Medya

Fehmi Koru: Seçim kazandıran üslup ülkeyi yönetmede yetersiz kalıyor; anayasayı ondan değiştiriyoruz

"Sorunların üstesinden gelmeye gerçekten yarayacak mı değişiklikler?"

23 Ocak 2017 12:12

Fehmi Koru*

Bizim daha önce öğrendiğimiz gerçeği Amerikalılar son seçim kampanyası sırasında keşfettiler: Siyasette ayrıştırıcı üslup en az birleştirici üslup kadar sonuç almaya yarıyor; hatta biraz daha fazla işe yarıyor…

Donald Trump Amerikan toplumunun bütününe hitap eden, herkesin oyuna talip olan bir kampanya yürütmedi; kendisini Beyaz Saray’a taşıyacak kadar bir halk katmanını arkasına almaya çalıştı ve başarılı oldu.

Rakibinden daha az oy alması bu anlamda fazla önemli değil; o onun kampanyasını yürütenlerin dehasını yansıtıyor: ABD’deki seçim sistemini göz önünde tutarak yürüttüler kampanyalarını ve ikinci seçmen sayısı fazla eyaletlere yoğunlaştılar; zaten kimse ”3 milyon daha az oy aldı, başkanlığı meşru değil” demiyor, diyemiyor…

Türkiye de, 2002 seçiminde, yüzde 35 oy alan bir siyasi partiye Meclis’in üçte iki sandalyasını teslim etmedi mi? Bizde ‘barajlı seçim sistemi’ olduğu ve muhalefet partilerinden üçü yüzde 10 barajına yakın oy aldığı halde milletvekili çıkarma hakkı kazanamadığı için, sistem en çok oyu alan partinin lehine çalışmıştı.

Ülkemiz bu yönde örnek

Ayrıştırıcı üslup iktidar partisinin her iki seçmenden birinin oyunu aldığı 2011 genel seçimi sonrasında kendini belli etmeye başladı.

Seçim kazanmada yararlı olduğu görüldü o üslubun; şimdi pek çok ülkede daha önce ‘marjinal’ bölgede siyaset yapan partiler, kendilerini halkın bütününe beğendirmek yerine, ideolojik kalıplarına yeni taraftar çekme tarzını benimsiyor ve bununla başarılı olmayı bekliyor…

Madem Türkiye’de işe yaradı, madem Donald Trump‘ı başkanlığa taşıdı… Neden aynı yöntem Fransa’da da aynısını yaşatmasın?

Fransız Front National partisinin ve lideri Marine Le Pen‘in 23 Nisan ve 7 Mayıs 2017 tarihlerinde iki tur halinde yapılacak başkanlık seçimi için benimsedikleri yol ve yordam bu beklenti üzerine oturuyor.

Elbette örnek seçim başarılarına bakarak kendilerine yöntem belirleyenler bir gerçeği de fark ediyorlardır: Siyaset yalnızca seçim kazanmaktan ibaret değil; sandık başarısı elbette önemli, ancak bir de sonrası var: Ülkeyi yönetmek…

Seçim kampanyası sırasında kullanılan ‘ayrımcı dil’ arkaya alınan kitleyi büyütüyor, ancak aynı dil ülke yönetiminde zorluklarla karşılanmasına da sebep oluyor.

AK Parti’nin 2011 sonrasında karşılaştıkları zorluklara bakmak bile yeterli.

Daha az bir kitle desteğine sahip olduğu dönemlerde, AK Parti, ‘Türkiye’nin kaderi‘ sanılan pek çok olumsuzluğun üstesinden gelmeyi bilmişti. Adı öyle konulmuş olmasa bile, pek çok alanda ‘reform‘ sayılabilecek yenilenmeler o dönemlerde sağlandı. Darbe girişimleri niyet safhasında kaldıysa o dönemde, bu, dönemin ‘reformcu ruhu‘ ile yakından ilişkilidir. ‘Vesayet‘ de o dönemde işlevsiz hale getirilebildi.

Trump’ın bu anlamda başarı şansı ne?

Kendisinin Beyaz Saray’da tam-gün mesaiye başladığı Cumartesi günü, başta başkent Washington olmak üzere ABD’nin büyük kentleri kadar, birkaç yüz nüfuslu kasaba ve köylerinde bile, ‘Trumpkarşıtı‘ gösteriler yapıldı.

Amerika nüfusunun yüzde 1’ini teşkil eden 3,5 milyondan fazla insan –çoğu kadın– sokaklardaydı o gün.

Yeni seçilen başkan bunu umursamadığını belli etti.

Belli ki, ayrıştırıcı üslubunu, Beyaz Saray’da oturduğu sürece devam ettirecek.

Şimdi soru şu: Türkiye’de seçim kazandıran, ancak iktidarın pürüzsüz sürmesine yaradığı söylenemeyecek olan üslup, ABD’de de aynı sonucu mu doğuracak?

Halkın bütününe sahip çıkmak yerine, sadece kendisinin Beyaz Saray’a gelmesini sağlayanları koruyup kollayan bir çizgi mi izleyecek Trump?

İç-savaş sonrası kurulduğu ve kendilerini ayrı devletler olarak konuşlandırmış, bir çoğu zaten devlet büyüklüğünde eyaletlerden oluştuğu için önceliği birlik olmaya vermiş ve bunu sağlayacağına inanılan formülleri ‘anayasa‘ haline getirmiş ABD’de, öyle bir çizginin izlenmesi acaba ne tür sorunlara yol açacak?

Anayasa değişikliği talebi orada da gündeme gelecek mi?

Aslına bakarsanız, ABD’yi düşünür gibi yaparken… aynı soruların Türkiye versiyonlarına da zihnimde cevap arıyorum…

Türkiye’de var olan fiili siyasi durum, ancak anayasaya da geçirilmesi gereken bir ‘sistemdeğişikliği‘ ile devam ettirilebileceği için.. büyük sıkıntılar göze alınarak o yola girilmiş bulunuyor. Değişecek yeni sistemle birlikte ‘ayrıştırıcı üslup‘ yüzünden karşı karşıya kalınmış sorunların üstesinden daha rahat gelinebileceği hesaplanıyor olmalı.

Ya formül çalışmazsa..

Sorunların üstesinden gelmeye gerçekten yarayacak mı değişiklikler?

Varsayalım, halkımız da, sayılarının hiç de az olmadığını sandığım gönlü değişikliklere yatmadığı halde olumlu oy kullanmış milletvekilleri gibi özverili davrandı ve referandumda anayasa paketini onayladı…

Ya ardından beklenen gelişmeler yaşanmazsa.. yani değişiklikler ne için yapılıyor ise.. o işe yaramazlarsa ne olacak?

Bu sorunun cevabını Trump ekibi de merak ediyordur sanırım.
 


* Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır