Fehmi Koru *
Aramız Batı ile ve Batı kurumlarıyla şu sıralarda şekerrenk olduğu için umursayacak pek az kişi çıkabilir; ancak yine de birilerinin hatırlatması gerekiyor…
Neyi mi?
Şunu: Türkiye’nin taraf olduğu Batılı kurumlar birbiri ardına eleştirel tavır almaya başladılar; bu hayra alamet değil…
Bazılarınız fazla kafaya takmayabilir, ancak ülkemiz açısından sonuçlar doğurabilecek bir gelişme bu.
Biz Anadolu’ya geldiğimiz 1000 yıl öncesinden beri Avrupalıyız
Osmanlı geçmişimize bu dönemde özel önem verildiği için, belki o yönde bir-iki saptama yaparak işe başlayabiliriz.
Hiç unutmamamız gereken gerçek şudur: Osmanlı bir Avrupalı güçtü; hem de en başından beri… Anadolu’dan Rumeli’ye geçişle birlikte Batılılar tarafından da öyle bilindi. Sonlara doğru ‘hasta adam’ diye anılmaya başlamıştı, ama “Avrupa’nın hasta adamı” idi. Hiçbir Osmanlı, padişahtan dünya coğrafyasını bilen aydınlarına kadar, kendisini Batılı karşısında ezik hissedecek bir konumda görmezdi.
Farklı, ama Avrupalı..
Zaten o sebepledir ki, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni düzende, Türkiye, Batı cephesinde kaldı; Avrupa Konseyi’nin, NATO’nun, sonradan Avrupa Birliği adını alacak Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun içine davetler aldı.
Türkiye bundan yararlandı elbette; hâlâ da yararlanıyor…
NATO “Eskiden bize gönderdiğiniz subaylar daha yetkindi, şimdi onları tasfiye ediyor, yerlerine kabiliyeti kıtları gönderiyorsunuz” türünden anlamsız bir çıkışı Avrupa Kuvvetleri Komutanı Org. Curtis Scaparrotti’ye yaptırdı; ancak o anlamsızlığın altında da bir anlam var: Ülkemizi içinde yer alması gerekmeyebilecek bir unsur olarak görme aşamasında NATO…
Buna hakkı var mı?
Her kulüp gibi, Avrupalı kurumlar da, üye alırken belli bir standart arar, o standardın altına düşüldüğünde üyeliğinizi gözden geçirmeye başlar. Sonra?
Sonrasında fazla acele edilmez.
Ancak mesafe bayağı açılırsa..
İki olumsuz gelişme arka arkaya
Bugün gazetelerde okuyacaksınız: Avrupa ülkelerinin yargı kurumları arasında kalite ve standart birliğini sağlayan ‘Avrupa Yargı Kurulları Ağı’ (ENCJ), dün, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) ağ içerisindeki ‘gözlemci statüsü’nü askıya aldı. Bunu yaparken sebebini de açıkladı: “HSYK’nın yeni durumuyla devleti oluşturan diğer kuvvetlerden (yasama ve yürütmeden) bağımsız bir görüntü vermemesi..”
HSYK bundan böyle ENCK’nin faaliyetlerine katılamayacak…
Rahatsız edici değil mi?
Daha fazla rahatsız edici bir gelişme Venedik Komisyonu’ndan geliyor…
Venedik Komisyonu, bir ara adını fazlasıyla işittiğimiz bir kurumdu. Anayasa değişikliği ne zaman gündeme gelse, belirlenen maddelerinin ‘Venedik Komisyonu ilkeleri’ne uygun olup olmadığı tartışma içerisinde kullanılırdı.
Anayasa konusunda uzman hukukçulardan oluşur Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyiiçerisinde yer alan ülkelerin hukuk sistemlerinin ‘demokratik hukuk devleti’ standartlarına uygunluğuyla ilgilenir…
Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi değildir, fakat kuruluşundan dört ay sonra üyeliğe çağrılmış ve neredeyse ilk günden beri içinde yer almıştır.
Venedik Komisyonu da, dün, Türkiye gündemli olarak toplandı ve 15 Temmuz uğursuz darbe girişimi sonrasında başlatılan uygulamaların ‘hukuk devleti’ ilkesiyle çeliştiği görüşüne vardı.
‘Senaryo’ olarak görenlerden değil ‘darbe girişimi’ni, tam tersine, Komisyon ‘tehlikeli bir silâhlı kumpas’ olduğunu belirtti ve hükümetin darbecilerle mücadele sırasında OHAL kararı almasını da yerinde buldu.
İtiraz ‘topyekün mücadele’ yöntemine…
Komisyon kararını Pazartesi tebliğ edecek; oradan da ENCJ gibi rahatsız olacağımız bir yanlışlıkla karşılaşmamayı umarım.
Ülkemizde 20 yıldır yaşayan İzmir’deki bir Protestan pastörün (papaz), yine dün, “FETÖ’cü olduğu” gerekçesiyle tutuklanması size de biraz garip gelmiyor mu?
Şu kadarını söyleyeyim: Avrupa Konseyi üyeliğimizin askıya alınması hiç iyi olmaz.
Hukuk hani hepimize lâzımdı?
Neye itiraz ediyor Venedik Komisyonu?
İnsanların birer birey olarak değil de sürü gibi görülmesine.. ve suçlamanın teker teker şahıslara –tabii ikna edici kanıtlar gösterilerek– yapılması yerine.. mahkemelerin geçerli sayabileceği ‘kanıtlar’ aranmaksızın.. görevden almalar, haktan mahrum etmeler, gözaltılar ve tutuklamalar yoluna gidilmesine…
“Topluca suçlayamazsınız” diyor Venedik Komisyonu…
Yani ‘suçun şahsiliği’ ilkesini hatırlatıyor.
Bir de ‘suç’ ile o eylemin ‘suç’ olmadığı dönemde teması olmuş kişilerin, şimdi ‘suçlu’sayılmasına…
“FETÖ’cü olmak” diye bir suç söz konusu değilken Cemaat içerisinde yer almış, faaliyetlerine katılmış, maddi katkıda bulunmuş, onu övmüş kişilerin, o davranışları veya sözleri yüzünden bugün ‘suçlu’ sayılmasının doğru olmadığını söylüyor Venedik Komisyonu…
Herhalde bunu birilerinin söylemesine ihtiyacımız olmaması gerekirdi.
ENCJ.. Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi…
Sırada başka hangi Avrupa kurumu var?
Avrupa Birliği olabilir mi?
Katolik nikâhıyla evli değiliz Avrupa ile
Hiç kuşkusuz, vaktiyle bize olumlu bakarken şimdilerde tavır değiştirmiş bir kuruma bir kez içinde yer aldık diye, tahammüle devam etmek zorunda değiliz. Katolik değilseniz, evlilikte bile boşanma var, uluslararası kurumlara da girildiği gibi çıkılabilir de…
Ancak sözünü ettiğimiz kurumlar bir heves sonucu girdiklerimiz değil.
Girerken de çıkarken de bedel ödemek gereken ve o bedelin de yüksek olduğu kurumlar…
Türkiye Avrupa’dan çekilecek ve farklı bir boyutta yoluna devam edecekse..
Bunun en az ‘Avrupalı’ kimliği kadar ülkenin üzerine oturması..
Yine en az tarihi arka-plana uygun bulunması..
Ve en önemlisi, birlikte olacağımız öteki ülkelerle çıkar birliğimizin yanlarından ayrıldığımız ülkelerden daha fazla olması.. beklenir…
Nereye, hangi birlikteliğe doğru götürüldüğümüzü bilmemiz ve bunu tartışmamız gerekmez mi?
Tartışıyor muyuz? Hayır…
Peki nereye götürüldüğümüzü biliyor muyuz? O da hayır…
Değişime evet.. Ama halkların sağladığına..
Dünyamız köklü değişimlere kendisini açtı. Bunu halklar kendileri zorluyor. Tepeden inme, birilerinin yönlendirmesiyle yaşanmıyor global planda değişimler…
Sağlıklı bir süreç bu.
Halklar var olandan sıkıldığı, bıktığı veya beklentisine cevap alamadığı için değişimi zorlayabilir; bundan da bir sonuç çıkmadığını görürse, tavrını yeniden gözden geçirebilir halklar…
Nitekim, Avrupa’da bir-iki yerde ve ABD’de seçimle değişim yaşandı; ancak yapılandan çekinildiği, Avrupa’da iki ülkede (Avusturya ve İtalya’da) frene basıldığında görüldü.
Ülkemiz insanı değişimin önünü 2002 seçimiyle açtı ve dengeli bir kendine gelme süreci yaşandı.
Aynı yolda devam edilmeli.
Demokrasi ve hukuk devleti olma ilkeleri korunarak…
* Bu yazı FehmiKoru.com'dan alınmıştır