Fehmi Koru*
Neden haklı olduğumuzu her gazetede okuyup TV’lerde yorum olarak izliyorsunuz, ben ise “Neden haklı görünmüyoruz?” sorusuna cevabın peşindeyim.
ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Heather Nauert’in verdiği son haber umut verici. Dün, “Vize görüşmeleri verimli geçti; önemli ilerlemeler kaydedildi” demiş Nauert…
“Türkiye’de gözaltına alınan akademisyen, gazeteci, sivil toplum örgütü üyesi ve aktivistlerle ilgili olarak çekincelerimiz var; kanıt sunulmadan yapıldığı için kaygılıyız” demeyi de ihmal etmemiş ama…
ABD ve Türkiye
ABD açısından ‘sıradan’ bir ülke değil Türkiye; iki ülke artık ‘stratejik’ sayılmasa da ‘ittifak’ ilişkisi içerisinde. Hâlâ öyle. Başka alanlarda da işbirliği yapılıyor, ama her şeyden önce NATO’da silâh arkadaşıyız. Eskisi kadar ülkenin dört bir tarafına yayılmış üsleri bulunmasa da, ABD’nin, askerlerini, silâh ve mühimmatını barındırdığı askeri tesisleri bulunuyor Türkiye’de…
IŞİD’e karşı savaşta ABD’nin mutlaka yanında görmek istediği ülke yine Türkiye.
Nasıl oldu da, rahatsızlığını belli etmesi gerektiğinde, Washington’un ilk aklına gelen yaptırım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına seyahat yasağı getiren vize konusu oldu?
Vize Trump ABD’sinin icat ettiği bir yaptırım silâhı.
Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı üyelerine böyle bir yaptırım uygulanmamıştı. İran’da gerçekleşen devrim sonrasında Washington ile Tahran arasında diplomatik ilişkilerin askıya alınmasını getiren pek çok olumsuz olay yaşandı, ama ABD İran vatandaşlarına İsviçre büyükelçiliği üzerinden vize vermeye devam etti.
Donald Trump geldi, durum değişti.
Bugün, Trump, İran başta olmak üzere sekiz ülke (diğerleri: Çad, Libya, Kuzey Kore, Somali, Suriye, Venezuela, Yemen) vatandaşlarına ‘ABD’ye seyahat yasağı’ yaptırımı uygulatıyor.
Kuzey Kore ve Venezuela dışındakiler İslâm ülkesi.
Listede Sudan ve Irak da yer alıyordu; Washington’un yasak konulan ülkelerden talep ettiği şartları yerine getirdikleri için, bu iki ülke, yasak kapsamı dışına çıkarıldı.
İslâm ülkelerine konulan yasaklara, ‘din temelinde ayrımcılık’ Amerikan anayasasına aykırı olduğu için, federal mahkemeler karşı çıkıyor. Daha dün Hawaii eyaletindeki federal yargıç, itiraz süresi dolmak üzereyken, seyahat yasağını iptal kararı verdi. Yeniden.
Gerçek bu.
Fakat bir başka gerçek daha var: Türkiye’ye konulan yasağa ABD’de kimse ses çıkarmıyor…
Cılız birkaç itiraz dışında “Bu yapılan yanlıştır” diyen pek yok.
Neden acaba?
Biliyorum, bu tür soruların gündeme taşınmasından memnuniyetsizlik duyan çok. Onlar kendilerine sunulan gerekçelerden memnunlar; zihin konforlarını bozabilecek her şeye karşı çıkmayı görev biliyorlar.
Amerika zaten her karanlık işin arkasında bulunan bir ülke, Türkiye’ye düşmanlık sergilememesine şaşmak gerekir diye düşünüyor, ülkemizden ayrılan büyükelçisinin iğvasının da yaptırım koymada esas rolü oynadığına inanıyorlar.
Öyle bile olsa, yine de “Neden?” sorusunu sormak gerekir.
Dünya tarihinden çıkarılan dersler
Ben kendi cevabımı vereyim, belki şu sırada yürütülen müzakerelerde de işe yarayabilir.
Dünyamız geçen yüzyılda bayağı ciddi çalkantılar yaşadı, önemli badireler atlattı. Bir kere, 60 milyon insanın hayatına mal olan iki dünya savaşı çıktı. ‘Komünizmle mücadele’ ve ‘emperyalizmle savaş’ iddiasıyla silâhlı çatışmalar (Vietnam, Afganistan) ve işgal girişimleri sahnelendi. Avrupa’da aydınlara ve belli gruplara kök söktüren Hitler ve Mussolini, Rusya’da Stalin dönemleri yaşandı.
Yaşananlar sonrasında dünyada kritik alanlarda standartlar oluştu: Demokratik hak ve özgürlükler ile hukuk devleti kavramları o standartların başlıcaları.
Avrupa’da Venedik Komisyonu tarafından tespit edilmiş ilkeler standart sayılıyor.
Her ülkede standart dışı uygulamalara rastlanabiliyor. ‘Derin devlet’ yapılanmaları her yerde bazen başını çıkarabiliyor. Ancak onların genel kural haline gelmesine müsaade edilmediği gibi, başını her çıkardığında kınanıyor ve üzerine de gidiliyor.
Şimdi ABD dışişleri bakanlığı sözcüsünün “Müzakereler olumlu geçiyor” haberini verdikten sonra dillendirdiği çekinceye yeniden göz atalım isterseniz.
“Türkiye’de gözaltına alınan akademisyen, gazeteci, sivil toplum örgütü üyesi ve aktivistlerle ilgili olarak çekincelerimiz var; kanıt sunulmadan yapıldığı için kaygılıyız.”
Uygulamalarda standart-dışı yönler olduğuna işaret ediyor bu cümle.
Herhalde müzakere masasında Amerikalılar karşısında oturan heyetin üyeleri ülkemizdeki uygulamalara yönelik eleştirilere makul cevaplar veriyordur. Türkiye’nin de içinde yer aldığı demokratik ülkeler topluluğunun standartlarını göz önünde bulundurarak…
Bugün olmasa da yarın
O standartlar şunlar: Masumiyet ilkesi.. somut kanıt.. herkesin en kısa sürede hakim karşısına çıkarılması (habeas corpus) ilkesi.. adil yargılanma.. tutukluluk halinin cezaya dönüşmemesi.. fikir ve ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın özgürlüğü..
Evrensel ilkelerdir bunlar ve yürürlükte olmaları herkesin yararınadır; bugün olmasa da yarın…
Vize yasağı yüzünden mağdur olanların sayısı fazla yüksek olmayabilir; ancak yasak uygulanan ülkeler listesinde yer alması uluslararası camia önünde Türkiye’yi zora sokuyor.
Algıların hüküm sürdüğü dünyada yüzümüzün her zaman ak olması gerekiyor.
*Bu yazı ilk kez fehmikoru.com'da yayımlanmıştır.