reddettikleri davalarda suç ve suçluyu övmekten yargılanıyorlardı. Yani yine İmralı istikametindeki tutumlarından.
Eski TBMM Başkanı Köksal Toptan, beş DTP’linin ifade krizini 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne TBMM Genel Sekreterliği aracılığıyla bir yazı göndererek, bazı DTP’li milletvekillerine “seyahatte oldukları gerekçesiyle” tebligatın gerçekleştirilemediğini bildirmiş ve ifade verme işlemi de 29 Eylül'e ertelenmişti.
Şimdi soru belli: Peki ne olacak?
Demirtaş, DTP'nin seçeneklerini T24'e anlattı.
Geçen Nisan ayında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, “milletvekili olduğunuz için” ifade vermeyi reddettiğiniz davaya polis zoruyla götürülmenize karar vermişti. Dönemin Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın bulduğu formülle DTP'li milletvekillerinin ifade verme işlemlerinin 29 Eylül'e ertelenmesi sağlanmıştı. Zaman daralıyor, ne yapacaksınız?
Aslında bizim cephemizde de, Meclis'te de yeni bir gelişme yok. 29'unda gitmeyeceğimiz kesin. Mahkeme, bu durumda şöyle bir alternatife sahip: Bir sonraki duruşma için “Sizi zorla getirme kararı aldım” diyerek bu kararı bize gönderecek ya da “Tekrar tebligatı deneyeceğim” diyecek. Mahkemenin alternatifleri bunlar.
Meclis'in alternatifleri neler?
Anayasa değişikliği olabilir. Ama bunun da 29'una kadar ya da daha sonraki süreçte yapılamayacağı kesin bir şekilde ortada. İkinci alternatif, İçtüzük değişikliği olabilir. İçtüzük de Meclis'in anayasasıdır. İçtüzüğü değiştirmek Anayasa'yı değiştirmek kadar zordur. Üçüncü alternatif ise şu: Meclis Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu bir rapor hazırlayıp, TBMM Başkanı'na sunabilir. Başkan da bu raporu bir üst yazıyla mahkemeye gönderir. Komisyonun hazırlayacağı raporu mahkeme dikkate alır ya da almaz. Fakat en azından böyle bir raporla Meclis'in bu konudaki görüşü netleşmiş olur. Son alternatif ise şu: Bürokrasi bunu kendi içinde hasıraltı eder.
Bürokrasinin hasıraltı etmesi ne demek?
Bu konu böyle sürüp gider. Polis yakalamaz, savcı zorla getirmeyi uygulamaz. Biz de mahkemeye gitmeyiz. Ne zaman milletvekilliğimiz biter, o zaman bizi yakalarlar.
'İfade vermemiz Kürt açılımına daha çok zarar verir'
“Polis zoruyla götürülmek Kürt açılımından kaynaklanan ılımlı havaya zarar verebilir” diyerek tutumunuzu değiştirmeniz söz konusu olamaz mı?
Bizim gitmemiz sürece daha çok zarar verir. Bunu asla düşünmüyoruz. Hiç tartışmadık bile. Asıl tehlike o zaman başlar. Çünkü biz ifade verirsek yargılanmamız devam edecek. Oysa şu anda yargılanamıyoruz. İfade vermemiz, yargılanmayı yeniden başlatır. Bu da şu anlama gelir: Birkaç ay içinde yargılanma biter. Ceza alırız. Karar Yargıtay'a gider. Yargıtay kararı onaylar. Ve milletvekilliğimiz otomatik olarak düşer. Bu ne demektir? Ahmet Türk, Emine Ayna, Selahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel, Fatma Kurtulan, Aysel Tuğluk'un milletvekilliği bir tek hâkimin kararı ile sonlanır. Ve asıl kriz o zaman çıkar.
'DTP Öcalan'ın işaret edilmesinin tonunu tartışabilir'
İfade verme konusunda yekpare bir tutum içindesiniz. Mevzu “Kürt açılımı ve Öcalan” olduğunda yine tek vücut mu DTP? Basına kapalı değerlendirme oturumlarınızda, aranızda “Kürt açılımı tartışılırken İmralı'yı işaret etmek sürece zarar veriyor” diyen yok mu?
Partimizde böyle bir şey yok.
Ütopik bir şey mi bunu söylemek?
Hayır ütopik değil. Sorunuzu anlıyorum. Dolayısıyla DTP için şu denebilir: “DTP Öcalan'in işaret edilmesinin tonunu ayarlayabilir mi?” Evet, DTP bunu kendi içinde tartışabilir.
Tartıştınız mı?
Bu benim kişisel fikrim. Herhangi bir toplantıda tartışmış değiliz.
'DTP'nin çağrısıyla dağdan bir kişi bile inmez'
Tam burada birçok akıldan şu geçiyor: Bir siyasi parti olarak “Sorunu İmralı'yla konuşun” diyerek kendinizi yok saymış olmuyor musunuz?
Bunu düşünenlere şöyle bir örnek vereyim. Ahmet Türk de, Emine Ayna da Kürtler tarafından çok sevilir, kendilerine çok değer verilir. Sayın Türk ve Ayna bir basın toplantısı yapsın ve PKK'ye çağrı yapsın. Desinler ki “Sembolik olarak PKK, bir silahlı militanını barış adına Türkiye'ye göndersin.” Bir kişinin gelip gelmeme meselesi krize dönüşebilir. PKK, Ahmet Türk'ün ve Emine Ayna'nın çağrısına uymayabilir. Dağdan bir tek kişi bile inmez. Ama Öcalan, “Gerillaların silahlı-silahsız hepsi dağdan insin” desin, dağda bir tek kişi kalmayacaktır.
'Bizden daha çok kadrosu, desteği olan bir örgütten söz ediyoruz'
DTP'nin dağa çıkanlar nezdinde neden bir gücü / etkisi yok? Bunu hiç tartışıyor musunuz?
Bakın, biz diyoruz ki, gerçekçi olun, bizim dışımızda ve bizden önce kurulmuş halk nezdinde bizden daha önce örgütlenmiş ve bizden daha çok destek bulmuş, hatta şu anda bile aslında bizden daha çok sempatizanı, kadrosu olan bir örgütten söz ediyoruz. Bizim yapacağımız çağrı, PKK tarafından tartışılır. Ama 30 yıldır dağda bulunan ve hayatını bu şekilde geçirmiş insanların yerine karar veremez DTP. “Dağdan inin” talimatı veremez. Çünkü DTP bunu yapsa bile bu çağrı havada kalacaktır.
Siz kendinizde ateşkes çağrısında bulunma hakkını görmüyor musunuz?
Bugün görmüyoruz.
Neden?
Çünkü o insanlar bize “Silahları bırakın, teslim olun, gibi boş çağrılar yapacağınıza, siz siyasetçi olarak koşulları oluşturun, biz o zaman zaten dağdan ineriz” diyeceklerdir. Diyelim ki biz “Dağdan inin” çağrısı yaptık, onlar da indiler. Bu insanlar nereye gidecek; en yakın karakola mı, evlerine mi? Koşulları oluşturmak, bunlardır.
'Bize destek verenler, Öcalan'ı unutmayın, diyor'
O halde bir başka koşul sorusu: Silvan'daki pideci Mahmut Bey, “Bırakın Öcalan'ın İmralı koşullarını, dağdakilerin taleplerini. Madem milletvekili oldunuz, siz benim koşullarımla ilgilenin” diyor. Siz bu Türkiyeli Kürt için de empati duyuyor musunuz?
Elbette. Ama ona şunu da söylemem gerek; icra makamı hükümettir. Yedi yıldır iktidardalar. Yedi yıldır, Öcalan'ın, pidecinin koşulları düzeldi de biz “Hayır” mı dedik? Buyursunlar yapsınlar, pidecinin koşullarını düzeltsinler. Biz “Kürt halkından önce Öcalan'ın koşulları düzelsin” demiyoruz. Ama bize oy verenler, “Siz benim adıma siyaset yaparken, Öcalan'ın İmralı'da olduğunu unutmayın” diyor.
Peki size “Apocu” diyen bir Kürt için düşünürsünüz?
O onun bakış açısıdır. Ben DTP'li bir siyasetçiyim. DTP'li bir Kürdüm. Beni her kim nitelendirecekse DTP Diyarbakır Milletvekili ve DTP Grup Başkan Vekili olarak tanımlasın isterim.
'Benim çıkıp, MİT ajanı değilim, demem saçma'
Ya “MİT'in adamı” olarak anılmak... JİTEM ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan, MİT'in adamı olduğunuzu ve bu sayede JİTEM'in faili meçhul listesinden çıktığınızı iddia etmişti. Sizin bu iddia karşısındaki tutumunuzu neredeyse bilmiyoruz. Aygan'ı tanır mısınız?
Nasname adlı sitede yazıldı bu. Aygan'ın bu iddiasını bir mektup yazarak cevaplamıştım. İnsan Hakları Derneği Başkanlığı yaptığım dönemde Aygan'ın ifadeleriyle, avukat arkadaşlarımızla birlikte kayıp olan birçok kişinin cenazesine ulaşmıştık. Murat Aslan'ın, Orhan Cingöz'ün ve daha birçok kişinin cesedine Aygan'ın ifadeleriyle ulaşılmıştı. Dolayısıyla bu kadar doğruların içinde Aygan'ın bana ilişkin iddiasını ben, “Aygan kesinlikle yalan söylüyor” diyerek yanıtlamadım. Benim hakkımda verdiği yanlış bilgilere açıklık getirdim. “Ben 1999 yılında avukat değildim, evli değildim, kardeşlerimden biri cezaevindeydi, biri küçüktü. Verdiğin bilgiler tutmuyor. Beni başkasıyla karıştırıyorsun. İyi düşün” dedim.
Aygan ise size, “2000 yılından önce Diyarbakır'da avukatlık yapmadığını söylüyorsunuz, ama ben sizi 1998-1999 yıllarında Diyarbakır'da gördüm. Evlenmenize yardım amacıyla itirafçı Abdulhekim Güven'den para aldınız mı?” diye sormuş.
Bakın Aygan'ın orada tetikçilik yaptığı, kelle uçurduğu dönemlerde ben 16 yaşındaydım. Lise ikinci sınıfa giderken Aygan diye birini tanımam mümkün değildi. Avukat olup, İnsan Hakları Derneği Başkanlığı yaptığım dönemde, yani 2000-2002 yıllarında tetikçilik, JİTEM'in faaliyetleri bitmişti. Ben ise geçmişte yapılan bu faili meçhullerin cenazelerini, Aygan'ın Nasname ya da Özgür Gündem üzerinden verdiği mesajlar sayesinde bulan ekibin içindeydim. Dolayısıyla Aygan neden DTP Milletvekili Selahattin Demirtaş'ı suçluyor, bu çok ilginçtir.
Bir cevap bulabildiniz mi?
En genç ben olduğum için önüm kesilmek isteniyor herhalde. Açıkçası aklıma başka bir şey gelmiyor. Eğer benim MİT elemanı olduğumu iddia ediyorsa bunu ispatlaması gerek. Aksi takdirde benim çıkıp, “Ben MİT elemanı değilim” demem saçma, gerçekten çok saçma olur. Burada onurumla, şerefimle duruyorum. Bugüne kadar Aygan ve benzerlerinin yaptığı gibi bu halkı satmadım. Kimsenin ensesine de kurşun sıkmadım. Bu iddiayı ciddiye alacak değilim.
'Gülenciler bölgede 100 kişi toplayabilirse istifa edeceğim'
DTP ile Gülen cemaati arasında Kürt açılımının ilerlemesine dair bir yakınlaşma var mı?
Hayır. Bugüne dek resmi ya da gayriresmi hiçbir temasımız olmadı. Gülen cemaati ile DTP arasında ne bir görüşme, ne de bir görüşme talebi oldu.
Gülen cemaatinin tabandaki etkinliği...
Gülen cemaatinin tabanımızda bir etkinliği yok. Sadece örgütlenmeye çalışıyorlar. Gülen cemaati bürokraside etkili. Bölgedeki en zayıf İslami hareketlerden biri Gülen cemaatidir.
Bu konuda sizinle aynı fikirde olmayan çok kişi var.
Hayır, Gülen cemaatinin bölgede tabanı yoktur. Orada Nakşiler, Kadiriler, Med-Zehracılar hatta Hizbullah çok daha etkilidir. Gülenciler, miting yapsın 100 kişi toplayabilirlerse, ben istifa edeceğim. Ama sorunuz, “Kürt açılımı için Gülen cemaati ile temas kurar mısınız?” ise bizim temas kurmamıza gerek yok; buyursunlar yapsınlar. Onlar katkı sunsun diye illa bizim yakınlaşmamız gerekmiyor. Gerçekten açılıma destek olacaklarsa, ellerinde medya organları, maddi-manevi güçleri var. Bizim aleyhimize çalışacaklarına katkı sunsunlar.
© Tüm hakları saklıdır.