Fehmi Koru*
CNN-Türk‘te yayınlanan ‘Gece Görüşü’ programında çok önemli bilgiler paylaşıldı” diye başlıyor haber. ‘Çok önemli bilgi’ denilen, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘nun İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener‘le görüşeceği, bu arada Mansur Yavaş‘ın da Kılıçdaroğlu‘ndan randevu talep ettiği bilgileriymiş…
Mansur Yavaş CHP ile İYİ Parti’nin Ankara için düşündükleri ortak belediye başkanı adayı…
İki partinin bu isim üzerinde uzlaştığı, ancak Yavaş‘ın hangi parti adına seçime gireceğinin henüz belli olmadığı söyleniyor.
CHP “Geçen seçimde adayımızdı, yine bizden aday olsun”, İYİ Parti ise “Bize yakın biri, seçime bizim adımıza katılsın” diyormuş…
Aynı programda, Mansur Yavaş‘ın adaylık konusu işinin uzaması durumunda partiler ve aday yönünden yıpranmanın devam edeceği görüşünde olduğu da dile getirilmiş…
İyi ama, iki partinin başkente aday olarak düşündükleri kişi, kendisini göreve layık gören liderlerle randevusuz görüşemiyor mu?
Kılıçdaroğlu ile Akşener böylesine önemli bir konuda şimdiye kadar hiç fikir alış-verişinde bulunmamışlar mı yani? Kendileri olmasa bile kurmayları?
Benzer bir durum İstanbul için de söz konusu. Yalnız muhalefet partileri değil iktidar partisi de “Benim adayım bu” diye İstanbulluların önüne bir isim sürmedi şimdiye kadar. “Bu kenti ben herkesten daha iyi yönetirim” deyip seçmenden destek isteyen tek bir Allah’ın kulu da çıkmıyor…
En şerefli hizmet görevi belediye başkanlığıdır
Siyaseti dışarıdan izlemeyi, siyasilerin hareketlerini anlamlandırmaya çalışmayı içinde yer almaktan daha fazla keyif verici bulurum. Bu sebeple iki kez adaylık teklifini kabul etmedim.
Eğer siyaseti düşünseydim, tercihimi milletvekili olmaktan değil, doğduğum ve büyüdüğüm ya da içinde yaşadığım kente hizmet etmekten yana kullanırdım.
Halka hizmetin en iyi yerine getirildiği görev belediye başkanlığıdır.
Uzun yıllar yaşadığım Ankara’yı biraz da siyaseti izlemek eskisi kadar keyif vermediği için terk ettim.
Şimdilerde ise belediye başkanlığı konusunda partilerin davranış tarzları beni rahatsız etmekte.
İstanbul, Ankara ve İzmir ülkemizin en çok nüfusu barındıran üç büyük kenti. Bu kentlerin her birine belediye başkanı olarak hizmet vermek herhalde en gurur verici görevlerdendir. Bu sebeple de, şu andaki görevi ve konumu ne olursa olsun, bu üç kentten birinde yaşayıp da yöneticisi olmak isteyecek -ve bu görevi başarıyla yerine getirecek- çok sayıda kişi olması gerekir.
Oysa birkaç isim dışında hiç kimse “Ben bu işe layığım ve adayım” diye ortaya atılmıyor. Mansur Yavaş Ankara’dan, Muharrem İnce de İstanbul’dan aday olmak istiyor, işte o kadar…
AK Parti İstanbul için eski bakan, eski başbakan ve şimdi TBMM başkanı Binali Yıldırım‘ı aday göstermeyi planlıyor; içinden “Ben bu işi daha iyi yaparım” hissi geçen başkaları seslerini yükseltemiyor.
Önceki başkanları İstanbul ve Ankara’nın –Kadir Topbaş ile Melih Gökçek– partileri tarafından ‘metal yorgunu oldukları’ gerekçesiyle istifaya zorlanmıştı; İzmir’in başkanı Aziz Kocaoğlu da partisi tarafından yeniden aday gösterilmeyecek gibi…
Türkiye kalabalık bir ülke, nüfusumuz 80 milyonun üzerinde. Halkın çoğunluğu gençlerden oluşuyor. 200 küsur üniversitede milyonlarca gencimiz eğitim görüyor; kaliteli insanlarımızın sayısı da az değil.
Nüfusu 20 milyona yaklaşan İstanbul’dan aday bulamıyor partiler ve AK Parti Ankara’dan (Binali Yıldırım), CHP de Yalova’dan (Muharrem İnce) aday ithal etmeyi düşünüyor.
Siz bunda bir gariplik görmüyor musunuz?
Ben görüyorum.
‘Kaht-ı rical’ dönemi hiç bitmeyecek gibi
Her seçim bir yarıştır ve yarışın sonucu yalnızca adaylar belirlendikten sonra sandığa yansıyan oyla belli olmaz. Aday belirleme süreciyle başlaması gerekir yarışın; her parti kendisine yakın insanlardan göreve layık olduğunu düşünenler -veya kendisinin düşündüğü- arasından en uygununu belirleyerek kente verdiği değeri gösterir.
Eskiden durum böyleydi.
‘Kaht-ı rical’ deyimini eski dile ünsiyeti olmayanlar da bilir. ‘Adam kıtlığı’ demektir. Geçmişte, o günlerin kısıtlı şartlarında bile, belli başlı görevlere getirilecek birden fazla insan bulunabilirken bu deyim kullanılırdı, fazla aday çıkmadığı için…
Şimdi ise hem kalabalığımız arttı, hem de yetenekli insan sayımız fazla, ancak yine de belli görevler için düşünülen isimler çok kısıtlı.
İstanbul’a yöneticiyi dışarıdan ithal etmeye kararlı görünüyor partiler.
Daha göreve başlamadan ‘yorgun’ görüntü veren başkanlarla dev sorunu bulunan kentlere iyilik yapılmış olmayacak.
İzmir, Ankara ve İstanbul kişiliğimin oluşmasında önemli roller oynamış üç büyük kentimiz. Herbirinde oralı olduğumu düşündürecek kadar yaşadım, üçüyle de ilişkimi sürdürüyorum.
Bu üç kentimizin başında görmeyi arzu ettiğim belediye başkanı tipiyle partilerin aday olarak düşündükleri isimler tam uyuşmuyor.
Galiba siyasetin bizde geldiği yer üzerinde biraz daha düşünmem gerekecek.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.