Fehmi Koru*
Önce bize ait bir durum:
Dün akşam saatlerinden sonra sitemize girmek isteyenler bunu başaramadılar; karşılarına bizim de ne olduğunu anlayamadığımız bir uyarı çıktı.
Aynı durum üzerinde çalıştığımız ‘internet gazetesi’ için de söz konusuydu.
İki sitemiz de ulaşılamaz hale geldi ve uzun bir süre de öyle kaldı.
Telâşlandığımızı tahmin edersiniz.
Sonradan bu erişilememe durumunun bize özel olmadığı, kendisinden hizmet aldığımız firmanın ‘server’ında çıkan bir sorun yüzünden yaşandığı ortaya çıktı da rahat bir nefes aldık.
Her geçen gün artan okur trafiğimizin bu ‘sorun’ ile bir irtibatı var mıdır, bilmiyorum.
Neyse, işte yine karşınızdayız…
Dört omegamız (ΩΩΩΩ) ile hem de…
ΩΩΩΩ
Burada bir hakkımı kullanıyorum
Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti’nin bütün milletvekillerinin de katıldığı yıllık değerlendirme toplantısı sonrasında, Afyon’da çok keskin ifadelerle ne demişti?
Şunu:
“Efendim ‘Bylock’ta bakanlar, milletvekilleri varmış’. Ne Bylock’un, ne terör örgütünün içinde hiçbir milletvekilimiz yok. Bu örgütlerle amansız mücadeleyi ve bu tehlikeyi gören parti AK Parti’dir ve gereğini yapmıştır.”
O böyle dedi, ama iddialar hiç durmadan devam ediyor…
Son zamanlarda AK Parti’ye özel ilgi duyan bir siyasi eğilimin gazetesi aynı görüşte değil. Gazeteye göre “Meclis’in dörtte biri ByLock’cu”; 125 milletvekili bu programı cep telefonuna indirmiş… 125 milletvekilinin 82’si AK Partili imiş; diğerleri (43 vekil) Meclis’te temsil edilen diğer üç partiden…
İki de bakan varmış ‘ByLock’ kullanmış olan…
Habere göre, bu bilginin kaynağı MİT… MİT bilgiyi ‘bilmesi gerekenlere’ ulaştırmış…
Eğer doğruysa bu bilgi, Başbakan Yıldırım, üzerine düşen görevi yerine getirmemiş oluyor…
Başbakan adaleti mi engellemiş oluyor?
‘ByLock’ denilen program “Kim FETÖ’cü?” sorusuna cevap teşkil edecek bir ‘kanıt’ olarak kullanıldığına ve programı indirmiş olmak görevden alınmayla başlayarak tutuklamaya kadar giden uygulamalara konu olduğuna göre, adaleti engellediğinden bile söz edilebilir Başbakan Yıldırım’ın…
Özellikle de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, gazi ve şehit yakınları karşısında yaptığı konuşmada, dün şu sözleri sarf etmesinden sonra:
“Ne darbeyi (yapanların), ne darbeye dolaylı dolaysız destek verenlerin gözünün yaşına bakmayacağız; benim yakın arkadaşlarımın içinde varsa, onlara da sesleniyorum: Sakın mağdur edebiyatı yapmayın. Benim mağdurlarım, mazlumlarım burada.”
Acaba bilgi doğru olabilir mi?
Cevabım şu: Nereden baktığınıza bağlı olarak; hem olabilir, hem de olamaz…
Eğer bütün Türkiye’de 200 binden fazla kişi bu programı cep telefonuna indirmiş ve MİTbunlardan 53 bin kişiyi tek tek tespit etmişse, iddia budur, o listede herkes bulunabilir…
Silâhlı terör örgütü olmak için sayı çok fazla
Bu kadar çok sayıda kişi ile kurulmuş bir ‘gizli silâhlı örgüt’ bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde yoktur, olmamıştır…
Dolayısıyla da, o bilginin doğru olması zor.
“PKK dediğimiz örgütün lider kademesini say” denildiğinde, önce çekirdek kadroyu teşkil eden birkaç isim, bir de sahada eylem yapanları yönlendiren ve sayıları çekirdek kadronun belki bir-iki misline ulaşan başka isimler… sayılabilir.
En güçlü olduğu dönemde bile, PKK terör örgütünün sayısı, 5 bini aşmamıştır.
Öteki terör örgütlerinde, DHKP-C’de ve benzerlerinde, bu sayılar çok daha azdır.
Dünyanın başka ülkelerinde de durum farklı değildir.
Sayıca çokluk şimdilerde ‘FETÖ’ dediğimiz yapının özelliğinden kaynaklanıyor: Henüz bu adla adlandırılmadığı dönemde, Cemaat veya Câmia diye anılırken, onunla ilişki kurmuş olanlar, ona bir ‘hizmet hareketi’ gözüyle bakıyorlardı.
Çocuklara ve gençlere el uzatan, onlara okuma imkânı kazandıran, açtıkları okullarda iyi eğitimler veren, mensuplarının iyi ahlâklı nesiller yetiştirme gayreti içerisinde oldukları bir yapı…
Dahası, 1990’ların başlarından itibaren gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarların teşvikine mazhar oldukları için de, onlarla irtibat kurmanın herhangi bir ‘sakınca’ teşkil etmediği düşünülüyordu.
Yurtdışına çıkan her devlet adamını, gittiği ülkede açılmış olan ‘Türk okulu’ öğrencileri havaalanında karşılar, onlar da bu hoşluğa karşılık, gidilen ülkedeki okulu ziyaret programı içerisine alırlardı.
Merkezi hükümetin bu iyi ilişkisini gören ülkemizin yurtdışındaki temsilcileri de, bulundukları ülkedeki okullara kol kanat gererlerdi.
Öyle yapmalarının kendilerinden beklendiğini düşündükleri için…
FETÖ’leştikten sonraki durum başka…
Böyle bir yapının herhangi bir elemanı, dış halkayı teşkil eden sempatizan durumundaki kişilere, ya da evlerinde-yurtlarında kalan, dersanelerine-okullarına devam eden gençler ile aileleri fertlerine, kendilerine yardım elini uzatmış işadamları-bürokratlara “Sizinle doğrudan irtibat kurabilmemiz için şu programı telefonunuza indirseniz iyi olur” demişse…
İşte ancak o zaman ‘ByLock’ kullanan sayısı 200 binleri bulabilir ve içinde hemen her ilgi alanından ve siyasi eğilimden insan bulunabilir.
Ancak o kalabalık içerisinde yer alan ve 15 Temmuz gecesine kadar ‘darbeye giden yolu’aralayıp siyasi sisteme, demokrasiye, seçimle işbaşına gelmiş hükümete son vermek, Cumhurbaşkanı’nın hayatına kast etmek üzere örgütlenmiş kişilerin sayısı…
Rütbeli-rütbesiz bürokratlar… Yargıda yuvalanmış ve ellerindeki kanun metinlere bakıp hüküm vermek yerine ‘abiler’ ve ‘ablalar’ tarafından kendilerine iletilen talimatları yerine getirmekle mükellef olduklarını düşünen savcılar ve hâkimler… Onları yönlendiren Adil Öksüz gibiler…
Bunların sayısı ne kadar olabilir?
PKK’dan veya DHKP-C’den mutlaka fazladır, ama herhalde 200 binlere ulaşan bir rakam değildir bu…
Tabii, ben bunları soru yöneltildiğinde söylediğim veya burada yazdığımda çok keskin itirazlara muhatap oluyorum.
Olayım.
Bu sürecin de sulandırılmasından endişe ediyorum çünkü.
Ben burada ne yapıyorum?
Hayatımın hiçbir döneminde, demokrasi-dışı bir eğilimim olmadı; o tür eğilime sahip olanlarla kavga ederek bugünlere geldim. Yanlışa saplandığını gördüğümde derhal yapılanların yanlışlığını yapanın yüzüne ifade etmekten, dinlenmediğini gördüğümde oradan uzaklaşmaktan geri durmadım.
Kişisel tarihimde kırık bir çizgi yok.