Politika

Feminist Tarihçi Joan W. Scott kurtuluş ve eşitlik üzerine konuştu

Liberal politik kuramın soyut bireyini ekonomik ve sosyal bir varlığa dönüştürmenin feminist analiz için gerekliliğinin altını çizdi

18 Nisan 2013 19:22

Princeton Üniversitesi öğretim üyesi ünlü feminist tarihçi Joan Wallach Scott 17 Nisan Çarşamba günü Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonu’nda “Kurtuluş ve Eşitlik: Eleştirel Bir Soykütük Denemesi” başlıklı konuşmasıyla dinleyicilerle buluştu. Geçtiğimiz aylarda Kültür ve Sanatta Feminist Yaklaşımlar Dergisi tarafından hazırlanan ve bgst Yayınları tarafından yayımlanan Feminist Tarihin Peşinde kitabı için İstanbul’a gelen Scott, Türkiyeli okuyucuların, Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi ve Örtünmenin Siyaseti kitaplarıyla yakından tanıdığı bir isim.

Konuşmasına bu gelişinin İstanbul’a yaptığı ikinci ziyaret olduğunu ve burada kendini evinde hissettiğini belirterek başlayan Scott, söze kitaplarını çeviren çevirmen kadrosuna ve etkinliği düzenleyen Kültür ve Sanatta Feminist Yaklaşımlar Dergisi’ne ve Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’ne teşekkür ederek devam etti.

Hollanda, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’nden örneklerle beslenen konuşmanın ana eksenini kurtuluş ve eşitlik terimleri arasındaki ilişkinin soykütüksel bir yöntemle sorunsallaştırılması oluşturuyordu. Scott, kadınların özgürleşme hareketinde önemli bir kazanım olan seçme/seçilme hakkının elde edilmiş olmasının, sosyal ya da ekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırmadığı gerçeğinin altını çizdi. Etkili, eşitlikçi ve özgürlükçü bir feminist kuram ve pratiğin, istihdam, kadına yönelik şiddet, eğitim, konut, sağlık hakları ile ilişkili toplumsal sorunları belirsizleştiren, üzerini örten politikalara karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

Konuşmanın değindiği diğer çarpıcı bir nokta da Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri bağlamlarında İslam ile sekülarizm arasındaki ilişkiydi. Scott, İslam’ın özgürlüğün ve özgürleşmenin önünde bir engel teşkil ettiğine ve Batı medeniyetine bir tehdit oluşturduğuna dair görüşün Müslüman kadınları cinsel açıdan baskılanmış ve onların Batılı muadillerini ise kurtulmuş olarak kurmasını eleştirdi. Bu çarpık algının toplumsal cinsiyet eşitliğini özgür cinsellikten ibaret kıldığını ve Batılı bağlamlarda kadınların maruz kaldığı farklı nesneleştirilme biçimlerini yok saydığını dile getirdi. Bu bağlamda seküler ve cinsel olarak özgür olmanın aynı anlama gelmediğine dikkati çeken Scott “gerçek medeniyetler çatışmasının toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel özgürleşme hakkında” olduğunu belirtti. Scott, din ve modern seküler devlet arasındaki ilişkiyi ele aldığı bölümde vatandaşlık kavramına da yer verdi. Vatandaşlığın günümüzde nasıl kavramsallaştırıldığını cinsel politikaların güncel atmosferiyle birleştirerek analiz eden Scott, özellikle Müslüman kadınlarının bedenlerinin kapsama/dışlama politikalarının ana nesnesi haline geldiğini tartıştı. 

Scott, ayrımcılığın ve eşitsizliğin yapısal formlarıyla, baskı ve tahakkümün her türlü biçimiyle mücadele eden toplumsal hareketlerin ürettiği söylemlerin ve politikaların Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’de muhafazakâr kesimler tarafından İslam karşıtlığını körüklemek için kullanılmasını keskin bir şekilde eleştirdi. Örneğin, bu toplumlarda, eşcinselliğe karşı takınılan hoşgörülü tavrın İslam’a karşı hoşgörüsüzlüğü tetiklemek ve milliyetçi politikaları meşrulaştırmak için araçsallaştırıldığını dile getiren Scott, Müslümanlara karşı ayrımcılığı tetikleyen bu söylemlerin kadın ve erkekler arasındaki eşitsizlikleri de yeniden ürettiğini belirtti.


Batı’da küresel kapitalizmin hizmetine sunulmuş demokrasi mefhumunun bir yandan cinsel özgürlük ve toplumsal eşitlik dilini konuşurken, öte yandan Batı’da kadınların halen erkeklerden daha düşük ücretlere çalıştığını, aile içi erkek şiddetinin yaygın bir toplumsal sorun olduğunu, cinsel ilişkilerde asimetrik güç ilişkilerinin varlığını sürdürdüğünü ve homofobinin arttığını unutmamamız gerektiğini vurguladı. Scott, tüm bu sorunlarla mücadele etmek için liberal politik kuramın soyut bireyini ekonomik ve sosyal bir varlığa dönüştürmenin feminist analiz için gerekliliğinin altını çizdi.

Soru cevap bölümünde dinleyicilerden birinin “Sizce Fransa bağlamında Fransız feminizmi ve Müslüman kadınlar arasındaki ayrışma kaçınılmaz mıydı” sorusuna, tek bir feminizmden bahsetmenin mümkün olmadığı yanıtını veren Scott, aynı zamanda bir tarihçi olarak hiçbir şeyi kaçınılmaz olarak görmediğini dile getirdi.

Scott’un konuşması, tarihin zamansız olduğu iddiasındaki düşünceleri sorgulamamızı sağladı ve böylece değişim hakkında düşünme imkânı açtı. Geçmişe bakmanın gelecek hakkında farklı düşünmemizin kapılarını araladığını, olanaklı kıldığını hatırlattı. Şimdi nasıl yaşadığımızın mücadele ve çatışmaların sonucu olduğunu, tarihin gidişatının olmazsa olmaz neticesi olmadığını düşündürttü. Düşüncelerimizi belirleyen kategorileri derinlemesine incelediği ve gerek toplumsal cinsiyet gerekse feminist tarihyazımı konularına eleştirel bir bakış getirdiği çalışmalarıyla feminist kuramın en etkili düşünürlerinden biri olan Scott’u İstanbul’da aramızda görmek gerçekten de oldukça heyecan ve gurur vericiydi.

Organizasyonda emeği geçen herkese çok teşekkürler. Scott, cumartesi günü de Sabancı Üniversitesi Karaköy Binası’nda “Toplumsal Cinsiyetin Kullanımları ve Suistimalleri” isimli bir konuşma verecek. Bu konuşmayı kaçırmamanızı öneririm.

Joan Wallach Scott 1941 yılında Brooklyn’de dünyaya geldi. 1962 yılında Brandeis Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra doktora derecesini 1969’da Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden aldı. Fransa tarihi üzerine çalışan Scott uzun akademik hayatı boyunca birçok seçkin üniversitenin akademik kadrosunda görev yaptı. Brown Üniversitesi’ndeki Pembroke Kadın Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin kurucusu olan Scott, 1985’ten bu yana Princeton Üniversitesi’nde İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde Harold F. Linder profesörü olarak görev yapıyor.