Fehmi Koru*
Dikkat ediyorum da, Reina’da hayatını kaybedenlerin insanlar içinde bıraktığı boşluğun her felâketten sonra yaşanandan daha derin olduğunu fark ediyorum.
Nedense, son terör olayı daha fazla etkiledi çevremdeki insanları…
Birbiri ardına gelenlerin sonuncusu olduğu için midir?
Yoksa mekân olarak seçilen yer ile eylem zamanının hepimiz üzerinde varoluşsal bir değerlendirme yapma ihtiyacı doğurması sebebiyle midir?
Veya ardından kopan tartışmalar, hiç değilse bazılarının buna katkısı, aynı ülkede ama farklı boyutlarda ömürler sürdürdüğümüzü ilk kez bu denli açık bir biçimde gösterdiğinden midir?
Galiba hepsi.
Pakistan’dan doğal bir görüntü..
Pakistan tartışması…
Çıkmaz bir yola girildiği izlenimi bir karabasan gibi üzerime abanıyor…
“Türkiye, bildiğimiz, her şeyiyle sevdiğimiz, üzerine titizlendiğimiz Türkiye olmaktan çıkıyor” hissine kapılmamak elde değil…
Bizim Harun, damadım, ABD’de geçirdiği öğrenim yıllarında yolunun kesiştiği başka ülkelerden Müslüman gençlerin Türkiye hayranlığını her fırsatta tekrarlar…
Çoğu kez böyle bir moral takviyesine ihtiyacımız olur çünkü.
Dün Twitter’a “Türkiye” yazdığında karşısına çıkan bir tespiti buruk bir ifadeyle aktarırken içindeki hayal kırıklığını sezdirmemeye çalışıyordu Harun.
Gazeteci olduğunu öğrendiğimiz Murtaza Hussain yeni yılın ilk günü, Reina eylemini öğrenir öğrenmez, 140 karakterlik sınırlı alanda şu kitaplar dolduracak tespiti yapmış:
Takip et
Murtaza Hussain
✔@MazMHussain
For years Pakistan wanted to be like Turkey, so it's sad to see Turkey became more like Pakistan in the end. Will take time to turn corner.
21:35 - 1 Ocak 2017
400400Retweet
559559 beğeni
“Yıllarca Pakistan Türkiye gibi olmak istedi.. sonunda Türkiye’nin daha çok Pakistan’a benzediğini görmek üzücü.. Köşeyi almak biraz zaman alacak…”
Türkiye’ye benzemek için çaba gösteren onlarca ülke vardı ve Türkiye herbirinin “Ben de başarabilirim” hislerini ayağa kaldırabiliyordu…
Aynı Türkiye bugün çok farklı bir görüntüde…
Murtaza Hussain’den de esinlenmiş olabilir, İngiliz Telegraph gazetesi, dün aynı benzetmeyi sayfalarına taşımıştı.
Okuyalım:
“Bir zamanlar Pakistan için model olarak gösterilen Türkiye, bugün onun izinden gidiyor. Şiddetin tırmandığı kriz dönemlerinde insanlar sorunları çözebilecek güçlü bir lider arar. Peki ya zaten güçlü bir lider iktidardayken ülke terörizmin yarattığı kaosun içindeyse? Hırslı yönetim, tehditleri besledi.”
Haydi burada biraz duralım ve üzerinde düşünelim…
Hükümet ne diyor?
Ülkemiz son üç hafta içerisinde dört büyük terör eylemiyle karşı karşıya kaldı: İstanbul Beşiktaş (11 Aralık 2016).. Kayseri (18 Aralık).. Ankara (19 Aralık).. ve son olarak İstanbul Reina (1 Ocak 2017)..
Canımızdan birer parça koparan eylemlerdi bunlar…
Görevi, ülkemizi terör yapılamaz bir ülke halinde tutmak olan hükümet, her eylemden sonra, sertlik dozu giderek artan açıklamalarla yüreğimizin yağını alma çabası sergiledi.
Reina saldırısı sonrasında, hükümet adına açıklama her zamanki gibi Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’tan geldi.
En çarpıcı bölümü şu açıklamasının:
“Şu mesajı (teröristler) vermek istiyorlar: 2017’de Türkiye’nin başına bela olmaya devam edeceğiz. Biz de onlara diyoruz ki: 2017’de inlerinize girmeye devam edeceğiz. Hepsine diz çöktüreceğiz.”
Açıklamanın.. üç hafta içerisinde ülkeyi sarsan dört büyük terör eylemine muhatap olmuş.. yeni yolcu ettiğimiz 2016 yılını dünyanın terörde en fazla insanını kaybetmiş ülkesi olarak kapatmış Türkiye’de.. 39 kişinin kaybı arkasından yapıldığını unutmayalım…
Hükümet adına verilen mesajda ‘terörist’ muhatap için ‘çoğul’ ifadeler kullanıldığına da dikkat çekmek isterim…
“İnlerinize” deniliyor… “Hepsine” diye devam ediliyor…
Doğru olan da bu; Türkiye’nin başına belâ olan birden fazla terör örgütü var çünkü…
Türkiye kaç düşmana karşı savaşıyor…
Acaba geçmişte veya şimdi.. Türkiye gibi.. birden fazla terör örgütünün hedefi olmuş başka bir ülke var mı?
Batı ülkelerinin neredeyse hepsi, modern tarihlerinde çeşitli kisvelere bürünmüş terör örgütlerinin kanlı eylemlerine muhatap olmuşlardır. Almanya’da RAF… İtalya’da Kızıl Tugaylar… Fransa’da Action Directe (AD)… İngiltere’de IRA… İspanya’da ETA…
Unuttuklarımı sizler eklersiniz.
Hiçbiri, amaçları, emelleri ve yöntemleri birbirinden farklı birden fazla örgütün eylemlerine muhatap olmadı.
Türkiye ise hem PKK’ya.. hem IŞİD’e.. hem şimdilerde kafasını uzattığı fark edilen Nusra’ya muhatap… DHKP türü ara sıra varlığını hatırlatmaya çalışan gruplar da bulunuyor…
Bir de tabii ‘olağan şüpheli’ FETÖ var…
Numan Kurtulmuş’un “Hepsine diz çöktüreceğiz” dediği örgütler…
Çok değil mi bu kadarı?
Benjamin Franklin: ABD kurucu kadrosundan..
Yine Harun’du sanıyorum, Benjamin Franklin’in şu sözünü hatırlatan:
“Ben” demiş ABD’nin kurucu babalarından Franklin, “Düşmanlarımı dostum haline dönüştürerek yendim…”
Elbette terör örgütünden dostluk beklenmez, ama bu kadar çok sayıda düşmana sahip olanın, ‘hepsini birden dize getirme’ iddiası yerine, en zorlusundan ve âcilinden başlayarak düşmanlarının üzerine gitmesi daha makul değil midir?
Kimini yok etmeye.. kimini pasifize hale getirmeye.. kimini yanına çekmeye.. çalışarak?
Bunları söylemesine söylüyorum, ama yapılabileceğinden emin değilim…
Makuliyetin kaybolduğu.. intikamcı hislerin ortalığı esir aldığı.. göze batma çabaları yüzünden insanların kimliklerini portmantoda bıraktığı.. bir ortam var ülkemizde…
Önce bu durumu tersine çevirmemiz gerekiyor.
Hükümet üyelerinin, en başta Numan Kurtulmuş’un, düşünmeye fırsatları olsa, benden daha ileri – daha yararlı fikirler ve çözümler üreteceklerinden eminim.
Biraz geriye çekilip şu “Pakistan’a benzemek” konusu üzerinde kafa patlatsalar iyi olacak.
* Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır