Fehmi Koru*
“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler (BM) genel kurulunun yeni dönem açılışı vesilesiyle New York’a gidecek; oradayken ABD Başkanı Donald Trump’la da görüşmeyi umuyor; ancak karşı tarafın isteksizliği yüzünden bu görüşme gerçekleşmeyebilir” endişesi taşıyan yorumlar okuyordunuz düne kadar…
Dün o endişeyi giderecek bir gelişme yaşandı: Erdoğan ile Trump bir telefon görüşmesi yaptı ve ardından görüşmenin mümkün olduğu yolunda Beyaz Saray’dan açıklama geldi.
Bugün ise “Acaba Erdoğan ABD’ye gitmese mi?”yollu yorumlarla dolu hükümete yakın gazeteler…
Ne oluyor gerçekten?
Önce BM toplantısının önemine dair birkaç hatırlatma:
Her yıl bu günlerde yapılan toplantıya Türkiye özel önem veriyor. Yerleşik uygulama, bir yıl cumhurbaşkanının ertesi yıl da başbakanın o toplantıya katılması…
Toplantıya katılan ülke liderleri, dünyanın dikkati toplantı üzerinde yoğunlaşmışken, teker teker kürsüye çıkıp, önem verdikleri konularda mesajlarını duyurmuş oluyorlar.
Myanmar’da yaşanan kitlesel imha hareketi konusu tazeyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM kürsüsünü orada yaşanan drama dikkat çekmek için kullanmak isteyecektir.
Gitmesini istemeyenlerin gerekçesi de önemli ama…
İran, Sarraf ve Türkiye etrafına örülen ağ
Komşumuz İran’ın nükleer silâhlara sahip olma yolunda mesafe kaydettiği iddiasının dünya gündemini meşgul ettiği dönemde, BM, o çabadan vazgeçmesi için Tahran’a yaptırım uygulama kararı aldı.
O kararın kapsamını yeterli bulmayan ABD çok daha geniş kendi yaptırımlar paketini dünyaya duyurdu.
Bunlar Barack Obama’nın Beyaz Saray’da oturduğu dönemde yaşandı.
Trump Amerikası, daha doğrusu, New York’taki mahkemeler ise, İran’a karşı ilân edilmiş yaptırımları çiğnediği iddiasıyla Türkiye aleyhine bir hukuki süreç başlatmış bulunuyor.
Rıza Sarraf (Reza Zarrab), Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkiler ağının merkezinde yer aldığı iddiasıyla, Miami’ye ayak bastığı gün tutuklandı; aylardan beri cezaevinde yatıyor.
İki ülke arasında yapılan ticarette Sarraf’ın kullandığı ileri sürülen Halkbank‘ın yönetim kademesinden Mehmet Hakan Atilla da New York’a geldiğinde derdest edilip cezaevine gönderildi.
İlgili mahkeme, son olarak, zamanında ‘rüşvet’ iddiasına muhatap olmuş dönemin bakanıyla ilgili de tutuklama kararı aldı; bir başka mahkeme ise tutuklanacaklar listesine Türkiye’den üç ismi daha ekledi.
Listedeki isimler ABD’ye gittiklerinde tutuklanacaklar.
Geçen yıl yine BM’ye gittiğinde kendisine yönelik tacizci protestolara mukabele eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumaları hakkında da hukuki süreç yürütüyor ABD; korumalar da ABD’ye giderlerse tutuklanacaklar.
Etrafına ABD tarafından hukuk ağı örülüyor Türkiye’nin…
Bu arka-plan yüzünden “Gitmesin” deniliyor BM toplantısı için yola çıkmaya hazırlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a…
Arada, mahkemenin suçladığı ve hakkında tutuklama kararı aldığı eski bakan için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma amaçlı sarf ettiği “Onun yaptığı hükümetin talimatlarını yerine getirmekten ibaret” anlamına gelen açıklama var ve “Gitmesin” diyenler gittiğinde hoş olmayan bir muameleye muhatap edilebileceği endişesini dile getiriyorlar.
Trump’ın kendisi dertli
BM faaliyet merkezi olarak New York’u seçerken, ABD’ye, konuklarına ‘dokunulmazlık tanınması’ şartını kabul ettirmişti; bu sebeple ABD’nin hedefi olan dünya liderleri o toplantılara rahatça katılabiliyorlar.
Bir de tabii Trump unsuru var.
Türkiye’den isimleri hedef alan hukuk sürecini ABD’nin yeni başkanı Trump’a bir meydan okuma olarak gören yorumcular da var.
İşin aslına bakarsanız, Trump’ın henüz balayı dönemini bile tamamlayamadan büyük sıkıntılar yaşamaya başladığı bir realite. Büyük iddialarla işbaşına gelen yeni başkan kendisini dört bir taraftan kuşatılmış hissediyor.
Sayelerinde başkanlığı kazandığı ve birlikte Beyaz Saray’a taşındığı çekirdek kadronun bütünü ile yollarını ayırmak zorunda bırakıldı Trump.
Eli-kolu bağlı bir görüntü veriyor ve çaresizliği her halinden belli oluyor.
Amerikan medyasına bakarsanız, Trump’ın ikinci dönem hayali şimdiden bitti; hatta ilk dört yılını bile tamamlayamadan başına bir şeyler de gelebilir.
“Müesses nizam Trump’ı dize getirdi” en yaygın kabul gören düşünce.
Bu vesileyle ABD’de de bir ‘derin devlet’ yapılanması olduğunu öğreniyoruz.
Kafalar karışık
Türkiye ile ABD her şeye rağmen ‘ittifak’ ilişkisi içerisinde iki ülke. ABD’den kaynaklanan ülkemize dönük tavır ve söylemler ‘ittifak’ ilişkisine aykırı, kötü niyetli yaklaşımlar.
Bunu iyi bilelim.
Kötü niyetini nereye ve neye kadar vardırır ABD, tahmin etmek hayli zor. Açık-mahfi temasların da bekleneni vermediği ortada.
Rusya ile flörtümüz de karşı tarafı sakinleştirmede bir işe yaramamışa benziyor.
Sadece mahkemeleri eliyle değil, çevremizden de oldu-bittilerle sıkıştırıyor ülkemizi ABD.
İşin içinden çıkmak bayağı güçleşiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafında ‘başdanışman’ sıfatıyla bulunanlar arasında ABD’yi iyi bildiğini varsayabileceğimiz isimler var; ancak onların tavsiyeleri de beklenen sonucu getirmemiş görünüyor.
Hükümete yakın kalemlerin de kafası karışık.
Sonuçta vardığımız nokta tam bir açmaz.
Herhalde her şeye rağmen BM toplantısı için New York’a gidecek Cumhurbaşkanı Erdoğan; umarım, oradaki temasları aradaki bulutları dağıtmaya yarar.
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır