*Fehmi Koru
Cemal Kaşıkçı’nın başına gelen olay sırasında ben derin narkoz altında olmalıyım. Önce Türkiye, sonra bütün dünya ‘‘Cemal Kaşıkçı’ya ne oldu?’’ sorusuna cevap ararken elbette aklım başındaydı, öyle olduğu için de onca yayın kalabalığına rağmen bizim açımızdan ‘muamma’yı daha iyi anlamamıza yarayacak bazı ayrıntıların gözden kaçtığını fark edebildim.
Kaşıkçı yalnız Türk nişanlısı ve gazeteci tanışları tarafından tanınan biri değildi ülkemizde; bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da tanıdığı bir yabancı medya mensubuydu.
Ülkesinin en çok tanınan medya mensubuyken ülkemize gelmiş ve ‘geleceğin önemli figürü’ saydığı İstanbul’un belediye başkanı Tayyip Erdoğan’la bir TV mülakatı gerçekleştirmişti Cemal Kaşıkçı.
Tayyip Erdoğan başbakanken de Kaşıkçı’ya yine TV’de yayınlanan bir mülakat vermişti.
Son mülakatını bu defa karşısına ‘cumhurbaşkanı’ olarak oturan Tayyip Erdoğan’la 2 Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirmişti.
Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu binasına girip bir daha dışarı çıkmadığının anlaşıldığı tarihten tamı tamına iki yıl önce…
Haberini yayınlamıştık
Bizim ‘OcakMedya’ sitemizde TV yayınından iki gün sonra (4 Ekim 2016) çıkan konuya ilişkin haberi birlikte okuyalım:
‘‘Arap dünyasında çok izlenen kanallardan Rotana Khalejia adına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşen Suudi Arabistanlı gazeteci Jamal Khashoggi (Cemal Kaşıkçı) cuma günü kayda alınıp pazar akşamı yayımlanan programda karşısında gördüğü Erdoğan’dan müthiş etkilenmiş.
Khashoggi daha önce de –biri 1990’larda belediye başkanı iken– iki kez Erdoğan‘la TV mülâkatı gerçekleştirmiş.
Program, son iki gündür, sosyal medyada en çok ele alınan konu oldu.
Bugün çıkan Arab News gazetesinde Khashoggi ile Erdoğan görüşmesi üzerine bir mülâkat yayımlandı.
Gazetecinin en fazla etkilendiği yön, Erdoğan‘ın ümmetin bütününe sahip çıkması ve ümmetin saldırıya uğradığını söylemesi olmuş. İslâm ümmetini merkeze koyan bir lider olarak takdir etmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ı…
“Suudi Arabistan liderleri böyle konuşur. Malezyalı Mahathir Mohamad de, Pakistan lideri merhum Zia-ul-Haq da; onlar da ümmet fikrine sahip çıkar ve ilgi duyarlardı”demiş Khashoggi.
“Gerçek Erdoğan’ı Musul konusu açıldığında gördüm” de diyor Khashoggi. “Neymiş o?”sorusuna da şu cevabı veriyor: “Erdoğan samimi bir Sünni; bu sebeple de bölgede İran etkisine ve Irak’ın kuzeyinde İran’ın varlığına karşı çıkıyor. Bana, ‘Musul halkı hepsi Sünni olan Arap, Türkmen ve Kürtler’den oluşuyor; bu sebeple Al-Haşd-el Şaabi’ye Musul’da yer yok; Türkiye ve Suudi Arabistan buna karşı çıkacak ve böyle bir senaryoyu geçersiz kılacaktır’ dedi.”
Arab News’un “15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrasında nasıl görünüyordu, kendisinden emin miydi?” sorusuna Khashoggi‘nin verdiği cevap şu: “Evet, hem de çok emin…”
Mülâkatın pazar akşamı Arap dünyasında en çok seyredilen program olduğu görüşünde Khashoggi.’’
Şimdi kimselerin bu fazla eski olmayan TV mülakatından söz etmemesini garip karşılıyorum.
Oysa, Türkiye kendi topraklarında cereyan etmiş bir olayın üzerindeki perdeyi sıyırmak için çaba gösterirken, bunu tanınmamış birine reva görülen muameleyi açığa çıkartmak için yaptığı gibi, Kaşıkçı’yı şahsen tanıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuyu mutlaka yakından izliyordur.
Kaşıkçı öldürüldü mü, yoksa kaçırıldı mı?
Hemen herkes Kaşıkçı’nın Başkonsolosluk binasında infaz edildiğinden emin.
Washington Post gazetesi, yazarı olan Suudlu gazetecinin akıbetini öğrenmek ve okurlarına duyurmak için İstanbul’a kuvvetli bir muhabir kadrosu gönderdi; onların bulguları Başkonsolosluk binasına birkaç adımlık mesafede bulunan Başkonsolos Muhammed al-Otaibi’nin rezidansında (evi) da böyle bir cürmün işlenmiş olabileceğini akla getiriyor.
Acaba?
İki uçak İstanbul’a gelmiş gitmiş ve Suudlular bugün binayı Türk uzmanların denetimine açıyorlar. Daha önce Reuters muhabirlerinin de binada dolaşmalarına izin vermişti Suudlular. (Rezidansın denetimi de ihmal edilmemeli).
Bana daha makul gelen, ‘kaçırılma’ teorisi. Ortadoğu denilince akla ilk gelen isimlerden biri olan gazeteci Robin Wright’ın New Yorker dergisinin internet sitesinde çıkan değerlendirmesi bu teoriyi aklıma getirdi.
Suudlu ajanlar Ghanem al-Dosari adlı kral ailesiyle dalga geçen mizahi YouTube videoları yaparak ünlenmiş bir Suudlu muhalifi Londra’da derdest edip ülkelerine geri götürmüşler. Kaçırmışlar adamı. Ülkede Salman bin Abdülaziz’in kral olması (2015) sonrasında üç ayrı Suudlu prensin kaçırıldığını BBC haberleştirmiş…
Tabii bununla başlayan muhalifleri yıldırıp sindirme ameliyesini, bir tık daha ileri götürüp İstanbul’da infaza kadar vardırmış da olabilirler.
Yakında öğreniriz.
Kaşıkçı’nın Washington Post’ta yazdığı ilk makalelerden birini Robin Wright alıntılamış:
‘‘Post’ta 2017 Eylül ayında yayınlanan ilk makalelerden birinde, Kaşıkçı, kendi hükümetine karşı çıkma noktasına gelmesinin bayağı uzun bir zaman aldığını söylüyor. ‘Birkaç yıl önce bazı dostlarımın tutuklanması benim için acı verici bir olaydı. Sesimi çıkarmadım. İşimi veya özgürlüğümü kaybetmek istemediğim için… Ailem için de endişeliydim. Şimdi farklı bir tercihte bulundum. Ülkemi, ailemi ve işimi terk ettim ve sesimi yükseltiyorum. Aksini yapmak cezaevinde çürüyenlere ihanet etmek olurdu. Pek çokları sesini çıkartamazken ben konuşabiliyorum. Suudi Arabistan’ın her zaman şimdiki gibi olmadığını bilmenizi istiyorum. Biz Suudlular daha iyisine layığız.’’
Olayın peşini bırakmaya benim de niyetim yok.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.