Fehmi Koru*
Turgut Özal‘ı (rahmetli) 1977 seçiminde Milli Selamet Partisi‘nden milletvekili adayı olarak İzmir’e gelmesiyle yakından tanıma fırsatı buldum. Ona destek vermek üzere kampanyasına katılan çoğu Planlama kökenli çevresiyle de o vesileyle tanıştım. Günlerimiz ve gecelerimiz o kampanya sırasında birlikte geçti.
Yıllar sonra Özal başbakan ben de gazeteci olarak Ankara’da bulunduğumuz sırada bir garip durumla karşılaştım. Turgut Bey beni ısrarla tanımazlıktan geliyordu.
Ta ki, iktidara gelişinin ikinci yılında, Anavatan Partisi’nin Büyük Ankara Oteli’nde düzenlediği üç gün sürmüş kapsamlı sempozyuma kadar.
Orada, bir ara etkinlik olarak planlanmış panelde, Ertuğrul Özkök ve Dr. Yalçın Özer (rahmetli) ile birlikte yer alıyordum. Özkök panel sırasında suçlayıcı tavırla üzerime gelmiş, ben de ‘sosyolog’ iddialı yazarı onun anlayacağı dilden geri püskürtmüştüm.
Panelin ardından otelin karşısındaki TBMM Lokantası’na geçildi. Masaya oturulurken Turgut Bey beni ismimle yanına çağırarak önce hatırımı sordu, ardından da adaylığı sırasında İzmir’de tanışma fırsatı bulduğu isimleri tek tek sıralayarak durumlarını öğrenmek istedi.
Bir parti adına katkıda bulunduğum ilk etkinlik Mustafa Taşar‘ın (rahmetli) davetiyle katıldığım o sempozyumdur.
Muhafazakar Demokrat Sempozyumu
İkincisi de Adalet ve Kalkınma Partisi‘nin (AK Parti) kendisini ‘muhafazakar demokrat’olarak tanımladığı ilk döneminde, o sıfatın içini doldurmak üzere düzenlediği ‘Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu’ idi.
İstanbul’da Cevahir Otel’de düzenlenen iki günlük sempozyumda, AK Parti, yabancı düşünür ve yazarlar yanında, ülkemizin adı duyulmuş akademisyen ve gazetecilerini de değişik panellerde bir araya getirmeyi amaçlıyordu.
Sempozyumun amacını, daha sonraları ‘Muhafazakar Demokrasi’ ile ‘AK Parti ve Muhafazakar Demokrasi’ adlarıyla iki kitaba imza atacak, AK Parti’den milletvekilliği ve bir dönem bakanlık da yapacak Yalçın Akdoğan, o sıralarda yazarı olduğu Yeni Şafak gazetesinde kaleme aldığı konuya ilişkin yazısında, şöyle tanımlıyordu:
“AK Parti dünya genelinde var olan muhafazakarlık çizgisini kendi sosyo-kültürel coğrafyamızda yeniden üretmeye çalışmaktadır. Demokrasi ortak paydasında muhafazakarların, liberallerin ve sosyalistlerin (sosyal demokratların) bir araya gelerek rekabet ve hizmet edilebilir bir siyasal zemin üretmeleri Türk siyasetinin bugünü ve geleceği açısından çok yararlı olacaktır.”
Aynı yazıda, sempozyuma Türkiye’den katılması beklenenlerin isimlerini de buluyoruz:
“Mustafa Erdoğan, Mehmet Aydın, Ali Yaşar Sarıbay, Murat Çizakça, Mustafa Özel, S. Seyfi Öğün, Davut Dursun, Niyazi Öktem, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Taha Akyol, Nuray Mert, Ömer Laçiner, Fehmi Koru…”
Konuşma yapacak olmasalar bile sırf AK Parti’nin üretmeyi arzuladığı siyasal zemini önemsedikleri için sempozyuma, muhafazakar, liberal veya sosyalist/sosyal demokrat olarak bilinen başka isimlerin de tartışmacı olarak katıldıklarını hatırlıyorum.
