Fehmi Koru*
‘Başkanlık sistemi’ni savunanların ağızlarından düşürmedikleri bir cümle var: “Başkanlık sistemini daha önce Turgut Özal da istemişti, Süleyman Demirel de istemişti” cümlesi…
Doğrudur.
Hatta Turgut Özal için Süleyman Demirel’den daha doğrudur.
Bana anlatmıştı Özal
Özal siyasi hayatta yer almaya karar verdiği ilk günden itibaren savunmaya başlamıştı ‘başkanlık sistemi’ni; Demirel ise Özal’ın erken vefatı üzerine onun yerine seçilip Çankaya Köşkü’ne taşındıktan bir müddet sonra…
Turgut Özal 12 Mart askeri müdahalesi sonrası işsiz kaldığında, gelen davet üzerine, Dünya Bankası’nda (WB) çalışmak üzere ABD’ye gittiğinde, çok yönlü bir kapının önünde açıldığını fark etmişti: Dünyanın en ileri bilinen ülkesi (ABD) ile WB tarafından görevle gönderildiği Uzak Doğu ve Afrika ülkelerinde mevcut sistemleri yakından gözleme kapısının…
Yıllar önceye dair bir gözlemini kendisinden aktarayım:
Afrika ülkelerine gittiğinde iki farklı yapı bulmuş Özal; ülkeye girerken gümrükte ve para bozdurmaya gittiğinde bankada gözlemlediği: Birinde bayağı bir vakit alan evrak doldurma zorunluluğu.. diğer ülkede ise işlerin hemen dakikasında hallolması..
“Neden?” sorusunun cevabı ülkenin daha önce kim tarafından yönetildiğiyle ilgiliydi Özal’ın tespitine göre: Bürokrasiye gömülmüş ülkeler büyük ihtimalle Fransa’nın eski sömürgesi; diğerleri ise İngiltere’nin…
Rahmetli, “Anglo-Sakson sistemi kolay” sonucuna varmıştı doğal olarak…
Kendisinin etkili olduğu 1980 sonrası dönemde uygulamaya koyduklarının büyük bölümü Özal’ın bu gözlemine dayanır.
“Başkanlık sistemi olsa daha iyi olur” inancı da…
ABD’de kaldığı kısa sayılabilecek süre (1971-1973) sonunda Türkiye’ye dönerken, Turgut Özal’ın kafasında siyasete girmek ve yılların birikimi gözlemlerini uygulamaya koymak niyeti de vardır.
Dönmeden önce, bayağı ayrıntılı ‘dünya nereye gidiyor, Türkiye ne yapmalı, sistemini nasıl elden geçirmeli?’ sorularına cevap teşkil eden bir rapor hazırlayıp, dönemin başbakanı ve eski yol arkadaşı Demirel’e gönderdiği bilinir.
Raporda önerdikleri arasında ‘başkanlık sistemi’ de vardır.
Özal rahmetli çok istemişti sistemi ‘başkanlık sistemi’ ile değiştirmeyi. Kafasındaki örnek de ABD’ydi.
Demirel’in başkanlık sistemi
Süleyman Demirel’in hikâyesi ise farklıdır.
Kendi gözlemlerimi aktarmama gerek yok. Cumhurbaşkanlığı döneminde en yakınında gencecik bir diplomat olarak bulunmuş Mehmet Ali Bayar, sorduğunda Abdülkadir Selvi’ye anlatmış zaten; o da bugün yazısında aktarıyor.
Okuyalım:
“Sayın Demirel, ‘Türkiye tıkandığında bunu demokrasi içinde açalım. Sistemdeki tıkanma bunalıma dönüşmeden millete götürelim’ diye bir çaba içindeydi. Bizden de bu tıkanmanın yollarını açacak çalışmaları yapmamızı istedi. Amerikan tipi başkanlık sistemini esas almadık. Çünkü ABD’nin geçtiği tarihi süreçler ile siyaset kültürü farklıydı. İngiliz sistemini de etüt ettik. Bizimki kıta Avrupa’sının sistemi olduğu için en uygun sistem Fransız tipi yarı başkanlık sistemiydi.”
Aynen öyledir.
Başından o zamana kadar iki askeri darbe (12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980) geçmiş, bir diğerini (28 Şubat 1997) kendisini yerinde bırakacak biçimde yoluna koymuş bir politikacının arayışı olarak ortaya çıkmıştı sistem değişikliği önerisi…
Evet, ‘başkanlık sistemi’ni siyasi hayatının noktalanmasından hemen önce Demirel de istemişti.
Siyasi tarihimizde derin izler bırakmış iki devlet adamının ikisinin de ‘başkanlık sistemi’istediğini hatırlayıp hatırlatanlar doğru söylüyor…
İkisi de istemişti ‘başkanlık sistemi’ni…
Asıl sorulması gereken soru başka: “Neden istedikleri halde gerçekleştiremediler?”
Süleyman Demirel’in yapabileceği fazla bir şey yoktu…
Fakat Özal, 1980 sonrası, gücünün zirvesindeyken ve ara ara konuyu tartışma gündemine de sokmuşken, değişikliği gerçekleştirmek üzere zorlayıcı bir havaya hiç girmedi.
Askerleri ikna edemediği önemli bir gerekçedir elbette; askerlerin konuya ters bakması da nostaljiktir.
Daha önemlisi şu: Birdenbire patlayan etnik terör buna izin vermedi.
“Terörün o dönemde patlamasında sistem değişikliği tartışmalarının ne kadar etkisi vardır, bugün de terörün azması ne kadar sistem değişikliğinin yeniden gündeme gelmesiyle ilişkilidir?” üzerinde durulması gereken sorulardır.
Palas pandıras sistem değişikliğine gidiyoruz bugün, artılarını ve eksilerini tartışmadan hem de…
Sistemler ithal edilmez önemli devletlerde
Her ülkenin siyasi sistemi o ülkenin tarihi mirasıyla yakından ilişkilidir.
Başkaları tarafından örnek alınan hiçbir ülkeye, sistemi, başka ülkelerdeki işleyişe bakılarak ithal edilmemiştir.
Amerika Birleşik Devletleri, birleşik hale gelmek için bir iç-savaş verildikten, birbirine ters bakan eyaletler, teker teker, bir anayasa ve bayrak etrafında George Washingtontarafından birleştirildikten sonra oluşmuştur. Güçlerin dağılmasını sağlayıcı ana eksendir ABD’de ‘başkan’…
Fransa ise, başından yalnızca ihtilâl (1789) geçmiş bir ülke değildir; ihtilâl sonrasında da askeri yönetimler, konsüller, yine krallar gördükten sonra, ‘yarı başkanlık sistemi’ni bir daha aynı yanlışlıkları yaşamamak üzere tercih etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘parlamenter sisteme’ sahip oluşu da birilerine öykünerek veya tesadüfen olmamıştır.
Kurucu babalar, başta Mustafa Kemal, ABD’yi, İngiltere’yi ve elbette Fransa’yı ve sistemlerini biliyordu. Bugünden geriye baktığımızda, Mustafa Kemal kişiliğine ‘parlamenter sistem’den daha uygun değil midir ‘başkanlık’ veya ‘yarı başkanlık’?
Neden ‘parlamenter sistem’ oldu?
Çünkü, Cumhuriyet idaresine, bir bağımsızlık savaşı sonrasında ulaştı Türkiye; o savaşı da İstanbul’daki Mebusan Meclisi’nden Ankara’ya ulaşan milletvekillerinin oluşturduğu Millet Meclisi yönetti.
İstiklâl Savaşı’nı yönettiği için kendisine ‘Gazi’ unvanını veren Meclis…
Fransa’nın, ABD’nin sistemleri tarihlerinden aldıkları derslerle kurulmuştur ve sistem tercihinde ‘daha iyiyi yakalamak’ değil, ‘yanlışları daha iyi önlemek’ endişesi hâkimdir.
Aynı durum Türkiye Cumhuriyeti için de söz konusudur.
Her üç tercihte de ‘dizginleme’ arzusu ön plandadır.
MHP yolu açtı
Sistemler de değişebilir elbette. Nitekim, ABD’de de, Fransa’da da, günlük işleyişte sistem kaynaklı sorunlarla karşılaşıldığında değişiklik kampanyaları açıldığı, sistemleri inceleyen siyaset bilimcilerin farklı sistem önerileri seslendirdikleri olmuştur.
İki gün önce Prof. Juan Lintz’in “ABD için parlamenter sistem daha uygun” tezini ve bunun siyaset bilimciler arasında güçlü destekçileri olduğunu yazmıştım.
MHP’nin de destek vermesiyle AK Parti’nin nicedir arzuladığı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ise ‘en mükemmel’ bulduğu için şiddetle gerçekleşmesini istediği ‘başkanlık sistemi’ne gidilmesinin yolu açılmış gibi.
Ne diyeyim, hayırlı uğurlu olsundan başka?
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır