Fehmi Koru*
AK Parti sözcüleri ile görev tanımlarını “İktidarın her yaptığını destekleyip savunmak, muhalefeti ise her fırsatta yerin dibine sokmak” olarak belirlemiş -veya onlar için bu görev tanımı birileri tarafından belirlenmiş- medyadaki uzantılarının şu karlı günlerdeki gayretlerine bakıp gerçeklerle ve olan bitenle bağlarının ne kadar kopuk olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Olağanüstü yağan kar ve kar mücadelesini 19 saat uykusuz yürütürken bir-iki saatlik molada bir yabancı diplomatla görüşmek üzere bir lokantaya giden İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu hedefte.
Dünkü bazı gazetelerin manşetleri idam cezası ile sonuçlanmış siyasi bir yargılamanın hüküm ilamı gibiydi.
Köşe yazıları da ‘gerekçeli karar’ üslubundaydı.
Geceki televizyon tartışmaları infazı tamamladı.
“CHP’den birini belediye başkanı seçerseniz böyle olur” mesajı medya eliyle güçlü bir biçimde verildi.
Herhalde o yüzden ve böyle olacağını da bildiği için, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbullulara 2024 yılına kadar dişlerini sıkmaları tavsiyesinde bulundu.
Yerel seçim o yıl yapılacak ve AK Parti yeniden İstanbul’u kazanacak…
Beklenti bu.
Acaba?
İstanbulluların en son yerel seçimde CHP’den birini seçerken hangi güdülerle oylarını kullandıklarını anlamamış galiba AK Parti yönetimi ve destekçileri…
Ekrem İmamoğlu İstanbul’un küçük sayılabilecek bir ilçesinde -Beylikdüzü’nde- belediye başkanıydı. O ilçede yaşayanlar dışında bir tanınırlığa sahip değildi. Şahsen, adaylığı konuşulana kadar ismini duymadığımı itiraf ederim.
Kısacası, ismi bilinmeyen birini İstanbullular’ın karşısına aday olarak çıkarmıştı CHP…
Buna karşılık, AK Parti, aday olarak, daha önce uzun yıllar bakanlık ve sonrasında başbakanlık yapmış, o sırada TBMM’ye başkanlık eden Binali Yıldırım’ı İstanbul’a göndermişti. Arkasında İstanbul’un eskiden belediye başkanlığını yapmış Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bulunduğu da gizli-saklı bir bilgi değildi.
Sandığın zorda olduğu görüldüğünde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Binali Yıldırım’ı seçince beni seçmiş olacaksınız” mesajını vermekten de geri durmadı.
Yapılan seçimde az farkla, AK Parti’nin başvurusu üzerine Yüksek Seçim Kurulu tarafından yenilenen seçimde ise 800 bin oy farkıyla seçildi CHP’nin adayı İmamoğlu…
Muhafazakar seçmenlerin bir bölümü de o seçimde CHP’nin adayına oy verebildi.
İşte AK Parti sözcüleri ile destekçileri bir türlü bunun sebebini anlayamıyor.
Kendisine oy veren seçmen, Ekrem İmamoğlu Beylikdüzü’nde muhteşem bir başkanlık performansı gösterdiği, ilçeyi ihya ettiği için böyle davranmadı. Tanınmıyordu İmamoğlu, zaten kampanyası da Beylikdüzü deneyimi ön plana çıkarılarak yürütülmedi.
Bambaşka sebepler o seçimde İmamoğlu’nun lehine çalıştı.
Seçimin sandıkta mağlup olanlar tarafından yenilenmek istenmesi ise, daha önce İmamoğlu için oy kullanmakta tereddüt eden yüz binlerce seçmeni tavır değişikliğine sevk etti.
Gazete manşetleriyle, televizyonlardaki çok bilmişlerin yol göstermesiyle seçilmedi İmamoğlu.
CHP’li kimliğine rağmen daha önce elleri CHP’ye oy vermeye hiç gitmemiş bir kitlenin de oylarıyla seçildi.
‘Seçmen’ diye genel bir kategoriye sıkıştırılan insanlar ara sıra böyle yaparlar. Bazen iştahları kaçar, hevesleri kırılır, bıkarlar… Bazen kendileriyle inatlaşıldığını düşünür, karşı bir inatla karar verdikleri de olur… Evet, bazen medyadaki gürültüden de etkilendikleri de görülür ama bir noktaya kadar; fazla gürültüden duydukları rahatsızlık da tercihlerini etkileyebilir…
Bugünlerde gazete manşetleriyle köşelerine ve ekranların daimi konukları yorumcuların ağızlarına yerleşen eleştirilerin bir an bütünüyle doğru olduğunu kabul edelim. İstanbul’u bir süredir yönetenlerin beceriksiz olduklarını, karla mücadeleyi iyi yönetemediklerini, görev başında olmaları gereken bir sırada balıkçıda vakit geçirdiklerini düşünelim.
Öyle düşünerek insanlar bir sonraki seçimde belediye başkanı olarak AK Partili birini mi tercih edecekler?
İktidar cephesi -özellikle AK Parti- herhalde öyle olacağı beklentisinde.
Hatta, bugünkü gürültünün de etkisiyle, ilk genel seçimde de oyların AK Parti’ye yöneleceğine, cumhurbaşkanı seçerken AK Parti adayına oy verileceğine inanıyor bile olabilirler.
Medya gücünü fazla ciddiye almalarının muhtemel bir sonucu bu.
Oysa, iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimi öncesinde AK Parti’nin sesini duyuracak, kendisine sempatiyle bakan fazla bir medya desteği yoktu. Bir-iki gazete ile bir TV kanalı, hepsi o kadar…
AK Parti çekirdek kadrosunun daha önce içinde yer aldığı partiler yüzde 20 oy oranına bile ulaşmamışken, son partilerinden ayrılıp kurdukları yeni parti, daha ilk seçimde, yüzde 36.8 oy oranına medya desteği olmaksızın ulaşıp iktidara gelebilmişti.
Neydi o dönemde AK Parti’yi diğer partilerden daha farklı yapan ‘şey’?
İşte ‘o şey’ ne idiyse, son yerel seçimde İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasını sağlayan da odur.
Bir sonraki seçimin akıbetini belirleyecek de yine ‘o şey’ olacak…
Yazmadan edemeyeceğim: Galiba bu gerçeğin CHP de pek farkında değil.
[Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk’un AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında yayımlanmış ‘Kar’ adlı bir romanı var. Romanda yoğun kar yağışı sebebiyle dünyaya kapalı hale gelmiş Kars ilimizde yaşananlar ‘Ka’ rümuzu verilmiş biri üzerinden anlatılır. Orhan Pamuk için Kars, kar ve Ka birer simgedir. 2002 öncesi Türkiyesi’dir Kars. Kar o dönemin bulanıklaşmış, sisler bulvarı haline dönüşmüş siyasi iklimini yansıtır. Kars’ta darbe girişimi bile olur. Roman kahramanlarının -biri Orhan Pamuk’un kendisidir- her biri bir eğilimin temsilcisidir; çoğunun hayatı bir kargaşada sona erer. Simgelerle dolu post-modern bir romandır ‘Kar’. Yeniden okumaya değer.]
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.