Nazlı Ilıcak da vardı, Ali Bulaç da, Gülay Göktürk de, Şahin Alpay da.
İlginç olan şu: Yukarıdaki listede yer alanlardan yalnızca iki isim –S. Seyfi Öğün (Yeni Şafak) ve Taha Akyol (Hürriyet)- halen yazı hayatının içerisinde; diğer isimler zaman içerisinde ortadan çekildiler.
Bir ara Derya Sazak ve Fuat Keyman ile birlikte TRT’de siyasi tartışma programı yaptığımız anayasa profesörü Mustafa Erdoğan uzun yıllar kitapları ve yazılarıyla, AK Parti demokrat ve özgürlükçü bir anayasa hazırlığı içerisine girdiğinde çalışmaya katılarak demokrasi mücadelesinde yer almıştı.
Velut bir yazar olan Mustafa Erdoğan sustu.
Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Nuray Mert’in de gazetelerde ve televizyonlarda esameleri okunmuyor.
‘Yeni medya düzeni’ içerisinde, bazısı o dönemde AK Parti’ye karşı tezler geliştirmekle meşgul, çoğu o dönemde ortalıkta olmayan yepyeni bir yazar ve yorumcu kadrosu yer alıyor.
Hepsi de, Allah’ları var, başarılı insanlar; çalışkanlar da, gündüz-gece ekranları renklendiriyorlar.
Size de ilginç gelmiyor mu bu durum?
İstanbul’da bir yemek
Çok uzun yıllar Ankara’da gazetecilikten sonra nakl-i mekan ederek İstanbul’a taşındığımda, o yıllar içerisinde beni her gelişimde evlerinde veya değişik lokantalarda ağırlayan İstanbul merkezli meslektaşlara gönül borcumu ödemek için bir yemek vermiştim.
Feriye Lokantası‘nda.
Yemeğin baş konuğu olarak da Başbakan Tayyip Erdoğan davetliydi ve her zamanki nezaketiyle katılmayı, hepsi de dostum olan meslektaşlarla buluşmayı kabul etmişti. Buluştu ve ertesi gün katılımcı meslektaşların sütunlarına müthiş olumlu yansıyan kapsamlı bir değerlendirme konuşması da yaptı Tayyip Bey.
O yemekte kimler vardı?
Listeyi hala saklarım:
Milliyet: Hasan Cemal (yazar), Taha Akyol (yazar); Hürriyet: Enis Berberoğlu (Haber Koordinatörü), Ahmet Hakan Coşkun (yazar); Radikal: İsmet Berkan (Genel Yayın Yönetmeni); Sabah: Mehmet Barlas (yazar), Mehmet Altan (yazar), Salih Memecan (karikatürist); Vatan: Okay Gönensin (yazar); Cumhuriyet: Oral Çalışlar (yazar); Akşam: Serdar Turgut (Genel Yayın Yönetmeni); Bugün: Selahattin Sadıkoğlu (Genel Yayın Danışmanı), Nazlı Ilıcak (yazar), Gülay Göktürk (yazar); Yeni Şafak: Mustafa Karaalioğlu (Genel Yayın Yönetmeni), Ali Bayramoğlu (yazar); Zaman: Ekrem Dumanlı (Genel Yayın Müdürü); Türkiye: Fuat Bol (Genel Yayın Müdürü); Kanal 7: Mustafa Çelik (Genel Yayın Yönetmeni); Vakit: M. Emin Kazcı.
Benimle birlikte 21 gazeteci.
Ertuğrul Özkök‘ü de davet etmiştim, yurtdışında bulunduğu için katılamamıştı.
Listeyi “O gün kimler vardı, şimdi neredeler ve bugünkü kadrolar” mukayesesini yapabilesiniz diye verdim.
Yaşlanınca insanın duygusallığı da artıyor.
Bugünkü yazımı o ruh halime verin.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.