Fehmi Koru*
Nasıl olduysa, rafta duranlar arasından, elim tesadüfen bir şiir albümüne kaydı.
Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı –hatta başbakan– olmadan çok önce, 1999 yılında, bir şiir albümü çıkarmıştı. Kendi sesine ve daha da önemlisi o zamanki çizgisine çok uygun şiirleri seçerek…
İşte o albüm. ‘Bu Şarkı Burada Bitmez’ albümü…
Necip Fazıl’ın ‘Zindandan Mehmed’e Mektup’ şiiri.. Erdem Bayazıt’ın ‘Sana Bana Vatanıma Ülkemin İnsanlarına Dair’ şiiri.. ve diğerleri..
Erdem Bayazıt’ın şiirinden şu mısralar diline ne kadar yakışır Tayyip Erdoğan’ın:
“İsyan şiirleri bilirim sonra
kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
harfler harp düzeni almıştır mısralarda
kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
kimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlarda
hırsızın gırtlağına tıkanmıştır
müslüman yürekler bilirim daha
kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
eller bilirim, haşin, hoyrat, mert
alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
her kırışığı, sorulacak bir hesabı
her çizgisi, tarihten bir yaprağı anlatır…”
Muhteşem mısralar, Tayyip Erdoğan okuyunca, kulağa daha ihtişamlı geliyor.
Çağdaş isyan şiirleri, Erdoğan’ın dilinden…
Yıl 1999… Millete hizmet için yola çıkmış genç bir siyaset adamının önü yargı yoluyla kesilmek istenmiştir. Cezaevine düşecektir. Gazeteler “Bundan sonra muhtar bile olamaz” manşetleriyle çıkmakta, bunlar okuduğu bir şiir yüzünden başına gelmektedir.
Tayyip Erdoğan.. bu duruma.. sevdiği şairlerden seçtiği çağdaş şiirlerle meydan okumakta.
Çağdaş, yani kendisiyle aynı zaman diliminde yaşayan, muhtemelen hepsini tanıdığı şairler…
Şiirleri hem de çok etkili okumaktadır.
Yine o dönemde, kendisiyle ‘çağdaş’ olmayan, çok daha önceleri yaşamış, okul hayatında edebiyat derslerinde karşısına çıkmış ve kendisini etkilemiş şiirlerden bir kaset yapmak isteseydi..
Eski şiirin rüzgârıyla…
Kimleri, hangi şairlerden hangi şiirleri seçerdi?
Meselâ Mehmet Emin Yurdakul’un şu mısraları üzerinde “Herhalde almalıyım” diye düşünmez miydi?
“Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”
Şairi Mehmet Emin Yurdakul 1869-1944 tarihleri arasında yaşamıştır.
Biraz daha gerilerden hafızasında hangi şiir vardır, Osmanlı döneminden o günkü (1999) havasına uygun şiirlerden bir kaset çıkaracak olsaydı, hangi şiiri seçerdi?
Namık Kemal’den?
O kasette yer alacak şiirleri ben seçecek olsaydım ‘vatan şairimiz’ mutlaka onda yer alırdı.
Herhalde Hürriyet Kasidesi ile…
Şu beyitler:
“Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetden
Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetden
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çekdiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki a’lâdır vezâretden sadâretden
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten”
Bugünkü dille:
“Asrın hükümlerini doğruluk ve selametten sapmış görüp şeref ve haysiyetle hükümet kapısından çekildik.
Başarının sırları milletin kalbinin birliğinde durur. Halkın fikirlerinin birbirinden farklı olmasından hayırlı sonuçlar doğar.
Felek, her türlü eziyet yollarını toplasın gelsin. Millet yolunda hizmetten dönersem kahpeyim.
En basit zevki vezirlikten, sadrazamlıktan daha üstün olan mesleğimde çektiğim bütün eziyet ve sıkıntılar anılsın.
Zulüm ve adaletsizlik ile hürriyeti yok etmek (ortadan kaldırmak) ne mümkün(dür?) Eğer gücün yetiyorsa, insanoğlundan idraki (anlayışı) kaldır.
Ey hürriyetin güzel yüzü! Ah! (Sen) ne büyüleyici imişsin. Gerçi esaretten kurtulduk, (fakat bu sefer de senin) aşkının esiri olduk.”
Namık Kemal kısaca ‘Hürriyet Kasidesi’ diye bilinen bu şiirini Sultan Abdülaziz döneminde yazmıştır.
Şiirde siyaset yolunu açan şiir
Divan şiiri aşka-meşke önem verir, genel hatlarıyla siyasi değildir; o günün hayatında başka nasıl olabilirdi ki?
Ancak Tanzimat’la birlikte Türk şiiri siyasi bir mahiyet de kazanmış, Mustafa Reşid Paşa’ya hitaben yazdığı ‘kaside’ ile, bu yolu, ilk gazetecilerimizden de olan Şinasi açmıştır.
Okuyalım:
“Ettin âzâd bizi olmuş iken zulme esir
Cehlimiz sanki idi kendimize bir zencir
Bir ıtık-nâmedir insana senin kânunun
Bildirir haddini Sultan’a senin kânûnun
Sen gibi âkil olan kan dökerek gün mü sürer
Vech-i namusuna ol kan ile düzgün mü sürer”
Bugünkü dille:
“Cehaletimiz (ayağımızda) sanki bir zincir gibiydi, zulme esir olmuştuk, sen bizi azad ettin.
Çıkardığın kanun bir esirlikten kurtuluş belgesidir ve Sultan’a da haddini bildirir.
Senin gibi akıllı biri kan dökerek gününü geçirmez; namuslu alnına kanla katil yaftasını yazdırmaktan kaçınır.”
Eski şiirimizden bir seçki yapsam ben bunları alırdım.
* Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır