Fehmi Koru*
En son haberi herhalde duydunuz: Hollanda’nın Veenendaal kentindeki bir alışveriş merkezinde, birisi “Bu o” dediği için, İstanbul’da Reina’da 39 kişinin kâtili sanılan bir kişiyi derdest etmişler…
Tahmin yanlış çıkmış…
Bugünün dünyası böyle; ses getiren eylemler dünyanın her tarafında dikkatle izleniyor ve bu sebeple de fâillerin kaçacak yer bulması olağanüstü zor…
İyi de, ikidir, çok ses getiren kanlı eylemlerle irtibatlanmış kişiler bir türlü yakalanamıyor
Sahi bir Adil Öksüz vardı..
Hatırlatınca rahatsız olanlar var, ama gerçek: 15 Temmuz gecesi darbenin planlandığını öğrendiğimiz ‘Akıncı Üssü’nde gözaltına alınmış ve serbest bırakılmış bir Adil Öksüz vardı; sonradan kendisinin generaller-üstü bir konumda olduğunu ve darbeyi yönetmek üzere üste bulunduğunu öğrenmiştik.
O gün bugündür sırra kadem bastı Adil Öksüz…
“Ne oldu Adil Öksüz’e?” diye soramıyoruz bile…
Bulunsa.. yakalansa.. teslim olsa.. bir yerlerden “Ben burdayım” dese.. ağzından çıkacak iki lâf, 15 Temmuz gecesinin planlama safhası ve kimlerin çekirdek kadroda görev aldığı hakkında en sağlıklı bilgilere ulaşılmasını getirecek…
Adam ortada yok.
Sanki yer yarıldı, içine girdi.
Reina’yı basıp 39 kişiyi öldüren cani de, korkarım ki, Adil Öksüz’e dönecek…
Hakkında her şeyi biliyoruz adamın: Ne zaman ülkemize geldi.. gelince nereye gitti.. İstanbul’a geliş tarihi.. nerede kaldı.. Reina’ya ne ile geldi, oradan ne ile ayrıldı.. taksi parasını kim ödedi.. Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde kimlerle görüştü..
Eşi konuşuyor, akrabaları da…
Ancak saldırgan ortada yok…
Size de tuhaf gelmiyor mu bu durum?
Kaçak Dr. Kimble’ı hatırladım
Dr. Kimble diye siyah-beyaz televizyonumuzun ekranında tanıştığımız bir Amerikan dizi (‘Kaçak’) kahramanı vardı; eşini öldürmediği halde öldürdü kuşkusuyla aranıyor, ancak bir türlü yakalanamıyordu.
Bugünün teknolojik düzeyi ve insanların ilgisi çok farklı; günümüzün Dr. Kimble’larının sadece Türkiye içerisinde değil dünyanın hiçbir yerinde kendilerini gizlemeleri imkânsızdır.
İmkânsız olması gerekir, ama görüyoruz, bir türlü yakalanamayan ‘kaçak’lar var.
Haklarında her şeyi bildiğimiz, her an karşımıza çıkacakmışcasına tetikte durduğumuz insanlar…
Böyle durumlarda, normal olarak, kuşkuya kapılmak “Acaba bir hata yapıyor muyuz?” diye bildiklerimizi gözden geçirmemiz gerekmez mi?
Gerekir.
Mesela şöyle: Reina’daki câninin kimliğiyle ilgili, görüntüsünü de en açık biçimde görmemize yarayan bilgiler, fotoğraflar ve videolara sahibiz.. Adam Taksim Meydanı’nda ‘Selfe’ çekmiş, o bile elimizde.. Ancak eylem öncesi, sırası ve sonrasındaki görüntülerin hepsi karanlık, yüz belli olmuyor; oysa nereden ele geçtiğini bilmediğimiz diğer görüntülerde yüzü açık adamın…
Neden?
Biraz önce bir haber okudum: Fotoğraflar üzerinden yapılan mukayesede, fâil bilinen kişinin evden çıkarken giydiği pantolon ile eylem sırasında üzerinde olan pantolon farklı renklerdeymiş…
Jason Bourne..
Dün burada sözünü ettiğim 2016 yapımı filmde (Jason Burne), suikasta hazırlanan ajanına, CIA tarafından, “Sen olay yerinden kaçtıktan sonra kâtilmiş gibi sunmaya yarayacak bir Ortadoğulu cesedi bırakacağız” deniliyordu.
“Filmdir” deyip geçebilirsiniz; ancak terör örgütlerinde operasyonel konumda bulunanlar, esas amaçlarına hizmet edecekse, böyle ayrıntıları düşünemeyecek kimseler midir?
Önemli toplumsal olaylarda —15 Temmuz gibi.. Reina suikastı gibi..– fâil olduğu ilân edilmiş kişilerin yakalanamamaları, o ülkeyi kışkırtıcı başka olaylara açık hale getirir.
Teröristleri, onları eylem yapmaya gönderenleri heveslendirir…
Darbe girişimi üzerinden 6 ay geçti gibi..
On gün sonra 15 Temmuz uğursuz darbe girişiminin altı ayı dolacak.. TBMM tarafından darbe girişimi hakkında bilgi derlesin diye kurulmuş olan Komisyon kendisine tanınmış olan sürede görevini tamamladı; bugün-yarın raporu çıkacak…
Bir daha aynı türden alçakça olaylarla karşılaşmamamız için gerekli bütün ayrıntılar o raporda bulunacak mı?
Komisyon’un muhalefet partilerine mensup milletvekilleri bundan kuşkulu.
Darbe yapılacağı sonucunu çıkarmaya yarayabilecek ihbarın geldiği saatten Genelkurmay Başkanlığı’nda hareketlenmenin başladığı vakte kadar 4,5 saatlik bir boşluk var; o boşlukta neler yaşandığını öğrenebilecek miyiz?
İhbarcının ad ve soyadının ilk harflerinin ‘H. A.’ ve rütbesinin de binbaşı olduğunu biliyorduk; bir Sabah gazetesi yazarı, subayın ad-soyadının harflerinin ‘H. A.’ olmadığını yazdı; rütbesi de binbaşı değilmiş…
Bildiklerimiz yanlışmış…
Doğrusunu Komisyon raporundan öğrenebilecek miyiz?
Türkiye gazetesinde, Nisan ayının başında yayımlanmış bir yazıda, sonradan ‘FETÖ’ adıyla anılmaya başlayan yapının, TSK içerisindeki unsurları ile ‘darbe hazırlığı’na giriştiği açıkça yazılı.. Aynı ayın sonunda yayımlanan ikinci yazıda da, devletin ilgili birimlerinin onların bu hazırlıklarından haberdar olduğu.. tüneğin üzerindeki tavukların sayılması benzetmesi yapılarak.. anlatılıyor…
15 Temmuz’dan aylarca önce…
Bu ayrıntı ve sonucu yer alacak mı raporda?
Oyun var mı? Var. O halde..
Lâfı fazla uzatmayayım: Türkiye üzerinde oyunlar oynandığı söyleniyor. Doğrudur.. Bir ‘üst akıl’ın varlığından söz ediliyor; muhtemelen o da doğrudur..
O halde söyleyeceğim şu: Oyunu oynayan ‘üst akıl’ hafife alınmamalıdır…
Toplumun ma’şeri aklı da hafife alınmamalıdır ama…
Aksi halde, dün Hollanda’da olduğu gibi, dünyanın bir yerlerinde câni namzetleri peşine düşülür; buna karşılık gerçek cani, ellerini kavuşturarak, yeni eylem talimatı bekler…